Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 1993 yılında, dönemin Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit edilmesi ve çıkan olaylarda 16 kişinin ölümüyle ilgili açılan davaya, İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmaya mazeret bildiren ağırlaştırılmış müebbet ve 24 yıla kadar hapis cezaları istenen sanıklar eski Diyarbakır Jandarma Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ katılmadı. Müştekiler ve tarafların avukatları hazır bulundu. Davanın avukatlarından Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, sanıkların konforu düşünülerek davanın hukuka aykırı şekilde İzmir'e nakledildiğini belirtti. Av. Elçi, "Bir numaralı sanık İzmir'de yaşıyor. Dava bu kişinin ayağına getirildi. Davanın müştekileri, avukatlar bin 500 km. uzaklıktan buraya geliyor. Adalet Bakanlığı ve Yargıtay 5. Dairesi suç işliyor. 20 yılın mücadelesini verenler, sanık sandalyesinde kimseyi görmüyor. Hastalığa inanmıyoruz, yargılamadan kaçmak için sanığın burada olmadığını düşünüyoruz. Yargılama sanıkla başlar, yasal hükümler açıktır. Her iki sanığın hazır edildiği duruşmada iddianamenin okunmasını istiyoruz." dedi. Diğer müşteki avukatları da sanıkların yakalama kararı çıkarılarak duruşmaya getirilmesini talep etti.

Diyarbakır'da faili meçhul soruşturmalarla ilgili yürütülen çalışma kapsamında zamanaşımı olan 20 yıla bir gün kala Lice davası açılmıştı. Dava önce Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü tarafından güvenlik gerekçesiyle Eskişehir'e nakledilmiş ancak orada özel yetkili mahkeme olmadığı anlaşılmış ve dava Ankara'ya gönderilmişti. Buradan İzmir'e nakledilen davayla ilgili geçen yıl haziran ayında yapılan ilk duruşmada mahkeme, sanıklardan birinin en üst düzey kolluk amiri olduğu, bu sebeple HSYK'nın soruşturma için izin vermesi gerektiğini belirterek yargılamayı durdurmuştu. HSYK da kişinin sıfatı ve görevi ne olursa olsun soruşturma izni verilmesine gerek olmadığını belirterek, doğrudan yargılama yapılması gerektiğini karar vermişti. HSYK 3. Dairesi'nin yargılamaya başlanması yönündeki kararının ardından yargılamaya İzmir 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Duruşmaya hastalık sebebiyle mazeret bildiren, haklarında hazırlanan iddianamede 'taammüden öldürme', 'halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik' ve 'cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma' suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 24 yıla kadar hapis cezası istenen sanıklar dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ katılmadı. Olayın müşteki ve mağdurları ile tarafların avukatları da duruşmada hazır bulundu. İzmir'de oğlu Baran Tursun'u polis kurşunuyla kaybeden Mehmet Tursun da o dönemde Lice'de evi yakıldığı için davaya katılma talebinde bulundu.

SANIKLAR İÇİN YAKALAMA KARARI TALEP EDİLDİ

Kimlik tespiti işlemlerinin ardından Lice olaylarının mağdur ve müştekileri talepte bulundu. Av. Zeynep Sedef Özdoğan, sanıklar Hatipoğlu ve Yanardağ, yargılama için sanığa ihtiyaç olduğunu belirterek yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. Özdoğan, "Göstermelik yargılamanın parçası olmak istemiyoruz. Çocuklar bile attıkları tek bir tweet yüzünden mahkeme karşısına çıkarılıyorlar. Sanıksız yargılama olmaz." dedi. Müdahil avukatlardan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi de davanın biri general 16 vatandaşın örgütlü şekilde öldürülmesinin davası olduğunu belirtti. Lice'de yaşanan olaylar zamanında yeterince soruşturulmadığı gibi kayda değer bir işlem de yapılmadığını belirten Elçi, "20 yılın sonunda failler belirlenmeden, deliller toplanmadan, zamanaşımı olan 20 yıla bir gün kala dava açılmıştır. Buna rağmen ölenlerin yakınları dava açılmasını memnuniyetle karşılamıştır. Suçun işlendiği yer Diyarbakır'dır. Diyarbakır, çok ağır suçlamalarla birçok yargılamanın yapıldığı, güvenli bir yerdir. Diyarbakır Adliyesi'nde bu tür soruşturmalarda hiçbir eylem, taşkınlık yaşanmadı. Sanıkların konforu düşünülerek, hukuka aykırı bir şekilde dava İzmir'e nakledildi. Bir numaralı sanık İzmir'de yaşıyor. Dava bu kişinin ayağına getirildi. Davanın müştekileri, avukatları bin 500 km. uzaklıktan buraya gönderildi." dedi. Adalet Bakanlığı ve Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin suç işlediğini iddia eden Av. Elçi, "Devletin kudretini kullanan kamu görevlileri bu suçu işlemiştir. Bunu savcı söylüyor, biz de söylüyoruz. Dava, delillerin bulunduğu Diyarbakır'dan bin 500 km. ötedeki İzmir'e getirilmiştir. Nakil davasının yargıya çok ağır müdahale olduğunu söylüyoruz. 20 yılın mücadelesini verenler, sanık sandalyesinde kimseyi görmüyor ama biz hastalığa inanmıyoruz. Yargılamadan kaçmak için sanığın burada olmadığını düşünüyoruz. Yargılama sanıkla başlar, yasal hükümler açıktır. Her iki sanığın duruşmada hazır edildiği duruşmada iddianamenin okunmasını istiyoruz." talebinde bulundu. Elçi, daha fazla mağduriyet olmaması için müştekilerin dinlenmesini istedi.

