Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Eş Genel Başkanı Alper Taş, iç güvenlik paketini sivil sıkıyönetim yasası olarak nitelendi. Türkiye’de sivil bir diktatörlük olduğunu söyleyen Taş, “7 Haziran seçimlerinde yapılmak istenen; başkanlık sistemi adı altında diktatörlük rejimini yasal güvenceye kavuşturmaktır.” dedi. Seçimde sol kulvarda bir ittifak olup olmayacağı şeklindeki sorulara ise Taş, CHP ve HDP ile görüşmeler yaptıklarını, son kararlarını Mart ayında kamuoyuna açıklayacaklarını belirtti.

Türkiye yaklaşan genel seçimler öncesi iç güvenlik paketini tartışıyor. 17 Aralık’tan sonra yaşananlar, hukuk ve emniyet bürokrasisinde yapılan köklü değişiklikler, özgür medyaya yönelik operasyonlar siyaset dünyasının ana gündemi haline geldi. ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş, gündemde yer alan konulara ilişkin Cihan Haber Ajansı’nın (Cihan) sorularını cevapladı.

Türkiye’de özgürlük alanlarının giderek daraldığını anlatan Taş, “En özgür olması gereken yer Meclis. Orada da zulmü görüyoruz. Meclis’te bile konuşturulmayan dövülen milletvekillerinin olduğu bir ülkede özgürlük ve demokrasiden söz etmek zor. Meclis’te tekme tokat milletvekillerini döven iktidarın olduğu yerde insanların Meclis dışında çözüm arayışları daha da gelişiyor. Üç partinin bile itiraz ettiği bir yasaya karşı inat edip direnmek aslında AKP’nin demokrasi anlayışını ortaya koyuyor. İç güvenlik paketi özgürlük alanlarının daraltılması, bütünüyle bir sivil sıkıyönetim yasasıdır. Olağanüstü hal rejimi yasasıdır. Böyle bir ülkede özgürlüklerden söz etmek mümkün olmayacaktır.” şeklinde konuştu.

Türkiye’de sivil diktatörlük olduğunu belirten Taş şöyle devam etti: “Kağıt üstünde parlamenter demokrasi olarak görünüyor ama fiili bir başkanlık sistemi var. Bir sivil diktatörlük var. Bu sivil diktatörlüğün somutlaştığı isim de Recep Tayyip Erdoğan oluyor. Düşünün iç güvenlik paketi ile ilgili, ‘Bu paket mutlaka çıkmalıdır’ deyip, ortamı geren, Meclis’i de geren aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan’dır. Şuan namusu ve şerefi üzerine yemin etmesine rağmen, yeminine sadık kalmayan, bağımsızlığını bütünü ile yitirmiş, bizzat memleketi Beştepe’den yöneten bir fiili başkanlık sistemi ile bir diktatörlükle karşı karşıya olduğumuz ortadadır. 7 Haziran seçimlerinde yapılmak istenen de bu fiiliyatı resmiyete dönüştürüp başkanlık sistemi adı altında diktatörlük rejimini yasal güvenceye kavuşturmaktır.”

'AKP, YOLSUZLUĞU HIRSIZLIĞI DİNLE İMANLA CİLALIYOR'

17/25 Aralık’ta ortaya çıkan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları karşısında hükümetin inandırıcı hiçbir yanıt veremediğini dile getiren Taş şunları söyledi: “Ortada somut gerçekler var. Bu gerçeklere karşı hükümetin herhangi bir inandırıcı yanıtı söz konusu olmadı. Bu sümenaltı edildi. Somut gerçekler ortadan kaldırıldı. Bu konularda büyük bir operasyon yapıldı. Halka da bunun bir yolsuzluk hırsızlık olmadığı anlatılmaya çalışıldı. Diyanet bile bunun aracı haline getirildi. Kamuoyuna ayakkabı kutularındaki paranın hesabı verilmiş değil. AKP hükümeti bu konuda dini de sömürü aracı haline getiriyor. Bütün bu yolsuzluğu, hırsızlığı, sömürüyü dinle imanla cilalıyor, o yüzden dini de köleleştiren parti ile karşı karşıyayız. AKP yalan ve korkuya dayalı iktidarını sürdürmenin yol ve yöntemlerini geliştirmeye çalışıyor.”

