M. Bahadırhan DİNÇASLAN tarafından yazılan Mektubu noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyor ve yorumu okuyucularımıza bırakıyoruz.

Fesapşı sigoş.

“Bir Çerkes'ten bir Kürt'e Açık Mektup” diye bir üfürük tomarı okudum, içimden binbir ses yükseldi, bu seslerin wunafesi içimde bir kaç gün devam etti, halisinden bir Kabardey yeğeni olarak ancak şimdi yazabiliyorum hislerimi.

Neyzen Tevfik'in tanrıya yazdığı “münacaat”ta, “ikimiz de aynı mahallenin adamıyız” tadında bir hava vardır, çok severim. O yüzden, belirteyim, annem Çerkes, Çerkesleri ve Kafkasya'yı iyi tanırım, o yüzden birbirimizi iyi biliriz.

Ben sana “şöyle ol, böyle ol” demeyeceğim, sadece sana seni anlatacağım zira anladığım kadarıyla unutmuşsun şu sıralar, “bir Tanrıça doğacaksa Kafkasya'da doğardı” dizesinin mübdii olarak “dayılarıma” bir hatırlatma yapmak da, Kafkas genlerinden şahsıma tevarüs eden itici kibrin ve buzul karizmasının borcunu ödemektir benim için.

Önce sana Kafkasya'yı anlatayım, dinle:

Şöyle sade ve sıcak halk türküsüne konu olmuştur Kafkasya:

Dağıstan dağ yeridir

Gürcistan gül yeridir

Gürcistan'ın Tiflis'i, ay balam!

Kızların bol yeridir

Ak deve düzden gelir

Yükü Tebriz'den gelir

Oğlanı dert aparmış, ay balam!

Dermanı kızdan gelir

Bir zaman Türk balalarının aşık oldukları Gürcü kızlara verecekleri hediyeleri Tebriz'den gelen kervancılardan aldığı, Dağıstan'ın sağlam ve çevik atlarıyla o güzelleri kaçırdıkları coğrafya idi. Merkezinde şüphesiz sizin Oşamafe dediğiniz, Türklerin Mingitav, geri kalanının Elbruz dediği mabet yer alır, ben de naçizane şöyle anlatmıştım:

“”¦Kırk memesi bereketli hayat bahşeden dişi;

Bir kadındır Oşamafe: Bin çocuklu bakire!

Ah! Sırçadan sarayında hüzünle iç çekişi

Yele sızar buse buse eser dağdakilere”¦”

Şimdi -ihtimal Çerkes görünümlü Kürt- malum vatandaşın malum vatansızlara yazdığı mektubun ağlaklığına cevap vermiş sayayım kendimi bu kadar edebiyatla. Devam edecek olursak, sigoş, bir defa şunu hatırla: Senin tarihin, kültürün ve var oluşun, Türklerle iç içedir. 1 12 Çerkes kabilesinin 3 tanesinin adı etimolojik olarak Türkçedir: Kabardey, Besleney, Temirqoy”¦ Biliyorsun, Temirqoy, Timur oğlu demek Çerkesçe”¦ Ve sülale adlarında, şahıs isimlerinde, yer isimlerinde Türkçe isimler oldukça fazladır. Bu kadar mı? Değil; Nart destanlarının ulu biyçesi Setenay'ın adı Türkçe kökenlidir. Wuezirmes'in adı, bir teoriye göre, yine Türkçe”¦ Bununla kalmaz, Türkmen dünyasının en mühim metni olan Dede Korkut öyküleri, Kafkasya'da geçer. Gerçi sen orada “ağaca tapan Çerkes kafiri, 70 putlu Abhaz hırslısı” diye yer alıyorsun ama, bende de şamanist meyiller var, bu benim hoşuma bile giden bir tasvir. Ve Dede Korkut'ta, Nart destanlarının etkisi görülür, Türk etkisi Çerkeslerde görüldüğü gibi. Yani, öyle “alakasız” falan değilsin Türk ile. Sen Türk değilsin, Türk de Çerkes değil, ancak binlerce yıldır (İskitlere kadar götürürüz de, tartışmalı tarihlere gitmeye gerek yok) bir şekilde hukukumuz, alış verişimiz var seninle, üstelik savaşsak da, ittifak etsek de hep şerefli, şanlı”¦