'MAHALDE KEŞİF YAPILSIN'

Bir kısmına katılan Av. Fethi Gümüş de davanın İzmir'e alınmasında asıl amacın yargılamanın engellenmesi olduğunu ve sanıkların mahkeme bitene kadar duruşmalara gelmeyeceğini iddia etti. Av. Gümüş, sanıkların tenezzül edip hakim huzuruna çıkmadığını söyledi. Bahtiyar Aydın'ın öldürüldüğü komando birliğinde keşif yapılmasını isteyen Av. Gümüş, "Keşif yapılırsa vurulduğu yere merminin gelemeyeceği ortaya çıkacaktır. Talimatla mahalde keşif yapılmasını talep ediyoruz." dedi.

'ÜÇ KARDEŞİM ÖLDÜRÜLDÜ, GÖZÜMÜN ÖNÜNDE YARALI BABAMA İŞKENCE YAPTILAR'

Mahkeme, Lice olaylarında yakınlarını kaybeden ve evleri yakılan müştekileri de dinledi. 1993 olaylarında üç kardeşini kaybettiğini, sonuna kadar şikayetçi olacağını ve davanın arkasında duracağını belirten müşteki Mezgin Cantürk, o dönemde ilkokul 2. sınıfa gittiğini ve olayların canlı tanığı olduğunu belirtti. Cantürk, "Okuldan çıkıp eve varmam normalde 5 dakika sürerken açılan ateşlerden dolayı yarım saati buldu. Helikopter ve askeri birliklerden ateş açıldı. Duvarların dibine saklana saklana gittim. Eve vardığımda evin yerle bir olduğunu, kardeşlerimin öldüğünü ve anne babamın yaralandığını gördüm. Askerlerin yüzü açık, rütbelilerin yüzü maskeliydi. O şekilde bir gün evde kaldım. Gözümüzün önünde, babam yaralı olmasına rağmen işkence yaptılar, 'Sen daha ölmedin mi?' diyorlardı. Şimdi çocukların önünde tavuk kesmezken bizim gözümüzün önünde insanları öldürdüler. Hala o dönemin etkilerini yaşıyoruz." dedi. Kendilerinin kalkıp Diyarbakır'dan İzmir'e geldiklerini ancak sanıkların tenezzül edip gelmediğini belirten Mezgin Cantürk, sadece iki sanıktan değil, onların emir aldığı kişilerden de şikayetçi olduğunu söyledi.

'BİR ASKER, 'EVİNİ BURDAN GÖTÜR, SİZİ YAKACAKLAR' DİYE UYARDI'

Olayların canlı tanığı olan ve üç yeğenini kaybeden Seyithan Cantürk, tamircilik yaptığını, dükkandan tanıdığı Urfalı bir askerin kendisini olaylardan yaklaşık 15 gün önce, 'Evini buradan götür, sizi yakacaklar.' dediğini mahkemede anlattı. O gün cezaevinden, taburdan ve polisten silahlar atıldığını mahkemede huzurunda ifade eden Cantürk, "Silah sesleri üzerine can havliyle dereye girip saklandım. Yol kenarından geçen bir araya binip Lice'den kaçtık. O gün kardeşim Kerem'in üç çocuğu öldürüldü, birinin gözü kör oldu. Evimi, dükkanımı, hayvanlarımı yaktılar." dedi. O gün Lice'de bir çatışma ortamının olmadığını, helikopterlerin bomba attığını, askerlerin de evlerini yaktığını kaydeden Seyithan Cantürk, şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini ifade etti.

