Sıkıyönetim dönemini aratmayan düzenlemeler içeren ‘iç güvenlik tasarısı’na hukukçuların tepkisi devam ediyor. Cübbeleriyle Diyarbakır Adliyesi önünde açıklama yapan avukatlar, yasalaştırılmaya çalışılan iç güvenlik tasarısıyla keyfi ve hukuk dışı infazların yaygınlaşacağına dikkat çekti. Eyleme katılan Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, güvenlik paketiyle demokratik hukuk devleti hayalinin sonuna doğru gelindiğine dikkat çekti.

Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesindeki adliye binasında önüne cübbeleriyle gelen avukatlar adına baro başkanı Tahir Elçi açıklama yaptı. Elçi, önümüzdeki 24 saat içinde görüşülmeye başlanacağı öngörülen 'güvenlik paketi'nin bireylerin hak ve özgürlükleri ve toplumun demokratik geleceği bakımından nasıl bir tehlike oluşturduğuna dair görüşleri paylaşmak için bir araya geldiklerini dile getirdi. "Bir hukuk ve savunma örgütü olan baro olarak; topluma ve tarihe olan sorumluluğumuz, hukuka ve insan haklarına olan saygımız uyarınca hem toplumu hem de toplumu temsil eden parlamenterleri tam da bu tasarının Meclis gündeminde olduğu şu saatlerde uyarmak isteriz" diyen Elçi, bu tasarının bireylerin mevcut hak ve özgürlüklerine öldürücü bir darbe vuracağını kaydetti.

'HUKUK DEVLETİNİN KALAN GÜVENCELERİNİN DE SONUNU GETİRECEKTİR'

İç güvenlik paketinin yasalaşması halinde hukuk devletinin kalan güvencelerinin de sonunu getireceğinin altını çizen Elçi, "Bu düzenlemeyle Türkiye’de hak ve özgürlüklerin gelişimi ve toplumsal sorunların demokratik yollarla çözümü arayışları yerine, sorunlara güvenlik ve polisiye önlemlerle çözüm arayan bir yola sapılacaktır. Bu düzenlemenin diğer bir ifadeyle barış ve demokrasi üzerinde inşa edilecek demokratik ve güvenli bir gelecek umudu yerine, geçmişte yaşanan kimi olayların yol açtığı korkular üzerinden hak ve özgürlüklerin bir yana bırakıldığı olağanüstü bir dönemin hukuksal altyapısının oluşturulmaya çalışıldığı düşünülmektedir. Bu düzenlemeyle toplumda daha çok bir kaos oluşacak, sorunlar daha bir içinden çıkılmaz hale gelecektir." diye konuştu.

'DEMOKRATİK GÖSTERİ VE YÜRÜYÜŞE KATILANLARA AĞIR CEZALAR VERİLEBİLECEK'