Bu noktadan sonra, bakışımın temelinde yatan duruşu, Yahya Kemal'den bir alıntıyla özetleyeyim:

Zaman geçtikçe meydana çıkıyor ki o tumturaktan, alâyişten, böbürlenmekten azade yaşayan Türk Milleti demirden bir kitleymiş. Türk memleketinin asıl sırrı Türk'teymiş. Arnavut'u, Çerkez'i, Kürt'ü hakim ve metin bir millet kitlesi eden Türk mayasıymış. Bugün Rumeli'de bilfiil meydana çıkan netice ispat etti ki Türk bu devletin müslüman unsurlarını birleştirmek için Allah tarafından bir mevhibe imiş. O giderse Arnavutlar, Kürtler, Çerkezler çil yavrusuna dönerlermiş. Bugün Arnavutlar ne bir ordu, ne bir müessese, ne bir idare şebekesi vücuda getirebiliyorlar. Bir zaman Türk idaresinde ferdî kabiliyetle o kadar büyük adamlar yetiştiren bu unsur, kendi başına kalınca şaşırdı. Arnavutluk'ta aciz, Sırbistan'da ise irade-i cüz'iyesine bile sahip değil. On-üç senede Türk'ün büyük bir millet olduğunu anladık, zaman geçtikçe daha ziyade anlayacağız zannediyorum. Uyandık, lâkin karanlıkta uyandık.”

Buradaki Allah, müslümanlık falan işin süsü aslında, oraya takılma, senle bir ümmet birliğinde olup-olmamak benim umrumda değil.

Tarihine değindik, yakın tarihin, senin fiziken Anadolu'da kayda değer bir kitle olarak bulunmaya başladığın tarihlere gelelim. Sürgün”¦ Şimdilerde, sana “Osmanlı bize oyun etti, bizden faydalandı, asilll uluuu muhteşemmmm Çerkesliğimizi kullandı” diyorlar, halt etmişler. Osmanlı muhteşem bir devlet değil: Ancak sen “Rus ayısı”na karşı onunla ittifak kurdun ve o sana toprak verdi. Bir işlevin daha var, bir sonraki paragrafta açıklayacağım, onunla da birleşince sen, her zaman saygı ve sevgi gören, güvenilen ve bu güvenin yersiz olmadığını ispatlayan bir “entegre unsur” oldun”¦ Tarih bilmeyen adamlar, vaktiyle sana komünizm propagandası için “Elbruz dağlarında olsak ya”¦” diye başlayan “Ahmet'le İvan kol kola” diye devam eden şarkılar söylemişlerdi. Oysa Elbruz'un çocukları, Nogay, Çerkes, Gürcü ve Ermeni, Kızıl zulümdense kara yeğdir diyerek, Sultan Kılıç Giray'ın komutasında en az beş bin silahlı adamla Nazilere destek vermişler ve komünizme karşı savaşmışlardı. İlginç bir trajedidir, gri bir konudur, bu desteğin akabinde Karaçay sürgünü gerçekleşti, geçiyorum şimdilik. 2

Entegre unsur dedim. Senin çok ilginç bir de konumun var dünya tarihinde, bir nevi “etnik meslek”in: Sen dışarıya kalifiye eleman yetiştiren bir okul coğrafyasını temsil ediyorsun. Kafkasya, yapısı itibariyle belli bir nüfusun üzerinde insanı besleyemeyeceğinden, dışarıya göç vermesi muhakkaktır ve sen, en az bin yıldır, şahsına münhasır bir dış göç veriyorsun: yetişmiş adam göçü. Memluklardan şimdiki İsrail'e dek, Ortadoğu'daki bir çok ülkeye Çerkes gönderiyorsun, ve onlar oralı olup, oraya hizmet ediyorlar sadık bir şekilde, ve bu sadakat ile liyakatten kazandıkları nam, yine Kafkasya'nın hanesine yazılıyor, gidenler “Çerkesçilik” yapmasa da. Gerçi yapıyorlar ama, usturuplu yapıyorlar, entegre bir biçimde yapıyorlar, sen de biliyorsun ben de, uzun uzun yazmaya gerek yok.

