Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal Cumhuriyet Gazetesi’nin gecikmeli dağıtımıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Tanal, “Basın 12 Eylül 1980 darbesinde dahi bu şekilde dağıtım şirketinin önüne polis barikatı çekerek durdurulmadı. Ancak gazete içine bakıldıktan sonra cumhuriyet savcısıyla yapılan görüşme sonucunda dağıtımı serbest bırakılmıştır. Bu anayasal bir suçtur. Biz, tüm cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyoruz.” dedi.

Meclis'te gündemle ilgili basın toplantısı düzenleyen Tanal, basının sansür edilemeyeceğini söyleyerek “Basın halkın gözüdür, dilidir, kulağıdır. Basın burada görev ifa ediyor, kamu hizmeti ifa ediyor. Kamu hizmeti ifa etmesindeki olay da nedir? Halkın haber alma hakkı, halkın öğrenme hakkı, düşünce hakkı, ifade özgürlüğü, çalışma hakkı, iletişim özgürlüğü. Bu açıdan Cumhuriyet Gazetesi’nin basılıp, Yaysat’a dağıtıma verdiği andan itibaren onun 1 saat durdurulması basına vurulmuş olan en büyük darbedir. Bu bir baskıdır. Bir ülkenin rejimine bakmak istiyorsanız, onun turnusol kağıdı basın özgürlüğüne bağlıdır. Basın kanununun 5. maddesi el koyma, dağıtım yasağıyla ilgili gecikmesinde sakınca bulunan dönemlerde ne olur, 3 tane gazeteyi alırsınız cumhuriyet savcısı onu denetler. Ancak basılmış olan bir gazetenin dağıtımının engellenmesi basın kanunu 25. Madde uyarınca mutlak suretle sulh ceza hakiminin kararı gerekir. Basın 12 Eylül 1980 darbesinde dahi bu şekilde dağıtım şirketinin önüne polis barikatı çekerek durdurulmadı. Ancak gazete içine bakıldıktan sonra cumhuriyet savcısıyla yapılan görüşme sonucunda dağıtımı serbest bırakılmıştır. Bu anayasal bir suçtur. Biz, tüm cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyoruz. Bizim şikayetimize de gerek yoktur. Çünkü burada işlenen suç, anayasamızda ve uluslararası sözleşmelerde belirtilen basın hürdür, sansür edilemez, burada şunu söyleyemeyiz. A gazetesine yapıldı, B gazetesine yapıldı. Birisine yapılmış olan haksızlık tüm topluma yapılmış olan haksızlık olarak telakki ediyoruz. Vatandaş olarak bizim de öğrenme hakkımız kısıtlanmış oluyor. Bir iktidar niçin bu kadar basından çekinir? Denetlenmesini istemeyen, şeffaflıktan kaçan kirli ilişkilere bulaşan iktidarlar basının varlığından rahatsız olurlar. Bu onun bir göstergesidir.” diye konuştu.

“HUKUKEN ALINAN BİR KARAR OLMADIĞI YÖNÜNDE”

Gazetenin dağıtılmasının durdurulmasının kanuni bir dayanağı var mı? sorusuna Tanal, şöyle cevap verdi: ”Bize iletilen bilgi bu konuda hukuken alınan bir kararın olmadığı. Ancak polis tarafından Yaysat’ın önünde dağıtım araçlarının yola çıkacakları zaman engellendiği, yani gazeteyi kontrol etmeden engellendiği, 1 saat gecikmeyle araçların yola çıktığı şeklinde gelen bilgiler. Ancak o kontrol sonucunda, cumhuriyet savcılığıyla yapılan görüşmeler sonucunda serbest bırakıldı. Mevcut olan pozitif düzenlemeye göre karar gerekiyor. Karar yok denildi, bize. Önce bunlar yaptılar, sonra karar alınabilir mi? Eğer öyle de bir hadise varsa bilgisayarda sizin yazdığınız karar hangi saatte ne zaman yazılmışsa o da belli olur.”

“KALEMDEN KORKUYORLAR”

Bazı basın mensuplarının sürekli basın kartlarının imzalanmamasını da değerlendiren Tanal, bunun da basına verilen bir gözdağı olduğunu söyledi. Tanal, “Bu da ayrıca bir suçtur. Netice itibariyle basın kartının imzalanmaması kim siyasi iktidara yazı yazıyorsa, kim muhalifse bunu da fırsat bilerek basın kartlarının imzalanmaması ayrı bir suç teşkil ediyor. Demek ki kalemden korkuyorlar. Silahtan korkmuyorlar, terör örgütü ile mücadele etmiyorlar, eli kalem tutan basın mensuplarından korkuyorlar. Bu da ayrı vahamet, ayrı bir baskı.” şeklinde konuştu.