"BİZ TİRANLIĞA DİKTATÖRLÜĞE DÜNYANIN NERESİNDE OLURSA OLSUN KARŞI ÇIKTIK, ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ"


Davutoğlu, yürüyüşe katılarak verdikleri mesajları ise şöyle sıraladı: “Bir; verdiğimiz küresel mesaj. İkincisi; Avrupa kıtasına verdiğimiz mesaj. Üçüncüsü de Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza ve bütün Müslümanlara verdiğimiz mesaj.” 

Davutoğlu ardından ilk mesajını şöyle açıkladı: “Küresel mesajımız şuydu: Terör nerede olursa olsun kim tarafından yapılmış olursa olsun bizim için bir insanlık suçudur. Ve teröre karşı her zaman her yerde sesimizi yükseltmeye dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz. Terörün herhangi bir şekilde İslam’la veya herhangi bir dinle yan yana anılmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz. Dün Almanya’da sayın Merkel’le yaptığımız basın toplantısında da söylediğim gibi, ‘Nasıl Norveç’te terör olduğunda ve genç bir kızımız hayatını kaybettiğinde biz buna Hristiyan terörü, Avrupa terörü, Norveç terörü demedik. Nasıl Neo-Naziler 9 vatandaşımızı ırkçı bir saikle katlettiğinde buna Katolik terörü Alman terörü demedik. Dünyada böyle bir insanlık suçu işleyen en fazla da İslam’a zarar veren böyle bir terör eyleminin İslam terörü diye adlandırılmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz teröre zorbalığa tiranlığa diktatörlüğe dünyanın neresinde olursa olsun karşı çıktık, karşı çıkmaya devam edeceğiz. Oradaki mevcudiyetimiz dünyada liderler arasında en kalabalık nüfusla katılan Müslüman bir ülkenin Başbakanı olarak mevcudiyetimiz küresel olarak verdiğimiz bu mesajla ilgilidir. Kim olursa olsun, nerede yapılmış olursa olsun kimi hedef alırsa alsın her türlü teröre her türlü barbarlığa zorbalığa zulme karşı çıkmaya devam edeceğiz.” 

Aynı şekilde devlet terörü uygulayan kişilere ve devletlere karşı da seslerini yükseltmeye devam edeceklerini belirten Davutoğlu, “Gazze’de yapılana İsrail’in yaptığı zulme devlet terörü demeye devam edeceğiz. Hama’da Humus’ta Halep’te Scud füzeleri ile kimyasal silahlarla halkı katleden Beşar Esad’ın yaptığına da devlet terörü demeye devam edeceğiz. Katılan o ülkeler ve liderler arasında böylesine ilkesel bir tutum takınan tek ülke Türkiye’dir. Bazıları eğer terör İsrail tarafından devlet terörü şeklinde yapılıyorsa sessiz kalıyorlar. Bazıları Suriye’deki rejime destek veriyor ve onun yaptığı devlet terörüne sessiz kalıyor. Bazıları DEAŞ’ın ya da diğerlerinin terörüne sükut ediyor. Bütün bu zalimlikler barbarlıklar karşısında susmayan tek ülke Türkiye oldu, susmayan tek hareket AK Parti hareketi oldu.” dedi.

"İNSANLIK NEREDEYSE BİZ ORADA OLACAĞIZ"

Davutoğlu, şöyle devam etti: “Dün yabancı basınla yaptığımız bir mülakatta da söylediğim gibi, dünyaya barış ne zaman gelir? Şöyle bir günde gelir: Nasıl Fransa’daki terör karşısına bu dünya liderleri omuz omuza yürüdüler. Bir gün Gazzeli çocuklar için, Kudüs’te Mescid-i Aksa’da şehit edilenler için dünya liderleri bir araya gelip dünyanın herhangi bir yerinde omuz omuza yürürlerse işte o zaman dünyaya barış gelir. Eğer bir gün Pakistan’da öldürülen çocuklar için İslamabad’da liderler bir araya gelirse işte o gün dünyaya barış gelir. Eğer Somali’de o açlık karşısında o zorluk karşısında o dünya liderler bizim yaptığımız gibi bir sabah bir uçakla Mogadişu’ya inerse işte o zaman dünyaya barış gelir. Eğer Suriye’deki zulme karşı DEAŞ’ı olduğu gibi rejimi de eleştirmek üzere D-5 bırakın, Birleşmiş Milletler’in 5 daimi ülkesi yan yana gelme erdemi gösterirlerse işte o zaman dünyaya barış gelir. Ama eğer katledilen Müslümansa, Afrikalı’ysa, doğuluysa ve sessiz kalınıyorsa işte o zaman tek taraflı tek boyutlu bir mücadele söz konusu olur. Biz her yerde adaletin, vicdanın sesi olmaya; Avrupa’da da, Asya’da da, Afrika’da da; Paris’te İstanbul’da da Şam’da da Saraybosna’da da tek yürekle konuşmaya devam edeceğiz. Çünkü bizim yüreğimiz insanlık vicdanının yüreğidir, bizim yüreğimiz bütün insanlığı alacak kadar engin bütün çocukları kucaklayacak kadar müşfiktir. Bir gün o gün gelecek ve inşallah bugün ağırladığımız Mahmud Abbas özgür bir Filistin’in başkentinde bu dünya liderleri yürüdüğünde işte dünyaya barış o zaman gelecek. Başkenti Kudüs olan özgür Filistin kurulduğunda ve o başkent Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya doğru bu liderler yürüdüğünde işte dünyaya barış o zaman gelecek. Bazıları bizim İsrail Başbakanı ile niye orada bulunduğumuzu sorguluyorlar. Biz meydanı onlara bırakmayız. İnsanlık neredeyse biz orada olacağız. Bizim orada olmamız ne kadar doğalsa ne kadar samimiyse İsrail Başbakanı’nın orada olması o kadar anormal o kadar gayrı samimidir. Bunu da dünyanın yüzüne haykırdık haykırmaya devam edeceğiz.”