Türkiye içinse iki kere özel: Devşirmelere neden ihtiyaç duyan büyük devletler? Örneğin Roma neden Preatorlara, Bizans taa İskandinavya'dan gelen Vareng muhafızlarına, Osmanlı devşirmelere? Sebebini şöyle açıklayayım: Dışarıdan gelen ve askeri eğitimi iyi olan bu gruplar, iç siyasete kayıtsızdır, var olan resmi devlet temsiline kayıtsız şartsız sadakat gösterirler. En güzel örneği, Malazgirt savaşı: Ermeniler zaten sevmiyorlar Bizans'ı, ihanet ediyorlar. Doukas komutasındaki Rumlar, Doukas Diyojen'in siyasi rakibi olduğu için savaşa sokulmuyorlar. Kim kalıyor Diyojen ile sonuna dek omuz omuza saf tutan? Viking kökenli Varengler ve Türk kökenli paralı askerler (ki bu Türklerin bir kısmı Alparslan safına geçmişler.) Ya da Ankara savaşında bizim Türkmenlerden bir kısmı Timur'u desteklerken, eniştemiz Lazareviç komutasındaki Sırplar, son ana dek savaşıyorlar bizim safımızda. Osmanlı da, devşirmelere ihtiyaç duyuyor. Ancak devşirme sistemini mümkün kılan sistem ve yaşam tarzı bozulduğunda, Çerkesler ikame ediyor bu boşluğu; akıncıları Kırım Tatarları'nın ikame etmesi gibi. Ve sen, devşirilmeden layık görülüyorsun, zira benimseniyorsun ve hakkını veriyorsun. Bugünün Çerkesleri homojen bir topluluk değilse de, genelinin sosyo-ekonomik vaziyetinin, toplum ekseriyetinden iyi olmasının sebebi budur, küçük bir etnik topluluk olan Çerkeslerin, büyük bir Türk şemsiyesi altında kendilerine güzel bir yer edinmiş olmaları”¦

Senin bir katkın daha var ha, benim çok önemsediğim bir katkı, bir yarım-biyomühendis olarak: Sen Anadolu'ya güzel bir genetik katkı yapıyorsun. Bu sevdiğim bir ağabeyimin tespitidir, adını maalesef paylaşamıyorum, ama manzara şu: Yüzyıllardır savaşlar, akraba evlilikleri ve kapalı toplum yapısı sebebiyle köhnemiş Anadolu genetik havuzuna, Kırım Tatarları ve Balkan göçmenleri ile birlikte, bir taze nefes, bir enerji getiriyorsun.

Devamında, İttihat ve Terakki (ki Türkiye'nin mimarıdır) bünyesindeki varlığın, seni bu toplumun en şanslılarından yapıyor, eski geleneği devam ettiriyorsun: Gittiğin yere hizmet et, ancak nereden geldiğini unutma. Sev, kendini sevdir, gittiğin yere kazandır, gittiğin yerden kazan.

Kısaca seyrin bu. Şimdi gelelim “dil” meselesine, “devlet Çerkesçe'yi unutturdu, Çerkesliğimizden utandık” zırıltısına.

Devlet yapmışmış. “Diaspora” dedikleri Çerkeslerle içli dışlıyım. Şimdiye kadar çocuğuna Çerkes kültürü ve dilini en iyi aktardığını gördüğüm insan, MHP kökenli bir Çerkes'ti.

rkadaş, Çerkesçe konuşulmuyorsa, bunun vebali günahı varsa, Çerkeslerin boynunadır. Benim annem Çerkes dedim ya. Kuzenlerim arasında, üstelik Türkçü olduğum halde, Çerkes kültürü hakkında en bilgili benim. Çerkesçe'yi de öğrenecektim de sessiz harfleri görünce vazgeçtim. (buraya bir gülücük koy)

Şimdi kendi aileme bakıyorum. Baba tarafım Avşar, saf Türkmen, bozkır çocuğu. Ve hiç biri öyle “yüksek” mertebelerde değil. Anne tarafıma bakıyorum, gayet “elit” insanlar yani. Benim ailemin fotoğrafı aslında Türkiye'nin fotoğrafı: Türkiye'de Çerkesler ekmek yiyen tarafta, aç kalan değil. Dolayısıyla Çerkeslik/Çerkesçilik yapmamalarının, devletçi ve çoğu zaman milliyetçi(Türk milliyetçisi) olmalarının sebebi bu.

