Yrd. Doç. Dr. Gökay Özerim, Türkiye’nin uluslararası göç konusunda AB tarafından son zamanlarda daha çok Avrupa’ya yönelik düzensiz göçlerde kontrol noktası rolü ve topraklarında bulunan yaklaşık 2 milyona yakın Suriyeli mülteciye yönelik politikaları ekseninde gündeme alındığını ifade etti. Yaşar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Özerim, “Türkiye’nin demografik olarak Avrupa’nın yaşlanan nüfusunda tamamlayıcı rol üstlenme potansiyeli, Avrupa’da bulunan yaklaşık 4 milyon Türk kökenli nüfusla Avrupa’da yükselen yabancı karşıtı hareketlere yönelik etkisi ve Türkiye’nin üyelik sürecinin AB göç politikalarına sağlayacağı katkı da eşit derecede ilgiyi hak ediyor.” diye konuştu.

'AVRUPA’YA AKIN VAR'

Arap Baharı’nın tetiklediği çatışma ve iç savaşlar sonucunda, Avrupa’nın yüzleştiği iltica talepleri ve düzensiz göç hareketlerinin 2011’den bu yana giderek arttığını kaydeden Yrd. Doç. Dr. Özerim, “Göç konusu, İngiltere ve Yunanistan’ın AB üyeliğine devam edip etmeyecekleri ve euro alanının kaderi ile birlikte AB’nin geleceği ile ilgili en önemli ilk üç tartışma konusu içerisinde yer almaya devam ediyor. Akdeniz’i aşarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin geçiş yollarında botlarının batması ve hayatlarını kaybetmesiyle ortaya çıkan güncel trajediler, bu konularda yeniden oluşturulması gereken strateji ve politikaların aciliyetini de büyük ölçüde arttırdı. Uluslararası Göç Örgütü’nün paylaştığı bilgilere göre sadece 2015 yılında haziran ayına kadar olan dönemde, yaklaşık 2 bin kişi Akdeniz’i geçmek isterken hayatını kaybetti, 102 bini de bu yolla Avrupa’ya ulaştı.” dedi.

'SAYI GİDEREK ARTIYOR'

Türkiye’nin, denizyoluyla Avrupa’ya ulaşmak isteyen mülteciler için önemli bir geçiş noktası olduğunu vurgulayan Gökay Özerim, “Türkiye, Doğu Akdeniz rotasının en stratejik bölgesi konumunu taşıyor. Kuzey Afrika’dan yola çıkan mülteciler için Türkiye, İtalya ile birlikte en önemli geçiş rotalarının başında gelirken Avrupa’ya ulaşmak için Ege Denizi kıyılarından en yakın varış noktası olarak Yunan adalarına geçmek amacıyla geçiş noktası olarak kullanılıyor. Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın paylaştığı istatistiklere baktığımızda, denizyoluyla geçiş yaparken yakalanan düzensiz göçmen sayısının 2007 yılında 4 bin 821 iken 2013 yılında 8 bin 47’ye, 2014 yılında ise 14 bin 961’e yükseldiği görülüyor. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün paylaştığı istatistiklere göre 2009 yılında 34 bin 345 olan düzensiz göçmen sayısı, 2014 yılı sonunda 58 bin 647’ye yükselmiş durumda. 2014 yılında yakalanan göçmenleri ise ağırlıklı olarak Suriye, Afganistan, Burma ve Eritre ve Pakistan vatandaşları oluşturuyor.” diye konuştu.

Bu geçiş yollarında Ege Denizi ve İzmir’in tartışmasız önemli bir konumda yer aldığını belirten Yrd. Doç. Dr. Özerim, “Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın Ege Denizi’nde düzensiz göç istatistiklerine göre 2011 yılı öncesi geçiş yapmaya çalışırken yakalanan yabancı sayısı 500’lerle ifade edilirken 2015’te bugüne kadar 300’ü aşkın operasyonda yakalanan göçmen sayısı 11 bini bulmuş durumda. Konunun dikkat çekiciliğindeki artışa bağlı olarak TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından 2014 yılında bir rapor hazırlandı ve bu rapora göre Dikili, Menderes, Çeşme ve Karaburun, en sık kullanılan geçiş noktaları arasında bulunuyor.” dedi.

'GÖÇ VEREN ÜLKEDEN, GÖÇ ALAN HEDEF ÜLKE KONUMUNA'

Düzensiz göçlere ek olarak Türkiye’nin, 2011 yılındaki Suriye'deki iç savaşta açık kapı politikası ile en kapsayıcı girişimde bulunan ülke konumunu, yaklaşık 2 milyon Suriyeliye evsahipliği yaparak hala koruduğunu ifade eden Özerim, “Suriye’deki iç savaş, Uluslararası Göç Örgütü’ne göre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en yoğun göç dalgasını yaratırken Türkiye, 4 milyonu ülke dışına olan bu göç dalgasında en büyük sorumluluğu üzerine almış ülke konumunda yer alıyor. Uluslararası göçlerdeki tüm bu gelişmeler, Türkiye’nin son birkaç yılda göç kaynağı ülke konumundan, net göç oranlarında pozitif düzeyde seyreden, göç için cazip ülkeler arasında yer almasına neden oluyor.” diye konuştu.

TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİ

Bununla birlikte göç konusunun Avrupa ile ikili ilişkilerde sadece düzensiz göçler açısından tartışılmasının, AB sürecinde Türkiye’nin yanlış ya da eksik yorumlanmasına yol açma riski taşıdığının altını çizen Yrd. Doç. Dr. Gökay Özerim, “Genel olarak baktığımızda, Akdeniz’deki göç krizi ve Avrupa’ya ulaşmak isteyen mültecilerin dramlarının, AB’yi güvenlik ve insan hakları ikileminde bıraktığı açıkça görülüyor ama daha da önemlisi, AB için mülteci krizine vereceği cevaplar, hem birliğin temel değerleri hem de AB entegrasyonunun geleceği için bir sınav niteliğini taşırken Türkiye’yi bu cevaplar içerisinde nasıl konumlandıracağının da Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği için önemli ipuçları içerdiği söylenebilir.” dedi.