Arınç, Adana'da düzenlediği basın toplantısında, Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak'ın açıklamalarına cevap verdi.

Arınç, Tuğgeneral Gürak'ın, Van'da yaptığı konuşmaya atfen söylediklerini kendisinin de ajanslardan okuduğunu ifade ederek, "Sayın Paşa Gürak şunu söylüyor; benim TSK ile ilgili düşüncelerim esasen biliniyormuş, ikincisi ben hukuku bilmiyormuşum, üçüncüsü de bu Silahlı Kuvvetleri yıpratacak bir konuşmaymış. Özellikle Sayın Gürak Paşa'ya yanlış bir açıklama yaptığını ifade etmek istiyorum. Bu sözler benim muhatabım olamaz ve kendisine bugüne kadar sorulan birçok soruya direkt kendileriyle ilgili olmasına rağmen cevap vermediğini de biliyorum. Ama benim herkesin önünde yaptığım, kısmen de basında yer alan konuşmalarımın karşılığı bu açıklama değildir. Ben Sayın Paşamın ve bütün Türkiye'nin şunu bilmesini arzu ediyorum. Bir defa bu haksız suçlamayı hiçbir şekilde kabul etmediğimi ifade etmeliyim. Ben sözünü bilen, sözünün arkasında duran, nerede ne konuşulması gerektiğine de inanan bir insanım" dedi. Kendisinin de asker çocuğu olduğunu hatırlatan Arınç, "TSK'yı ve şerefli ordumuzu yıpratmak benim için hiçbir zaman düşünülmemiştir. Ben böyle bir olayın içinde olmam. İkincisi TSK'yı ve orduyu sevmek kimsenin tekelinde değildir. Türk milleti tamamen Türk ordusunu sever, onun başarılarıyla gurur duyar, ulusumuzun egemenliğini ve bağımsızlığını Türk ordusunun temin ettiğine inanır. Dolayısıyla bir iki konuşma veya açıklama vesilesiyle birilerini TSK karşıtı olarak göstermek aslında TSK'yı yıpratmanın tam karşılığıdır" diye konuştu. Arınç, Gürak'ın açıklamasında, hukukçu kimliğine vurgu yapılmasını da anlayamadığı belirterek, şunları söyledi: "Böyle bir açıklamanın hukukla ne bağlantısı var onu anlayamadım. Ben hukuku bilirim. Avukatlık da yaptım, hukuk fakültesinde okudum. Ben gerçek demokrasiyi, gerçek hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz koşullarını da bilirim. Ben hukuk namusunu, hukuk devleti olmanın gereklerini günlük çıkarlar açısından satacak insan değilim. Ben başkalarına benzemem. Benim anladığım hukukun içerisinde, onun ilkelerine sahip çıkmak vardır. Yani ben bir zamanlar 27 Mayıs Darbesi'nden sonra bu darbeyi lanetleyerek, orada savunduğu insanların sırtından Meclis'e girmiş siyasetçilerin bugün darbe şakşakçılığı anlamına gelebilecek cümleler söylemesi karşısında böyle bir hukukçu olmadığımı ifade etmeliyim. Ben herkesin A dediğine B diyerek, 367 safsatasını Türk milletinin ve Türk yargısının önüne getirip sonra bunun arkasına saklanarak Cumhurbaşkanlığı sürecini kitlemeye çalışan hukukçulardan da değilim. Ben hukukun haklar, adalet anlamına geldiğini hukukun belli kurallar ve kavramlar ifade ettiğini biliyorum. Dolayısıyla bana hukuku öğretmeye kimse kalkmasın, bugün birçok insanın eleştirdiği konularda hukukçu kimliğini kullanan insanlara göre ben çok daha iyi bir hukukçuyum. Benim söylediğim şudur; Türkiye bir anayasal devlettir. Anayasamız vardır; bu anayasa içerisinde kurumların görev ve yetkileri bellidir. TSK'nın görevleri sayılmıştır; kime karşı sorumlu oldukları da gösterilmiştir. Başbakanlığa karşı nasıl sorumlu olacakları, hükümetin ve Meclis'e karşı nasıl sorumlu olacakları anayasada yazılmaktadır. Sivil kurumların görev ve yetkileri bellidir. TSK da bir askeri kurum olarak görev ve yetkilere sahiptir. Biz sivil bir yönetim içindeyiz. Sivil yönetim, demokratik şartlar içerisinde halkın seçtiklerinin iktidara gelmesi, ülkeyi onların yönetmesi ve halka karşı sorumlu olmasıdır. Biz askeri vesayet altında demokrat bir ülke değiliz. Biz demokratik bir hukuk devletiyiz. Dolayısıyla asker kendi zor işleri içerisinde kendi kuralları ve kendi görevleri ile başbaşadır. Sivilleri yönetmek, sivilleri azarlamak, sivillerin üstünde demokrasinin kılıcı gibi sallanmak, hesabını kendisine istemek hiçbir sivil demokrasilerde bugüne kadar görülmemiştir." TSK'nın