Ki, Osmanlı'daki Türkçü aydın kadrosu, kuzey kökenlidir. Bu adamlar hem doğulu, hem de batı tedrisatına yakın oldukları için, Türkiye'de doğulu bir aydınlanmayı arayan ilk adamlardır, yarısı Tatar, yarısı Çerkes/kafkasyalıdır. Mümtazer Türköne (ki kendisinden nefret ederim) boşuna mı goygoy yapıyordu “cumhuriyeti Makedonyalılarla Çerkesler kurdu” diye? Eğer bu seviyede devletle içli dışlı olmuş, ayrımcılığa uğramamış, ezilmemiş, hatta hem devletçe, hem halkça benimsenmiş, saygı duyulmuş Çerkesler, Çerkesçe öğretmediyse çocuklarına, sorumluluğu devlette aramayacaksın. Salt Çerkeslerden müteşekkil bir koruma ordusu yaratıp onlara Çerkesçe emir veren bakanlar oldu Türkiye'de. Mit ve askeriye bünyesinde Çerkes geleneği malumdur. Ki bu güzel de bir şey, kafkasyalılar, Çerkes Çeçen şu bu ayırmıyorum, Boşnaklarla birlikte Türk olmayıp Türkler tarafından bu kadar sevilen iki gruptan biridir. Anadil meselesi, “devlet bize bohmir”den çok daha derin bir mesele, hem.

Kürdün durumundan bihaber Kürtçülük yapanlardan sonra, Çerkes'in durumundan bihaber Çerkesçilik yapanları görmek çok komik yahu. (nedenlerine en son geleceğim.) Kafkas geleneğinde sadakat diğer toplumlara nazaran çok daha önemlidir, nereden çıkıyor bu türediler anlamıyorum ki?

Bu ancak, karın ağrısı yaratmaya sebep olur; hem Türk toplumunda, hem Adige toplumunda. Bir yanı Kabardey/Abhaz olan bendeniz, Çerkes köklerimle, bir Türkçü olarak, sadece ve sadece gurur duyuyorum; bunu sağlayan Çerkes kültürünün güzelliği ve Çerkeslerin temiz miraslarıdır. Yapılması gereken şey ise, Çerkeslerin Türk toplumuna entegre olmaları, ancak dillerini bir şekilde torunlarına aktarmalarıdır. Bugüne kadar vakıflarda vs. öğretilmeye çalışılan dil, “herhangi insanın pragmatistliği” sebebiyle, torunlara öğretilemedi. Devlet eliyle olması da, bir şeyi değiştirmeyecek. Çerkeslerin konumu Kürtler gibi değil, apayrı bir konum ve bu “konum” ve “şartlar” iyi gözetilmeden tutunulacak tavır, ancak ve ancak Çerkeslere duyulan sevgiyi ve saygıyı baltalayacaktır.

Ahlat'ta bir Çerkes mitingi yapıldı. Düzenleyenlerden bir kısmını tanıyorum. Hepsi “Çerkesçi” adamlar. Ama aralarındaki “akil” insanlardan biri şunu dedi: “orada her şeye rağmen bir Türk bayrağı olacak, zira biz kendi derdimize düştüysek, cumhuriyete ve ülkeye sadakatimizi unutmadık.” Kürtçülerin arasında kalmış bir ada gibi, Türk bayrağı dalgalandırdılar orada. Biz bu ülkedeki azınlıktan bunu bekleriz; aslını reddetmesini değil, menfaat, ülkü ve vatan birliği duymasını.

