Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Esra Çuhadar, Çanakkale anma törenlerin bu yıl 24 Nisan tarihine alınmasını büyük bir hata olduğunu ifade ederken bunun acıları yarıştırmak anlamına geldiğini söyledi. “Aynı güne koyarak ‘Bakın Çanakkale çok daha büyük bir acıydı, sizinki de nedir? Biz bugün bunu anacağız’ diyorsunuz” diyen Çuhadar, “Karşılıklı bağrışma durumu ne onlara yarıyor ne bize yarıyor. ‘Haydi bakalım kim bizimkine geliyor, kim onlarınkine gidiyor’ restleşmesine getirmemeliyiz. Bu yanlış bir taktik.” ifadelerini kullandı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatı ile 1. Cihan Harbi’nin en önemli cephelerden biri olan Çanakkale Savaşları’nın 100. yıldönümündeki anma töreni her yıl olduğu gibi 18 Mart’ta değil 24 Nisan’da düzenlenecek. 24 Nisan’da aynı zamanda Ermeni tehcirinin de 100’üncü yılı olarak anılacak. Ermenistan ve Türkiye dünya liderlerini aynı tarihlerde farklı anma töreni için ülkelerine çağırdı. Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Çuhadar, Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) yaptığı değerlendirmede Ankara’nın stratejik bir hata içinde olduğunu ifade etti. Ermeni meselesinde bunun ilk stratejik hata olmadığını kaydeden Çuhadar, Ermenistan ile başlatılan normalleşme müzakerelerinde Türk heyetinin şart olarak Karabağ meselesinin çözümünü masaya koymasının çözümsüzlüğü beş kat arttırdığını belirtti. Karşılıklı bağrışma durumunun ne Ermenilerin yarasını iyileştirdiğini ne de Türklerin yaralarını iyileştirdiğini vurgulayan Çuhadar, “Sürekli aynı tepkiyi veriyoruz benzer olaylar karşısında. Amerikalılar gündeme getirince diyoruz ki ‘Kızılderililer’, Fransızlar gündeme getirince diyoruz ki ‘Cezayir’, Belçikalılar gündeme getirince ‘Kongo’ diyeceğiz. Acıları yarıştırmak, tam da bu demek.” diye konuştu. Türkiye’nin yaşanan travma ile yüzleşemediğini belirten Çuhadar, hem Türklerin hem de Ermenilerin yaşanan o olaylara takılıp kaldıklarını anlattı.

“KARŞILIKLI BAĞRIŞMA DURUMU NE ERMENİLERE NE BİZE YARIYOR”

2015’in 2010 yılından bile bu mevzu bakamından önemli bir yıl olacağının belli olduğunu kaydeden Çuhadar, “2015, Ermeniler için 100. yıl olması nedeniyle önemli bir psikolojik eşik. Bu konunun gündeme gelmesi, konunun daha fazla yerde tartışılması, Ermenistan’ın bunu daha fazla gündeme getirmesi zaten bilinen bir şeydi. 2015’in bu açıdan önemli olacağını biliyor olmamıza rağmen nasıl geldik bu yıla? Ya da biz o beş yılı nasıl değerlendirdik? Asıl mesele bu.” dedi. Türkiye’nin Ermenistan ile normalleşme için yapılan gerekli adımları 2011’e yılına kadar yaptığını ifade eden Çuhadar, 40 yıldır Türk tarafının “soykırım olmamıştır” tezine karşın Ermeni tarafının “soykırım olmuştur” söylemlerinin ötesine çıkılamadığını anlattı. “Bu karşılıklı bağrışma durumu ne onlara yarıyor ne bize yarıyor. Ne onların yarasını iyileştiriyor ne de bizim yaralarımızı iyileştiriyor. 1970’lı yıllardan beri devam eden bu politikanın başarılı olduğunu söyleyemeyiz. 2000’li yıllarda yapılan bu tür bir muhakeme yerindeydi.” dedi.

“KARABAĞ SORUNU İLE İLİNTİLENDİRMEK YANLIŞ BİR STRATEJİYDİ”

2009 yılında Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulmasına dair protokolün imzalandığını anımsatan Çuhadar, buna rağmen her iki ülkenin Parlamentosu’nda çeşitli nedenlerden dolayı anlaşmanın imzalanamadığını, başlatılan sürecin devam ettirilebilmiş olması durumunda bugünkü tablonun yaşanmayacağını kaydetti. Hem Türk yetkiler hem de Ermeni yetkililer ile görüştüğünü kaydeden Çuhadar, her iki tarafın “sorunun çözümü çerçevesindeki müzakerelerde uzattığımız el havada kaldı” dediklerini anlattı. Türkiye’nin koşul olarak kendisinin ‘donmuş çatışma’ diye tanımladığı ve kısa vadede çözümün görünmediği Karabağ meselesini öne sürmesinin stratejik bir hata olduğunu söyleyen Çuhadar, “Müzakere yöntemi açısından bakarsanız, çözümü zor olan bir sorunu başka bir sorunla bağlantılandırmak bazen işinize yarayabilir. Bağlantılandırdığınız konu çözülebileceğine emin olduğunuz bir konuysa sürece bir ivme kazandırabilir. Ama siz iki çetrefil, iki zor çatışmayı birbiri ile bağlıyorsanız çözümsüzlük derecesini beşle çarpıyorsunuz demektir. Bunu Karabağ sorunu ile ilintilendirmek yanlış bir müzakere stratejisiydi. ” diye konuştu.