Hükümetin emniyet ve yargı bürokrasisinde yaptığı atamaları eleştiren Taş, “Kendi yargısını ve kendi polisini oluşturma süreci adım adım yürüyor. Bu son derece açık. Magna Carta’dan bu yana insanlık özgürlük alanlarının genişlemesi için insanlık hep yasama yürütme yargı arasında denge oluşturmaya çalışmıştır. Bugün AKP’nin gidişi belli. Yargı zaten AKP’nin önünde bir engeldir. Bu engeli ortadan kaldırmak için bütünüyle yargıyı by pass edip etkisiz kılan bir anlayışa sahiptir. O yüzden her şeyin tek bir kişide toplandığı tek bir diktatörde toplandığı rejim inşa etmek AKP’nin amacıdır. İç güvenlik paketi yargının da tasfiye edilip, yargının yerini AKP’nin kendine ait polisi, AKP’nin valileri, kaymakamları etrafında bir tek parti inşa etme girişimidir.” ifadelerini kullandı.

'TÜRKİYE HUKUK DEVLETİ DEĞİL, GUGUK DEVLETİDİR'

Hukuk devletinin AK Parti iktidarı boyunca krizde olduğunu kaydeden Taş, “Hukuk devleti bir yıl önce de krizdeydi. AKP hukuk meselesini guguk meselesi haline getirdi. Bu son dönemlerde pervasızlaştı. Pervasızlığın nedeni hukuksuzluğun üzerine oturan kaçak sarayla karşı karşıyayız. Düşünün cumhurbaşkanının bile hukuku tanımadığı bir ülkede yurttaşlardan hukuka uymalarını beklemek zaten gayrimeşrudur. Türkiye maalesef guguk devletidir, hukuk devleti değildir. AKP, giderek kendi iktidarını sağlamlaştırdığı oranda gerçek yüzünü ortaya koydu. Takiyye yaptı. Hukuktan yana olduğunu, insan hak ve özgürlüklerden yana olduğunu beyan etti, AB ekseninde bazı adımlar attı. 2007’den sonra iktidarını sağlama aldıktan sonra gerçek niyetini ortaya koydu. Bu niyetin de gerçek bir hukuk devleti istemek olmadığı ortaya çıktı zaten.” diye konuştu.

Havuz medyası iddialarını da yorumlayan Taş şöyle devam etti: “Havuz sermayesiyle havuz medyası yaratıyor. Bu net biçimde ortada. Havuz medyası AKP iktidarını sağlama almak açısından basın ilkelerine gerçek haberciliğe dayalı olmayan sansasyonel haberlerle ortamı korkutarak insanları halkı korkutarak AKP iktidarının geleceğini güvence altına almak için uyduruk haberler ortaya koyuyor. İşte en son ‘Sümeyye’ye suikast planı’ gibi haberler bu tür haberler olduğunu düşünüyorum. Kötü senaryolar yazıyorlar. Bu senaryoları yaratarak korku ortamı ve iklimi oluşturarak herkesin AKP’ye mahkum olmasını isteyen anlayışa sahipler. Bu tür haberler havuz haberciliğidir.”

‘MİT ÜZERİNDEN BİR DEZENFORMASYON GELİŞTİRİLİYİYOR’

MİT üzerinden haberlerin servis edildiğine yönelik iddiaları ise Taş şöyle değerlendirdi: “Hem emniyet hem MİT üzerinden bir süreç gelişiyor. Esasen MİT’in öne çıkarıldığı, MİT üzerinden bir dezenformasyon geliştirildiği ortada. MİT her zaman, 1980 öncesinden başlayarak her türlü siyasal gelişmelerde özellikle CIA ile birlikte bir tür kanlı tertip ve provokasyonların örgütleyicisi bir yapı olmuştur. Yasalar önünde saydam ve şeffaf bir yapıya sahip olmamıştır. MİT üzerinden değişik planların yapıldığı özellikle Suriye’ye operasyon meselesinde ne tür senaryoların ortaya konulduğunu gördük. MİT bugün AKP rejiminin güvencesi haline dönüştürülmüş bir kurum halindedir. MİT, milletin geleceği için istihbarat üreten bir kurum olmaktan çıkmış, AKP’nin geleceğini güvence altına almak için istihbarat faaliyetleri yapan bir kurum haline gelmiştir.”

‘MADEM PARALEL YAPI VAR, BU YAPIYI ARAŞTIRMA ÖNERGESİNİ AKP REDDETTİ’

“Paralel yapı söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise Taş şu cevabı verdi: “AKP bütün usulsüzlükleri Cemaatin sırtına yükleyerek kendini aklamaya çalışıyor. Kendisini böyle aklayamaz. Çünkü beraber bir iktidar sürecini paylaştılar. ‘Bunların sorumlusu ben değilim, beni Cemaat kaldırdı’ şeklinde bir yaklaşım savunulacak bir yaklaşım değil. Bu AKP’yi kurtarmaz. Paralel yapı konusunda verilen araştırma önergesini bile AKP reddetti. Madem paralel yapı var, bunu araştırmayı reddeden bir AKP söz konusu. Paralel yapı varsa bu yapıyı yaratan AKP’dir. Paralel yapıya yardım ve yataklıktan yargılanması gereken de AKP’dir.”