Çerkesler, kültür havzalarının yeniden oluştuğu bir çağda, üstelik güçsüzleşmeye başladığı halde, Türk kültür havzasının tarafını tutmayı seçtiler, bizim gönderdiğimiz misyonerler ve elçiler onları bu tarafa çekti diye bu “gereksiz” demek değildir, biz ikna etmeye çalıştıysak, onlar da ikna oldular efendim. Ve bu yüzden sürgüne, soykırıma, zulme uğradılar. Ve buraya geldiler. Dillerinin yok oluşu da, Çerkeslere yönelik bir nefret tutumundan değil, kültür endüstrisi ve sair sebeplerden.

Her ne ise; tarihe ve diğer sosyal bilimlere dair atıf yapan bir kaç yazımı dipnot olarak koyacağım. Şimdi gelelim, bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü, “Kafkasya'dan gelenler haddinizi bilin” diye ağız ishalinin ürünlerini saçan Sakık'ın partisini Çerkes yürüyüşünden kovan Çerkesler gitti de, Kürtçü Çerkesler geldi zırvasını niye yaymaya çalışıyorlar ve bir kısım Çerkes neden buna alet oluyor?

Cevap çok basit: Türkleştiği için. Evet, Kürt kardeşim diye ağlamaklı mektup yazan Çerkes, benden daha Türktür. Sırrı Süreyya tiplemesi, fikri arkaplanını onlarca yazıda açıkladığım bir “dekadans”ın yarattığı “köksüz Türk” tiplemesidir. Ve Umut Sarıkaya'nın bir karikatüründe işlediği gibi, bugün moda olan, Türk olsan da, gayr-ı Türk'e yamamak, soyunda bir “Avrupa”lı vs. bulmaktır. Türkleşen, ya da daha doğru tabirle “Anadolululaşan” Çerkes genç, bu boktan coğrafyanın boktan “geist”ı yüzünden, bir travma yaşıyor. Çıkış yolu ararken, hep dediğim gibi “iyi, güzel, doğru” ne varsa avukatlığını terk ettiğimiz, milliyetçilerin beyin eksikliği sebebiyle palazlanan solcu ve kürdofil yapılar, bu genci yanına çekiyor ve evinde Çerkesçe konuşulmazken, Çerkeslik aklına gelmezken bu gence “sen Çerkes'sin, asimile edildin, sen de mağdursun, ama onurlu bir şekilde direnebilirsin” diyorlar. Eh, direnmek, onur; bunlar Çerkes'in duydu mu atlayacağı şeyler.

Gerçek Çerkes yaşam tarzını atadan döle bir kesintisiz aktarımla yaşayanlarda, böyle bir meyil göremezsiniz. Türk'üm demesi, dememesi önemli değildir, Güner Anasoy imzalı “Pınarbaşı: Çerkez'in Köstekli Saati” kitabında irdelenen kafa yapısıyla, yazının başlarında değindiğim bakışla yaşarlar. Ama şehirli, Türkleşmiş, dolayısıyla adı Türk, içi boş boktan bir Anadolulu haline gelmiş Çerkes genç, coğrafyasının buhranlarına böyle çıkış arar. Suçlusu o değildir. Suçlusu, Türk'ün ne olduğunu unutturan, Türk'ü ya bir bulamaca (herkes çiftleşmiş Türk olmuş), ya bir ne idüğü belirsiz, her gelenin kendince tanımladığı saçmalığa (İsmet Özel şu sıralar en meşhuru) ya da herhangi bir “etnisite”ye (ki resmi devlet söylemidir artık Erdoğan elinde) indirgeyenlerdir. Bu, Türk'ün “Türk” olmasını engellediği gibi, Türkleşerek (buradaki Türkleşmeyi negatif anlamda kullanıyorum, bugün Anadolu'nun düzenbaz, hilekar, ne köylü ne şehirli, aşağılık insan tipini kastediyorum) melezleşmiş, ruhsuzlaşmış, kişiliksizleşmiş Çerkes'in, Laz'ın, Arnavut'un (”¦) da böyle deli dana gibi sağa sola savrulmasına neden oluyor. Eh, Kürtçü de kendisine meşruiyet ararken, Çerkes'e yanaşacak tabii.

