BU yıl böyle.

Erken davrandım.

“Deliha 2” haftaya vizyona gidiyor, ben de Gupse Özay’ı çok beğendiğim için, yürünmeyen yollarda yürüyen kadın girişimci kontenjanından söyleşiyi onunla yapıverdim.

Zeki, komik, cesur, çomak sokan, ezer bozan, kafası atınca da istediğini yapan, deli bir aslan burcu o.

Bir de çok seksi aslında. O komik kadının altına gizlediği seksapeli de hoşuma gidiyor. İsterse onu çıkarır. Ama pek umurunda değil. Seksi olmak, güzel olmak, bakımlı olmak, iyi bir izdivaç yapmak için canını veren kadınların çoğunlukta olduğu bir ülkede, “Bırakın güzelleşmeyi, evlilik hayali kurmayı, içeriğinize odaklanın. ‘Elmanın yarısı’ klişesini bozun. Tek başınıza bir meyve olun. Sonra isterseniz bir armutla birleşin. Ama yeter ki, kendi kendinize yetin yahu!” demeye çalışan bir kadın o.

Bu yeni filmde de böyle şahane mesajlar veriyor.

Alkışlar Gupse’ye!

Üstelik o, Türkiye’deki senaryoyu yazan, oynayan, hem de film yöneten tek kadın... Alkışlamayalım da ne yapalım...

- Gupse ne demek?

Çerkesçe, “Gu”, can demek. “Pse”, su... Kısaca ben, “canımın içi” diyorum.

- Şahaneyimiş... Çok mu aramışlar?

Annem-babam Çerkes. Bütün kuzenlerimin ismi de Çerkesçe. Gupse’yi de annem çok severmiş...

- Bir hikâyesi var mı?

Yol kenarında bir taş bulmuş annem... Taş bir anda alev alıp göğe yükselmiş. Annem şaşkınlıkla... Şaka şaka ayol ne hikâyesi olacak. Sevmişler koymuşlar :)))

- İsmi bu kadar özel olanın, özel olmaktan başka şansı var mı?

Bence yok. Doğru söylüyorsun. Diyaloglara “Aaa ne değişik isim, anlamı ne?” diyerek başlayınca karşı taraf başka değişiklikler de bekliyor. Ben de herhalde “Ben farklıyım galiba!” diye farklı tuğlalar koymak zorunda kaldım aralarıma. Değişik bir tip oldum... Canım için, “Vayyy beeee!” diyorum, başka bir şey diyemiyorum.

- Önce senaristtin. Sonra oyuncu oldun, yetmezmiş gibi yönetmen de oldun... Şimdi hepsisin... Nasıl oldu?

Hımmm... Nerden başlasam. Şöyle bir girizgâh yapayım: 67 sene önce uçakta bir kitap okurken, “Çocukluğunuzda yapmaktan keyif aldığınız şeyleri anımsamaya çalışın, onlar sizin doğru mesleğinizle ilgili tüyo verir!” yazıyordu. “Ulan” dedim “Ne yapardım ben?” O sıralarda reklam yazarıyım. Ama mutlu değilim. Aklıma bir anda, ilkokulda tahtaya çıkıp kendi yazdığım skeci oynayıp bütün sınıfı güldürdüğüm geldi. “Demek ki çocukken de komediye meyilliydim” diye düşündüm. Sinema televizyon mezunuyum zaten. Sonra gerisi geldi.

- Peki seni kesmeyen nedir? Neden hep bir üste tırmanmaya çalışıyorsun?

Aslan burcuyum bence ondan! Ya şaka bir yana, sanırım “Kontrol ve yönetimi daha ne kadar elime alırım!” gibi bir içgüdüm var. Yetmiyor... Sadece yazsam, “En iyi ben oynarım” diyorum. Oynasam, “En iyi ben çekerim!” diyorum. Egosal değil de hâkimiyet zaafım diyelim.

- Bakma böyle sorduğuma, çok çok tebrik ediyorum. Gururumuzsun!!! Bu alanda, bunların hepsini birden yapan kaç kadın var...