"ASYALI OLDUĞUMUZ KADAR AVRUPALIYIZ"

İkinci mesajlarını ise Avrupa kıtasına olduğunu kaydeden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizim coğrafyamız çok boyutludur. Ama aynı zamanda tarihi stratejik ve kültürel kimliğimiz de çok boyutludur. Biz Asyalı olduğumuz kadar Avrupalıyız. Balkanlı olduğumuz kadar Ortadoğulu’yuz, Hoca Ahmed Yesevi’nin çocukları olarak Orta Asyalıyız Kafkasyalı’yız. Bu büyük kimliğimiz birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Kim ki bizim Avrupalı kimliğimizi ihmal edip Asyalı kimliğimize atıfta bulunur kim ki bizim Asyalı kimliğimizi ihmal edip Evlad-ı Fatihan’ı ihmal etmek pahasına Avrupalı kimliğimizi öne çıkartır, o da aynı ölçüde tarih cahilidir. Biz Asyalı olduğumuz kadar Avrupalıyız, Afrikalıyız, Balkanlı’yız, Orta Asyalıyız, Kafkaslı’yız, Ortadoğulu’yuz, Akdenizliyiz, Karadenizliyiz, Hazarlı’yız. Onun için Paris’te bulunduğumuzda Avrupalı olarak konuşuruz. Berlin’de Brüksel’de Avrupalı olarak konuşuruz. Semerkand’da Buhara’da Hoca Ahmed Yesevi’nin torunları olarak konuşuruz. Şam’da Bağdat’ta Mekke’de Evlad-ı Resul olarak konuşuruz. Saraybosna’da Evlad-ı Fatihan olarak konuşuruz. bunların da hiç birisi birbirleri ile çelişkili değildir. Biz bunun için büyük bir mirasın sahibiyiz. Avrupa’ya mesajımız şuydu, Paris’te bulunmak suretiyle. Biz Avrupalıyız, Avrupalı olmaya devam edeceğiz. Avrupa’nın meselesi bizim meselemizdir. Yine biz orada bulunmakla şunu haykırdık: İslam Avrupa’ya dışarıdan gelmiş bir din değildir. Avrupa’nın asli dinidir, Avrupa’nn topraklarında Endülüs’te ve Osmanlı’da çok kültürlülüğü insanlık tarihine altın harflerle yazmış bir dinin temsilcileriyiz. Bu anlamda İslam Avrupa’nın asli unsudur. Burada gerek Hollande’a gerekse Merkel’e teşekkür ediyorum. Hollande İslam’ın Fransız kimliği ile bütünleşik olduğunu ve terörün İslam’la özleştirilemeyeceği vurgusunda bulundu. Dün Merkel de İslam Almanya’ya ait bir dindir. Ben de herkesin başbakanıyım dedi. İşte görmek duymak istediğimiz söz bu sözdür. Birileri çıkar PEGİDA gibi Dresden’de Avrupa’ya İslamlaşmadan Koruyacak Vatanperverler Birliği gibi son derece, ki İslamlaşmanın ötesinde bir de Batı’yı Haçlı döneminde kullanılan bazı ifadelere çağrıştıracak şekilde harekete geçen PEGİDA ve Dresden’deki caniler bilmelidirler ki, Avrupa tarihi Osmanlı arşivleri olmadan yazılamaz. Avrupa tarihi Endülüs tarihi anlaşılmadan Endülüs’ün Kurtuba’nın aydınlık yüzleri bilmeden okunamaz anlaşılamaz. İbn-i Rüşd’ün o aydınlatıcı yüzü olmasaydı, Avrupa’da Rönesans olmazdı. Avrupa’da düşünce hareketleri içinde ‘aberrunis’ diye anılan çoğu Müslüman’ın da aslını bilmediği için anlayamadığı tabirin esası şudur: İbn-i Rüşd’ün talebeleri, bu ekolü takip eden Batılı düşünürler Avrupa’da Rönesansın reformun önünü açmışlardır. Avicenna, İbn-i Sina Avrupa’ya ışık saçmıştır. işte Avrupa’nın kültürünün düşüncesinin felsefesinin uyanmasında İslam’ın muazzam katkısı vardır. İslam Avrupa’nın asli unsurudur. Sadece tarih itibari ile değil. Şu anda Avrupa’da 45 milyon Müslüman yaşıyor. İşte onun için bizim oradaki mevcudiyetimiz en güçlü şekilde bunu haykırmak için vardır. Biz Avrupa’nın parçasıyız. Avrupa biziz. Biz Avrupayız. Hiçbir şekilde Avrupa’dan dışlanılmamıza izin vermeyeceğiz. Avrupa Müslümanlara yönelik ırkçı yaklaşımlara hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Her türlü yabancı düşmanlığına karşı aynı teröre karşı sesimizi yükselttiğimiz gibi sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Ama yabancı düşmanlığına ve Avrupa kıtasında Müslümanlara yönelik yanlış uygulamalara sahip çıkabilmek için Paris’te teröre karşı da aynı resim içinde yer almak bir zaruretti. Ve evvelsi gün Paris’te oluşmuz Avrupalı kimliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Önümüzdeki günlerde ziyaret edeceğim Brüksel’de de, Londra’da da, Davost’ta da bu gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Avrupa için en büyük tehlike yabancı düşmanlığıdır, ırkçılıktır ve buna karşı biz Avrupa’nın her yerinde görüşlerimizi ifade etmeye Avrupalı dostlarımızı uyarmaya devam edeceğiz.

BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE KOLEKTİF SUÇ İSNADI YOKTUR

Üçüncü önemli mesajlarının ise Avrupa’da yaşayan vatandaşlara ve 45 milyon Müslüman’a olduğunu belirten Davutoğlu, “Bu mesaj da açık ve net: Sahipsiz değilsiniz, garip değilsiniz, yalnız değilsiniz, arkanızda hakkınızı ve hukukunuzu koruyacak şefkatli ve kudretli Türkiye Cumhuriyeti devleti var. Fransa İslam Konseyi liderleri ile törenden sonra buluştuk. ‘Sizin geleceğinizi duyana kadar merasime katılma konusunda mütereddittim. Siz gelmeye karar verince onların içinde Türkiye Başbakanı varsa biz de olmalıyız dedik ve Paris’e öyle geldik.Çünkü sizin olduğunuz yerde bizim hukukumuzun bizim kimliğimizin korunmakta olduğunu teminat altında olduğunu hep bildik hep gördük. Türkiye’ye selamlarımızı iletin’ dedi. Ben de onun selamlarını iletiyorum. Bu saldırıyı yapanlar kimlerin piyonlarıysa en büyük zararı İslam’a vermişlerdir. Bu saldırıyı yapanlar üzerinden İslam karşıtlığını körükleyenler ise tam da Müslümanların olmadığı bir resim istediler Paris’te. Öyle bir resim olsun ki hiçbir Müslüman lider olmasın dolayısıyla dönüp kendi o çağdışı ideolojilerine sahip olanlara şöyle seslenebilsinler: Bakın Müslümanlar aslında örtülü olarak bu saldırıyı sahipleniyorlar. Dolayısıyla bütün Müslümanlar kolektif bir suçun parçasıdırlar. İşte adını anmaya bile tenezzül etmediğim bir büyük medya patronu Batılı bir medya patronu, aralarındaki cihadçıları temizlemedikçe bütün Müslümanlar suçludur diye bir tweet attığında aslında bu mantığı yansıtmıştır. Biz bu oyunuz bozduk oraya giderek. Kolektif suç anlayışı Nazi hareketinin çıkmasına sebep olan anlayıştır. Biz insanların tümünü doğuştan itibaren masum olduğuna inanırız. Daha sonra kendi iradeleri ile yaptıkları seçimle iyi veya kötü olabilirler. Ama doğduğu andan itibaren kim hangi anne babadan doğmuş olursa olsun masumdurlar. Bizim kültürümüzde medeniyetimizde kolektif suç isnadı yoktur. Ama maalesef geçmişte öylesine ideolojiler türetilmiştir ki kolektif suç ihdas edilmiştir. 11 Eylül sonrasında dünyada öyle bir hava estirdiler ki tam da belki o saldırıları yapanların istediği şekilde adı Muhammed olan, Ahmed olan, Ali olan, Hüseyin olan potansiyel suçlu gibi muamele gördü. şimdi PAris saldırısı üzerinden yine Avrupa’da adı Muhammed olan herkese suç isnadı peşinde olan bir karanlık zihniyet var. Biz orada bulunmakla vatandaşlarımızın ve 45 milyon Müslüman’ın böyle bir kolektif suçla itham altında tutulmasına izin vermedik.” diye kaydetti.