Getirilmek istenen düzenlemeyle ilgili hukuksal ve teknik kavramları bir yana bırakıp sade bir dille ifade etmek istediklerini belirten Elçi şöyle devam etti: "Tasarının 1. maddesiyle kişilerin özel ve mahrem alanları olan üstü, kişisel eşyası ve aracının aranması için hâkim ve adli bir makam olan savcının kararı yerine, 'kolluk amiri' adı altında polis ve jandarma görevlileri tarafından karar verilmesi öngörülen bir düzenleme ile mevcut güvenceler ortadan kaldırılmaktadır. Tasarının 4. maddesinin birinci paragrafıyla toplumsal olaylarda basınçlı suyun yanı sıra insanların üzerine 'boyalı madde'de sıkılacak, aynı maddeye yeni bir fıkra (b) eklenerek; molotof ve patlayıcı maddelerin yanı sıra '….yanıcı, yakıcı, boğucu, yaralayıcı ve benzeri silahlarla' denilerek neredeyse her türlü nesne 'silah' olarak kabul edilebilmekte, böylece güvenlik görevlilerine elinde herhangi bir cisim bulunan herkese doğrudan ateşli silahla ateş atma yetkisi tanınan bir düzenleme getirilmektedir. Bu şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında, Türkiye’de kolluğun silah kullanma yetkilerinin insan hakları standartlarına aykırı olduğu biçimindeki tespitlerine rağmen, bu düzenlemeyle kişilerin yaşam hakkı tümüyle hukuksal güvenceden yoksun kalacak, keyfi ve hukuk dışı infazlar daha da yaygınlaşacaktır. Tasarının 5. Maddesi ile İletişim araçlarının dinlenmesi, mevcut düzenleme uyarınca 24 saat yerine Tasarıyla 48 saate kadar tümüyle güvenlik yetkililerinin emriyle ve bu süre boyunca hâkim denetiminden yoksun olarak uygulanacaktır. Yine iletişim araçlarının dinlenmesi gibi kişisel özgürlüklere ilişkin bu kadar yaşamsal bir kararı suçun işlendiği yer hâkimi değil, Ankara Ağır Ceza Mahkemesi hâkimi verecektir. Tasarının 7. maddesiyle bundan böyle her hangi bir gerekçeyle, örneğin gösteri ve yürüyüş gerçekleştiren topluluk içinden biri veya birilerinin elinde 'bilye' veya 'sapan' gibi bir nesne bulunduğu gerekçesiyle çok temel bir demokratik hakkın yerine getirilmesi olan bir gösteri yürüyüşü 'yasa dışı toplantı ve gösteri' olarak kabul edilerek dağıtılabilecek ve tüm katılımcılar ağır cezalarla cezalandırılabilecektir. Tasarının 8 ve 10. maddesiyle; belirsiz bazı tanımlamalarla, tümüyle yorum ve takdire bağlı kimi kavramlarla toplantı ve gösterilerde 'silah' , 'silah sayılan' bir araç dışında her hangi bir nesneyi taşıyan veya yüzünü kapattığı veya kimi giysilerin 'üniformayı andırdığı' gerekçesiyle 5 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacaktır. Tasarının 13. Maddesiyle, diğer bir dizi suç iddiasının yanı sıra bir gösteri yürüyüşüne katılarak bir slogan atan veya zafer işareti yapan kişi; hâkim güvencesi bir yana savcıya haber bile verilmeden 48 saate kadar kolluk amirinin emriyle gözaltında tutulabilecektir. Bu süre içinde kişi başta gözaltı kararına itiraz, yakınlarına haber verilme, avukatıyla görüşme ve diğer birçok kanuni ve hukuksal güvenceden yoksun kalacaktır. Bu düzenlemeyle geçmişte yaşanan tecrübelerimiz ışığında duruma, şartlara ve yaşanabilecek atmosfere bağlı olarak kayıtsız gözaltı uygulamalarının yansı sıra, işkence ve gözaltında kaybedilme uygulamalarının yolu açılacaktır. Tasarının 14. Maddesiyle öteden beri toplumda şikâyet konusu olan gereksiz tutuklama veya uzun tutuklama uygulamasına önceki yıllarda yaşananlardan çok daha kötü uygulamalara yol açacak hükümler getirilmektedir. Buna göre Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yasasına Muhalefet ve Örgüt Propagandası suçları da tutuklamanın katalog suçları olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunun (CMK) 100. Maddesinin 3. paragrafı kapsamına alınmakta, bu suçları işlediği iddia olunanların da kaçacağı kabul edilerek haklarında otomatik tutuklama kararı verilecektir. Diğer bir ifadeyle sokağa çıkarak yürüyen ve bir slogan atarak demokratik hakkını kullanan kişi; adam öldürme, yağma veya fuhuş yapan kişilerle aynı hükümlere tabii olacaktır. Tasarının 15. Maddesiyle; soruşturma ve kovuşturma ayrımı da yapılmadan illerde vali ilçelerde kaymakamların 'suçun aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması' için kolluğa doğrudan emir verebileceği biçiminde bir düzenleme ile adli soruşturmanın başındaki savcılık makamı ve duruma göre mahkemelerin adli yetkileri hükümetin emrindeki vali ve kaymakamlara devredilmektedir. Bu şekilde adli sistem köklü ve hukuk devleti ile yargı bağımsızlığının tümüyle sonunu getirecek bir değişime uğramaktadır. Tasarının 16. Maddesiyle vali tarafından kararlaştırılan uygulamalara uymayanlara para cezası yerine 1 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, kaynağını anayasadan almayan bu uygulama aynı zamanda bir tür sıkı yönetim uygulamasını andırmaktadır. Bu düzenlemenin yasallaşması durumunda, en en çok uygulanacağı ve bireylerin özgürlüklerinin etkileneceği Diyarbakır Adliyesi önünden tüm milletvekillerine ama özellikle iktidarda bulunan siyasi parti milletvekillerine sesleniyor, çağrıda bulunuyoruz. Toplumun sesini duyun ve bu tasarıya destek vermeyin."