'14 ARALIK, SİYASİ BİR OPERASYONDUR'

Özgür basına yönelik operasyonu siyasi olarak nitelendiren Taş, “Bu bir siyasi operasyondur. Yolsuzlukların açığa çıkmasından sonra yürütülen bütün operasyonlar siyasidir. Hukuki operasyonlar değildir. Bu operasyonların amacı nedir? Ortaya çıkmış somut tabloyu bertaraf etme, ortadan kaldırma bunun bir darbe olduğuna herkesi inandırarak bu yolsuzlukları ve ortaya çıkan tabloyu saklama çabasıdır. Güneş balçıkla sıvanmaz. Sonuç itibarıyla gerçek gerçektir. Bunu insanlara bir müddet darbe gerekçesiyle unutturabilirsiniz. Ama bu sürekli önünüze çıkacaktır. İnandırıcı bir yanıt veremediler, ‘Bu bir darbedir’ söyleminin ötesinde.” şeklinde konuştu.

Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın terör örgütü üyeliğinden gözaltına alınmasını da değerlendiren Taş, “Terör örgütü üyeliği herkesin başına gelebilecek bir meseledir. Terör örgütü üyeliğini kolaylaştıran bir terörle mücadele yasası söz konusudur. Bu yasa ortada durduğu müddetçe AKP ile uğraşan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı son derece basit gerekçe ve iddialarla terör örgütü üyeliğinden yargılanabilir. Terörle mücadele yasası değiştirilmelidir.” ifadelerini kullandı.

Sol siyasetin oyunun artmamasını da yorumlayan Taş şöyle devam etti: “Solun oyunun artmamasının nedeni halk üzerinde yaratılmış olan dinsel politikaların insanlarımızı maalesef sarmalamasıdır. Bunu kıramamızdır. Yurttaşlarımız öyle bir hale getirildi ki hırsızlık ve yolsuzluk tanımı değiştirilmiştir Diyanet eliyle. Bu paraların gerçek nedeninin din iman faaliyeti olduğu halka anlatılmıştır. Burada en önemli meselelerden biri, solda yer alması gereken yurttaşlarımızın sağ partilere oy verme gerekçesi olan inanç kültür meselelerine ilişkin bunu kırabilecek siyasetin sol tarafından geliştirilememiş olmasıdır. Sol kesimin oyu yüzde 30 bazında görünüyor. Bunu kırmak gerekiyor. Biz aslında yüzde 90’ın sol olduğunu düşünüyoruz. Yüzde 1’in sağda olması gerekiyor. Toplumun yüzde 99’u sömürülüyor.”

'CHP VE HDP İLE GÖRÜŞMELERİMİZ OLDU'

Haziran seçimlerinde farklı partilerle ittifak yapıp yapmayacağı şeklindeki soruya ise Taş şu cevabı verdi: “Bizim önerimiz CHP, HDP’nin sosyalistlerin yan yana geldiği Haziran isyanında ortaya çıkan talepler etrafında yeni bir Cumhuriyet kurma iradesiyle ortaya çıkmaları bu AKP rejimine ki bu rejim eskimiştir, çürümüştür, tükenmiştir. Halkımız eskiden olduğu gibi AKP’ye gönüllü oy vermiyor. Kerhen oy veriyor. AKP karşısında güçlü bir seçenek söz konusu olduğunda da AKP’den oyunu da çekecek diye düşünüyorum. Önemli olan güçlü iddialı birleşik inandırıcı seçeneği AKP’nin karşısına koymaktır. Mesele CHP’de birleşme meselesi olarak tartışılacak bir mesele değil. Mesele Haziran’ın programında birleşme. Bunun çatısı önemli değil. Çatı CHP’de olabilir. Yeter ki Türkiye’yi yeninden kurma programı etrafında yan yana gelebilelim. Kılıçdaroğlu ile de görüştük, HDP ile de görüştük, diğer sosyalist kesimlerle de görüştük. Bunun şuan mümkün olamayacağı görünüyor. Birleşik Haziran hareketi diye bir hareketin içindeyiz. İçinde partiler var, partili olmayan örgütler var. Onlarla beraber seçim siyasetini konuşuyoruz. Ne yapacağımıza dair kararımızı 28 Şubat, 1 Mart tarihlerinde birleşik haziran hareketi yürütme kurulu toplantısından sonra kamuoyuna deklare edeceğiz. ÖDP olarak haziran hareketinin seçim siyasetini gören bir yerde kendi pozisyonumuzu 3-4-5 Mart tarihlerinde kamuoyu ile paylaşacağız.”