ÇUHADAR: BUNUN ADINA ‘MAĞDURİYET YARIŞTIRMAK’ DENİR

Kendisinin siyaset psikolojisi üzerinde çalıştığını kaydeden Çuhadar, Çanakkale anma programının 24 Nisan tarihine alınması hususunda “Bunun adına ‘mağduriyet yarıştırmak’ denir. Bazıları ‘acıların yarıştırılması’nı kullanıyor. 24 Nisan’a alınması bence büyük bir hata. Birincisi acıları yarıştırma meselesine getiriyorsunuz bunu. Aynı güne koyarak ‘Bakın Çanakkale çok daha büyük bir acıydı, sizinki de nedir? Biz bugün bunu anacağız’ diyorsunuz. İkincisi, biz Çanakkale’yi her yıl 18 Mart’ta kutlarız. Siz bunu tesadüfen 24 Nisan’a koymuş olsanız bile ‘özellikle bu tarihe koydular bunu’ diye düşünülecek. Üçüncüsü de ‘Biz bunu 24 Nisan’a koyduk, haydi bakalım kim bizimkine geliyor, kim onlarınkine gidiyor’ restleşmesine getirmemeliyiz. Bu yanlış bir taktik. Ermenistan’la var olan gerilimi daha da tırmandıracak bir taktik bu. Diyelim ki herkes oraya gitti ve kimse buraya gelmedi, bu çok yüz kızartıcı bir durum olur.” diye konuştu.

“TARİHİMİZLE YÜZLEMEYE BAŞLAMAK ZORUNDAYIZ”

Hem Türkiye’den hem de Ermenistan’dan bir haykırışın olduğunu ve her iki ülkenin sadece kendi haykırışlarına kulak verilmesini istediğini kaydeden Çuhadar, 1915 olaylarında tek bir mağdurun olmadığını altını çizerek yaşanan acılara isim konulmasının çok da önemli olmadığını söyledi. Türkiye’nin yaşanan travma ile yüzleşemediğini belirten Çuhadar, hem Türklerin hem de Ermenilerin yaşanan o olaylara takılıp kaldıklarını anlattı. “Umarım (tarihimizle) yüzleşmeye başlarız, başlamak zorundayız. Türkiye’de bir yüzleşme sürecinden geçmemiz gerekiyor. Ermenistan’a şu mesajı vermemiz gerekiyor: Geçmişte bunlar ve bunun için üzgünüz. -O zaman ismine ne derseniz deyin, hiç önemli değil bence-, bundan sonra Ermenistan’la iyi komşu olmayı önemsiyoruz.” diyen Çuhadar, ‘soykırım’ ifadesinin 1945’de yürürlüğe girdiğini ve uluslararası ceza mahkemesi açısından ‘sorumluların’ hayatta olmadığı için hukuki açıdan Türkiye’yi bağlayan bir şeyin
olmadığını ifade etti.

“HÂLÂ BİRÇOK OLAYIN NASIL OLDUĞUNU BİLEMİYORUZ”

1915 olaylarını araştırmak için bir Hakikat Uzlaşma Komisyonu’na ihtiyaç olduğunun altını çizen Çuhadar, bunun da ‘Holocaust’ sonrası yapıldığı gibi cezalandırmaya yönelik bir adalet anlayışı içinde ele alınmaması gerektiğini söyledi. Mağdur olanların sadece Ermenilerle sınırlı olmadığını ifade eden Çuhadar, “Hâlâ birçok olayın neden olduğunu, nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz tam olarak. Böyle bir komisyonun onarıcı adalet anlayışına dayanması gerekiyor” dedi. Türkiye’nin kaygısının hak etmediği şekilde cezalandırmak olduğunu söyledi. Çuhadar, Türkiye’nin ‘soykırım’ kelimesi ile olmasa bile olayı kabul etmesi durumunda da Ermenilerin buna duyarsız kalmaması gerektiğini, atılan adımın karşılıksız bırakmaması gerektiğini kaydetti.