Babası Ali Şanlı'yı kaybeden Cahit Şanlı da, "Polis aracının geçtiğini gördüm, camları kırılmıştı. Ondan sonra her taraftan ateş ediliyordu. Komando birliğinden ateş ediliyordu, polisten ateş açılıyordu ama herhangi bir çatışma yoktu. Helikopterden yapılan taramaların izleri hala belli. Evleri yanarken gördüm. Yakarken görmedim ama askerleri orada gördüm." dedi. Şanlı, davaya katılmak istediğini belirtti.

Kızı Kudret'i Lice olaylarında kaybeden Sıtkı Ergün de ateş etenlerin polis ve asker olduğuna emin olduğunu, helikopterlerden de ateş edildiğini anlattı. 1993 olaylarında hayatını kaybeden Uzman Çavuş Yüksel Bayar'ın ağabeyi Muhammed Bayar da olayları görmediğini fakat şikayetçi ve davacı olduğunu ifade etti. Bayar'ın diğer kardeşi İlhami Bayar da şikayetçi olduğunu belirterek, o dönemde kardeşiyle birlikte görev yapanların da dinlenmesini talep etti.

BAHTİYAR AYDIN'I UZMAN ÇAVUŞ ÖLDÜRDÜ İDDİASI

Davada müşteki olarak dinlenen Yahya Yiğiter de o dönemde Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ı öldüren kişinin uzman çavuş olduğunu, bu uzman çavuşun da daha sonra öldürüldüğünü askerlerden duyduğunu anlattı. 23 senedir adaleti beklediğini belirten Yahya Yiğiter, "Ben o dönemde Telekom'da çalışıyordum. Lice'de yaşananları gözümle gördüm, yaşadım. Bir er, 'Çarşıyı terkedin, sizi öldürecekler.' dedi. Çarşı bir anda boşaldı. Daha sonra askerin biri, 'Bizi taradılar.' diye geldi. Baktım arabaya, tek bir kırık yok. Böyle söyleyince kızdılar. Sabah saat 08.55'te silahla ateş edilmeye başladı, 21.00'e kadar susmadı. Helikopterler vardı, iki jet uçağı geldi. Çalıştığım Telekom'un yanında bir tank vardı. Evleri yaktılar, caminin minaresine top atıldı, hala izi bellidir." dedi. Telekom'a gelen komutanların, 'Lice'de bir telefon dahi çalışmayacak.' diyerek talimat verdiklerini anlatan Yiğiter, "Savcının bile telefonunu keseceksiniz, sadece emniyet, jandarma ve komando taburunun telefonu çalışacak diye bize emir verdiler. Hattâ, 'Bir telefon sesi gelirse tarayın.' dediklerini duydum." şeklinde ifade verdi. Görevi sebebiyle bir çok kez şebeke çekmek için gittiği, Bahtiyar Aydın'ın şehit olduğu komando taburunu çok iyi bildiğini de ifade eden Yiğiter, "Ben, 'Bahtiyar Aydın'ı öldürenin uzman çavuştur.' dendiğini duydum. Lice'de Bahtiyar Aydın'ın vurulduğu yeri gören tek ev yok. Bahtiyar Aydın'ı öldürdüğü söylenen uzman çavuşun adını bilmiyorum ama onu da öldürdüler." dedi. Lice olaylarının ikinci gününde halkın iki iki noktada toplandığını, yargılanan sanık Eşref Hatipoğlu'nun yanında, o dönemin Olağanüstü Hal Valisi Ünal Erkan'ın bulunduğunu da anlatan Yiğiter, "Korkudan sesimiz çıkaramıyorduk. Biz kız sesini çıkardı, o kızı alıp götürdüler. Orada bize ağızlarına gelen küfürleri ettiler." diyerek yaşadıklarını anlattı. Evine gelen bir astsubayın kendisine ısrarla, 'Kürt müsün?' diye sorduğunu, devlet memuru olduğunu söylediğini ancak sonunda dayanamayıp Kürt olduğunu söylediğini belirten Yiğiter, evi ve iki dükkanının, 4 ton tütününün yakıldığını, devletin sadece 29 bin TL tazminat verdiğini belirterek şikayetçi olduğunu söyledi.

'ÖLENE KADAR ŞİKAYETÇİYİM'

Lice olaylarında evlerine isabet eden roket sebebiyle 2, 5 ve 13 yaşında üç çocuğunu kaybeden ve duruşmada gözyaşlarını tutamayan Zarife Cantürk de ölene kadar sorumlulardan şikayetçi olduğunu ifade etti.

Daha sonra duruşmaya ara verildi.