bir bütün olarak, yukarıdaki en yüksek rütbelisinden en alt kademesindeki askerine kadar bir milyona yakın, Türkiye'nin en büyük gücü olduğunu vurgulayan Arınç, "TSK'nın personeli memleketimizin tertemiz çocuklarından oluşmaktadır. Dolayısıyla hiçbirimizin TSK'ya karşı çıkması, onunla ilgili eleştirilerde bulunması doğru değildir, mümkün de değildir. ancak bu kurumda bulunan bazı kişilerin hala iç siyasete girmesi, iç politika üzerinde tartışmalar açması ve geçtiğimiz yıllarda bu yaptıklarının bir şekilde ister kasetlerle isterse bazı davaların iddianamelerinde konuşuluyor olması eleştirilecek bir konudur. Ben masumiyet ilkesinin hukukun temel ilkesi olduğuna inanıyorum, ben bunu bana laf söyleyen insanlara da tavsiye ediyorum. Bugüne kadar masum insanları fişlemekten zevk alanları, bugüne kadar hakkında iddianame bile olmadığı halde, herhangi bir belge olmadığı halde üzerine üzerine gidilerek insanları küçültmenin, insanları mahkum etmenin kimlerin elinde olduğunu da biliyorum. Benim söylediğim sadece bugün kasetlerde yer alan bazı ifadelerin eleştirilmesidir. Ben onların sahiplerini eleştiriyorum" şeklinde konuştu. "Eski genelkurmay başkanlarından birinin bugün yayınlanan kasetlerinde Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde içeriye girerek oy kullanmak isteyen bir siyasi partinin genel başkanına üzülerek söylüyorum 'pez...' diye başlayan bir hakaret cümlesinin var olduğunu görüyorsunuz. Kimilerine 'girin', kimilerine 'girmeyin' talimatı verildiğini görüyorsunuz" diyen Arınç, şöyle devam etti: "Daha sonra bir başkasının konuşmasında Cumhuriyet'in savcılarından 'lan' diye hitap edildiğini görüyorsunuz. İddianameye yansıyan ve konuşulan bazı belgelerde darbe teşebbüslerine girdiklerini, bazı mitingleri bunlar için organize ettiklerini, bazı güçlerle birlikte hareket ettiklerini söyleyen insanlara rastlıyorsunuz. Bu kasetlerden bazılarında da şu anda içeride tutuklu bulunan veya tahliye edilmiş olan bir paşanın hanımının yine bir askeri kurumdaki doktorla münakaşasını ve konuşmasını izliyorsunuz. Burada da mahkemelerin hangilerinin kendilerinden yana hangilerinin kendilerinden yana olmadıkları şeklinde bir tasnifçilik yapıldığını görüyorsunuz. Bütün bunlar aslında TSK'yı yıpratıyor. Bunlar bir milyonluk kitlede, memleket evlatlarının içinde bulunduğu şerefli bir kurumda yanlış yapan insanların yanlışlıklarının konuşulmaması ve bunlardan hesap sorulmaması bu asil kurumu zedeliyor. Benim şikayetim bunlaradır. Ben bir siyasetçiyim; siyasetçi paspas değildir, siyasetçi şamar oğlanı da değildir. 'O başbakana ayrıl dedim, o da korkusundan ayrıldı' sözlerini ben kabul edemem. Ben siyasetçinin hukukunu muhafaza etmekle yükümlüyüm. Dolayısıyla kim yanlış yaparsa bunların hesabı sorulmalıdır. Butün bunlar araştırılmayacak mıdır, bütün bunların yanlışlığı yapanlardan sorulmayacak mıdır? Ben bunları sorgulamak mecburiyetindeyim. Dolayısıyla siyaset ciddiye alınması gereken bir kurumdur. Ben hiç kimsenin emir eri değilim. Türk siyasetçisi inançlı, cesur ve kararlı olmalıdır. Biz yanlışımızı kendi içimizde düzeltmeliyiz. Bu yüksek kurum da kendi içerisinde yanlış yapanların elbette cezalarını vermelidir. Yargıya intikal etmesi gerekenler de mutlaka yargıya intikal etmelidir." TÖRENİ TERK EDEN ASKERLERE TEPKİ Dün ve bugünün İstiklal Marşı'nın Meclis'te kabul edilmesinin yıldönümü olduğunu anımsatan Manisa Milletvekili Bülent Arınç, "Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı'nı kahraman Türk ordusuna ithaf etmiştir. Ve biz bugün bu marşı her gün daha büyük bir coşkuyla okuyoruz. Küçücük, minicik çocuklarımız bunun 10 kıtasını da ezbere söylüyorlar, yarışmalar yapıyorlar. Bugün gazetelerde var, İstiklal Marşı üzerine bir tören yapılırken, yüzlerce insanimın içerisinde iki tane başı örtülü bayanın bulunmasını maalesef birileri protesto etmiştir. Bu çocukların anneleri işte bu bayanlardır. Asker altında