Ha unutmadan, bu sana yanaşan Kürdofil kesim, senin tarihini kurcalarsa, Bulgar, Kürt, Asuri, Ermeni kesen Çerkesleri de keşfeder. Burada bir şey eklemek isterim ki, bizim Türkçü cenahta, “biz yapmadık, Kürt Hamidiye alayları ve Çerkes paşalar yaptı” savunması var, bu aptallıktır. Devlet Türk'ündür, dolayısıyla devletin hatası da Türk'ündür. Çerkes “devlet adamı”, yaptığı şeyi “Çerkes olduğu için” yapmıyor, gerçek saikler nelerdir başka bir yazı konusu ama, damga Türk'ün, zafer ve ödül Türk'ünse, yenilgi ve bedel de Türk'ündür, ve Türk adil ise, bunu kendi safında olanlarla, katkısı nisbetince paylaşır.

Her ne ise, sigoş, içimdeki wunafenin özeti böyle. Sana bir thamade edasıyla gözlük üstünden bakıp “haynape” diyorum. Daha ayrıntılı yazarım da, vaktim yok, Kafkasya'yı kurtaracağım, Çerkes aslanı Tığujuko Kızbeç'in öcünü alacağım, Ahmet Telli'nin şu dizelerini okuyup, tetik bıyıklı İttihatçı Çerkesleri, ulusalcı, ülkücü, subay, şehit, kahraman Çerkesleri anacağım:

“”¦nart körükçüsü küheylanların

gece gündüz gördüğü düştü bu

maceraları birer efsanedir şimdi

oğulların at çalmazsa kız kaçırırdı

kızlarınsa ezelden utangaç, mahcup

bir mendil düşürür gibiydi selamları

düşen her mendil bir tüfek atımı ötede

bozbulanık eder bir delikanlıyı ve ay

huzursuz bir taya yoldaş olmak için

akardı gecenin ürperen alnına o an

gece yalnız orada, atların göğünde

çok yıldızlıdır ve yıldızlar çerkez'in

uzanıp alacağı kadar yakındır yeryüzüne”

Ve benim babam Avşar dedim, eğer Uzunyaylalı isen bilirsin, Avşarlar ile Çerkeslerin arası pek bozuktur. Ancak bencileyin bir başkası varmış tarihte, annesi Çerkes bir Avşar beyi. Onun hikayesi ve şiirini koyayım Dadaloğlu'nun ağzından, gururun okşansın, senin yerini en iyi tespit eden hikaye budur eğer doğru yorumlarsan:

“Çerkes”i boşver, şimdi burada söyleniş itibariyle “Çerkez” diye bahsedilen bir adamdan bahsedeceğim.

Avşarlar'da, anne farklı bir etnik kimlikten ise, o etnik kimliğin adını çocuğa vermek bir gelenektir. Anne Çerkesse “Çerkez”, Kürtse “kürt”, söz gelimi arapsa, “Arap” diye ad koymak. İşte öyle bir genç, 13-14 yaşlarında, bir Avşar-Cerit savaşı esnasında, büyük kahramanlıklar gösterir. Anası çerkes olduğu için, adı da “Çerkez”dir (bizim Türkmenlerin dili dönmez Çerkes'e, Çerkez derler.) O gence Dadaloğlu bir methiye düzer, ben de okuduğumda 13-14 yaşındaydım, nasıl da mutlu olmuştum. Hikaye kısaca şöyle. Topuz bey ünlü bir Avşar beyidir. Yaşlılığında yerine oğlu Kulaç Kollu Halit Bey geçer. Halit Bey bir Çerkes hanım alır. Ancak Kulaç Kollu Halit Bey, Avşarlar'a karşı birleşen diğer Türkmen oymakları Tecirliler, Ceritler, Bozdoğanlar ve Karalar'a karşı yapılan bir savaşta ölür. Topuz Bey intikam için adam toplar, gider. Sayıca çok az Avşar vardır. Torunu Çerkez Bey, bütün ısrarlara rağmen savaşmak ister. Dedesi Topuz bey, kılıç savaşına girmemek şartı ile, kabul eder. Kendisi de yaşlı olduğu için, torunuyla duracaktır. Dedesi tüfeği doldurur, torunu sıkar, savaşı Avşarlar kazanır. Şöyle anlatmış Dadaloğlu: (ayrıca bu övgü şiiri, görece ender rastlanan 12lik ölçü ile yazılmıştır.)