“TÜRKİYE’Yİ DELİRTEN BU SÖZÜN BATILI BİRİSİNDEN GELİYOR OLMASI”

Avrupa Parlamentosu (AP) Başkan Yardımcısı Antonio Tajani, “Biz şimdiki değil, 100 yıl önceki Türkiye'yi cezalandırıyoruz. Türkiye Ermeni soykırımını kabul etmekle önemini yitirmez” sözlerine sert tepki gösteren Çuhadar, “Bu çok kötü bir açıklama. Bir kere, cezalandırıyoruz ne demek? Türkiye delirten şey bu cezalandırma sözü ve bu sözün de Batılı birisinden geliyor olması. Şuna geliyor; ‘Siz kim oluyorsunuz ki bizi cezalandırıyorsunuz? Kendi sicilinize bakın’. Dışardan gelen bu tür baskılar Türkiye’de otomatikman bu tepkiyi ortaya çıkartır. Türkiye’deki bu tepki ne Ermenistan’a yarar ne Türkiye’ye yarar. Sürekli aynı tepkiyi veriyoruz benzer olaylar karşısında. Amerikalılar gündeme getirince diyoruz ki ‘kızıldereliler’, Fransızlar gündeme getirince diyoruz ki ‘Cezayir’, Belçikalılar gündeme getirince ‘Kongo’ diyeceğiz. Acıları yarıştırmak, tam da bu demek.” diye konuştu. Bunun ahlaki sorumluluktan kurtulmak için rasyonelleştirme yöntemi olduğunu söyleyerek ‘sadece biz yapmadık, siz de yaptınız’ geldiğini belirtti.

“HER SEFERİNDE AYNI DÜĞMEYE BASILIYOR, AYNI TEPKİ ÇIKIYOR”

Çuhadar, “Bu bir kısır döngü ve ezbere hep aynı tepkiyi veriyoruz. Biz bunu konuyla ilgisi olmayan taraflarca kendimize bir saldırı olarak algılıyoruz ve her seferinde aynı düğmeye basılıyor ve aynı tepki çıkıyor. Bunu kırmanın yolu da bizim doğru yapmaya başladığımız işleri (müzakereleri ve protokol anlaşmalarını) tamamlamaktır. Gerçekten niyetiniz çözüm idiyse Karabağ meselesinin Ermeni olaylarının müzakeresine dahil edilmesi hatalı bir adımdı.” diye konuştu.

“SORUN, İKİSİNİ DE YAPAMIYOR OLMAMIZDAN KAYNAKLANIYOR”

Türkiye olarak Ermeni tehcirini yok sayamadığımızı ve iktidar kanadının ‘kim ne derse desin bir kulağımızdan girer diğerinden çıkar’ sözlerine karşın hiçbir şey olmamış gibi davranamadığımızı ifade eden Çuhadar, “Ya bu sorunu çözmeye çalışacağız. Ve çözüm için Ermenistan’la olan normalleşme süreci ilk adımdır. Ya da ‘kulağımı tıkarım, kim ne derse desin’ deyip yolumuza devam edeceğiz. Ama ikisini de yapmıyoruz. Bence sorun ikisini de yapamıyor olmaktan kaynaklanıyor.” dedi. Çuhadar, çok sayıda diplomatın Ermeni konusunda çalıştırıldığına ve her sene 24 Nisan döneminde yoğun lobi faaliyetlerine girişilmesinden söz etti.

“ERMENİLERİN POLİTİKASI DA BİZİMKİ KADAR SORUNLU”

ABD Başkanı Obama’nın bu yıl ‘büyük felaket’ mi diyeceği yoksa ‘soykırım’ sözcüğünü kullanıp kullanmayacağına konusu için “Bütün dünya soykırımı tanıdı, siz hala kabul etmiyorsanız bu sizce sorun mu? Bu aslında ne Ermenistan’a yarayan bir şey ne Türkiye’ye yarayan bir şey. Bütün dünya soykırım olarak tanıdı ama sizin tek tanınmasını istediğiniz ülke tanımadı. Ermenistan bundan memnun olur mu, olmaz. Yine devam edecek. Bu (soykırım olarak tanınması) Ermenistan’a ne sağlıyor, orası da bir soru işareti. Onların politikası da bizimkisi kadar sorunlu. ‘Bir ülke daha tanıdı’, onlar da bunu diplomatik bir zafer olarak görüyor. Evet, ama ne olacak? Sizin için bütün dünya tanıdı ama Türkiye hala tanımadı.” dedi.

ÜNİVERSİTEDE ERMENİ KONFERANS AFİŞİNE GAMALI HAÇ ÇİZİLDİ

Doç. Dr. Esra Çuhadar, Bilkent Üniversitesi’nde kendisini çok kaygılandıran bir olayı da paylaştı. Hrant Dink Vakfı tarafından kendisine Kasım ayında üniversitede Ermenistan sınırının geleceği ile ilgili yapılan bir konferansın duyurusunu yollandığını anlatan Çuhadar, duyuruyu kapıya asmış. Belki gitmek isteyen öğrenciler olur diyen Çuhadar, kimliğimi tespite edemedikleri biri ya da birileri tarafından afişin üzerine gamalı haç çizildiğini anlattı. Çuhadar, “Bu yüzden toplu bir yüzleşmeye ihtiyacımız var. Kim, neden çiziyor, neyi düşünerek çiziyor? Böyle bir konferans duyurusuna bunu çizecek bu tepkiyi verecek kaç kişi var ya da bu toplumun yüzde kaçı böyle? Almanya yıllarca bunla mücadele etti, eğitim sistemini değiştirdi, her şeyi buna göre değiştirdi. Neonazi gruplar hala var. Bunu tamamen yok etmek mümkün değil. Ama toplumun genelinde ne kadar yaygın bu. Esas soru bu.” diye konuştu.