bulunan ve hayatını şehit veya gazi olarak feda etmekten çekinmeyen bu askerlerin anneleri kıyafetleri sebebiyle protestoya maruz kalabiliyorlar. Düşünebiliyor musunuz; daha Manisa'da, benim bölgemde bir piyade tugay komutanı 40 yaşından aşağı başı örtülü bayanları çocuklarının yemin törenine almamıştır. Bunlar konuşulursa bunların takip edilmesi gerekir. Bu doğruysa biz bunların doğru olmadığını düşünüyoruz. Askerlerimizin annelerine ayrımcılık yapılmasının devlet-millet kaynaşmısına, toplumsal barışa yanlış hareketler getirdiğini düşünüyoruz" dedi. "Bütün bunları söylemekten kastım şudur; geçmişten bu yana darbe teşebbüsleriyle meşgul olmuş, bazı güçlerle işbirliği yapmış, bu yanlışlıkları bugün bir şekilde konuşulan kişilerin mevcut anayasa ve mevcut hukuk kuralları çerçevesinde yargılanması, takip edilmesi, soruşturulması ve TSK bünyesinden çıkarılması gerekmektedir" diyen Arınç, "Bunu söylemek bir yurttaş olarak benim görevimdir. Türkiye'nin her yanında insanlarımızın ordusuna olan sevgi ve saygısını aşağılara düşürmek kimsenin hakkı değildir. Millet kendi ordusunu kendisi kucaklamak istiyor, bunlara kimsenin engel olmaması gerek. Benim söylediklerim bunlardır; buna karşı cevap vermek ihltiyacı duymuşlarsa bu aslında cevap verilecek bir konu değildir. Ben sayın tuğgeneralden şunu açıklamasını beklerdim; 'evet bugün konuşulan, yayınlanan pek çok olay var. Biz kendi bünyemizde bunu araştırıyoruz, biz anayasaya bağlıyız. Biz sivil iktidarın karşısında bir güç değiliz, sivil iktidarın emrindeyiz, yanlışlıkları yapanlar her kurumda bulunur. Biz bunları bu kurumda barındırmayacağız' deseydi çok daha haklı bir konuşma yapmış olurdu" diye konuştu. "AMACIM KURUMU YIPRATMAK DEĞİL" Amacının eleştirmek, birilerini kötülemek, kurumu yıpratmak olmadığını belirten Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama kurum kendi kendinin itibarını yükseltmek mecburiyetindedir. Siyasetçiler nasıl hatalarını halkın önüne çıkarak bir şekilde giderme imkanı buluyorlarsa; bizim başka bir ordumuz yok, başka bir gücümüz yok. Eğitime, camiye, kışlaya siyaset karışmaması gerektiğini hepimiz bildiğimize göre bu kurumun siyasetten uzak tutulması gerek. TSK'nın kendi mevzuatı, kendi askeri ceza kanunu bırakın siyasi faaliyeti, siyasi demeçte bulunmayı bile yasaklar, bunun cezai müeyyidesi vardır. Bütün bu gerçekleri benim ifade etmiş olmanın kimseyi yıpratmadığı, hatta bu kuruma güç kazandırdığı inancındayım. Siz bunları söylemezseniz, konuşmazsanız, siz yanlış yapanların yanlışını ortaya koymazsanız bunlar her yerde konuşulur ve kurumun itibarına zarar verir. Ben değerli Silahlı Kuvvetleri mensuplarının kendi içinde bu yanlışlıkları barındırmayacağını düşünüyorum. 10 yıl önce Osman Özbek Paşa'nın bir başbakana nasıl hakaret ettiğini görmüştük, ama o günden bu yana bazılarının aynı yolda gittiğini görmek bizi üzüyor. Biz paşalarımızı zaferler kazanan büyük komutanlar olarak görmek isteriz. Yoksa siyasetçilerin tepelerinde onların kafasına vuran, onları küçümseyen hiçbir davranışın içinde görmek istemeyiz. Silahlı Kuvvetler disiplinli kuruluşlardır, kendi kuralları vardır, bunların içerisinde siyaset hiçbir zaman olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk Meclisi kurduktan sonra siyaset yapmak isteyenlere yol göstermiştir. 'Üniformalarınızı çıkarın, rütbeleri çıkarın siyaseti ondan sonra yapın' demiştir. Hem üzerinizde askeri üniforma olacak, hem de siyaset yapacaksınız, siyasetçiye karışacaksınız hem de toplum mühendisliği yapacaksınız hem de bazı iddianamelerde geçtiği gibi tüyleri diken diken eden ilişkiler içerisinde bulunacaksınız. Türkiye artık batı standartlarında bir hukuk devleti, buna hepimiz inanmalıyız. Ben bunu bir talihsiz açıklama olarak görüyorum. Benim amacım TSK'yı yıpratmak değil. Piyasalarda dolaşan ve ciddi bir şekilde yalanlanmayan duyduğumuz bu kasetlerdeki konuşmalara, onun sahiplerine bir tepkidir."