Elbistan ovasına bir aslan geldi

Ecelini ağzına alıyor Çerkez

Dartmış cidasını da almış eline

Bel ver Danacıoğlu, varıyor Çerkez!

Daha ilk kavgası bulman mahana

Takım koydu kaçar hüyük'ten Ceyhan'a

Kazın derneği dayanır mı şahana

Seçip kılavuzunu vuruyor Çerkez

Sizde de yok muydu da Firenk barudu

Yitirmiş Tecirli'yi arar Cerit'i

Unuttun mu ya Kulaç Kollu Halit'i

Geçmiş hayıflarını alıyor Çerkez

Karalar'a da boran oldu kış oldu

Dağıldı Bozdoğan da hep baş baş oldu

Hesap eylen namludan çıkan beş oldu

Bel ver has evleri geliyor Çerkez

Dadaloğlu'm söyler de hileye gitme

Gözünle gördüğünü hak inkar etme

Deden koca Topuz'un hakkın unutma

Doldurup doldurup da veriyor Çerkez

Böyleyken böyle.

Psem yipe nape.

Xute Pşıkoy Bahadır

Dipnot:

1: Çeşitli Ulusların Köklerine Dair

Hayalet Süvariler Mitinin Peşinde

Nart Destanları'na Dair Bir Söyleşi

Karşılaştırmalı Mitoloji

2:

Yeri geldi, bugün de 2 Kasım, değineyim. 2 Kasım 1943 Karaçay sürgününün çok ilginç bir hikayesi var.

Adigey'in Ulape köyünden Sultan Kılıç Giray (Çerkes ya da Nogay'dır), 5000 kadar Türk (Karaçay, Nogay, Kalmuk), Çerkes, Çeçen, Ermeni ve Gürcü gönüllü ile, Nazilere katılıyor. Sovyetlere karşı mücadele ediyorlar (hatta Türklerle Ermeniler kapışınca, Nordkaukasien, Armenien, Georgien ve Azerbaidschan taburları ayrılıyor.) ve bu yüzden bu 5000 kişilik gönüllü ordusunun ana kadrosunu oluşturan Karaçaylar ”˜ın hepsine ceza kesiyor sovyetler, sürgüne gönderiliyorlar.

Nihayet Karaçayların bir kısmı dönüyor ata topraklarına. Karaçay ozan Semenlanı İsmail, bu dönüşün ve Mingitav'a (Bengü Dağ, Ebedi Dağ, Elbruz) kavuşmanın coşkusuyla meşhur Mingitav şarkısının sözlerini oluşturan şiiri yazıyor:

sen kökge cete miyikse (sen göğe ulaşacak kadar yücesin)

kafkaz tavlanı içinde (kafkas dağlarının içinde)

miyala kibik cıltıray (cam gibi parıldayarak)

kanga buzlarıng üsüngde (ağaç gibi buzların üstünde)

üsüngde bardı ak tonung (üstünde vardır beyaz giysin)

sen cay da kış da kiyese (sen yaz-kış giyiyorsun)

kün buzulurga tebrese (hava bozmaya başlasa)

boran eterge süyese (fırtına çıkarmayı seviyorsun)

kün aruv çuvak turganlay (gün güzel ve berrak iken)

tohtamaydı boranıng (fırtınaların dinmiyor)

cay da kış da erimeydi (yaz-kış erimiyor)

üsüngdegi buzlarıng (üzerindeki buzların)

karnı buznu ciyuvçu (karı ve buzu toplayan)

başınga bulut konuvçu (başına bulut konan)

tögereginge ciyılıb (etrafına yığılıp)

tavlula karab toymavçu (dağlıların bakıp doyamadığı)

senden sora kaysı tavdu (senden başka hangi dağdır)

aruvluk bila bay bolgan (güzelliği ile zengin olan)

başı kış bolub, beli caz bolub (zirvesi kış olup, yamaçları bahar olup)

eteklerinde cay bolgan (eteklerinde yaz olan)