Teşekkür ederim. Ama yani benim de acayip bir hocam var. Adı Gülse Birsel!

- Ona da bayılıyoruz! 2017’de Türk sineması şahlanıyor. Bütün filmler art arda geliyor. Ama yazan, yöneten hep erkek figürleri. Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar. Sen ise sinemada karakter yaratıp, yazıp, oynayan ve yöneten tek kadınsın... Kendini nasıl hissediyorsun?

Başarılı olsam da olamasam da hep kendime, “Aferin kız!” demeyi bildim. Cesaretime de hayranım. Ve bir kadın olarak, daha doğuştan pasif olmayı bilinçaltımıza, bilinçüstümüze sokuşturan düzeni rahatsız etmek hoşuma gidiyor.

- Peki hepsini birden nasıl yapıyorsun? Nasıl yetişiyorsun?

Açıkçası, yapabileceğim şekle sokuyorum. Bir de insan ilişkilerim iyidir. İyi insan biriktiririm. Ve hep beni destekleyen, işleri kolaylaştıran, yetişmemi sağlayan bir kalabalığım var etrafımda. Yoksa insan kafayı yer.

- Nihai hedefin ne?

Strateji veya pazarlama duygum olmadan üretmek.

BU FİLM İÇİN 23 KİLO ALDIM

- İlk Deliha’dan istediğin sonucu aldın mı?

Aldım aldım. Yani çok eleştirildim, çok yadırgandım ama farklı veya alışılmadık şeyler genelde ilk etapta itiyor karşı tarafı. Denemek istedim. Ne olacağını görmek istedim. Afişte tek başına bir kadın görmek garip bir deneyimdi herkes için. Ama beni mutlu eden en güzel sonuç, çocukları güldürmeyi başarmaktı. Başardım.

- Peki ya haftaya ikinci Deliha geliyor... Sence daha mı iyi?

Daha iyi mi bilemem ama ben daha iyiyim. Yani oyunculuğum ve senaristliğim her projede gelişiyor bence. Bir de bunda yönetmenim de ayrıca.

- Beklentin ne?

‘Aferin kız’ lafını duyabilmek.

- Bu film için bir de 23 kilo aldın... Nasıl aldın?

Güle oynaya, zevkle yiye yiye aldım! Hayatımın en güzel dönemlerinden biriydi. Kilo kaygısı olmadan istediğimi yiyip içip, şap şap göbeğime vurup durdum. Normalde ekmek ve tatlıyla aram yok. Bir de çok hareketliyim. Ama galiba beynim, “Bu kız kilo almak istiyor!” deyip bana yardım etti. Ne düşünürsen ona dönüşürsün lafına çok inanıyorum galiba. Bence bunun adı motivasyon.

- İnsan zannediyor ki “cırt” diye alınır, öyle mi oldu?

Yok hayır. Vücut çok garip. “Ulen, bu kız bu ara fazla yiyor kafası karışık!” ya da “Kıtlıktan çıktı herhalde!” deyip yağ tutmuyor önce. Sonra bakıyor yeme faaliyeti devam ediyor, o zaman yerleştirmeye başlıyor yağları, ödemi, şekeri vs... Canan Karatay beni öldürecek!

- En çok ne yedin?

Çikolata

- Film ayağına her şeyi yedin yani...

Aynen. “Abartma artık!” dediklerinde “Ama karakter kilolu!” deyip kıh kıh gülüp daha da yedim.

- Peki en çok neren büyüdü? Ben kilo alınca, memelerime ve belime gidiyor da... Merak ettim...

Göbek bölgem ve kollarım şişiyor benim. Bacaklar hep ince. Zaten o yüzden hep etek giyiyorum öyle durumlarda. Herkes zayıf sanıyor, oysa kilolu bölge üstte. Saklıyorum.

- Peki film haftaya cuma vizyona giriyor... Verebildin mi?

13’ünü verdim, 10’u daha üzerimde...

Ulan ya böyle kalırsam!” diye korkmadın mı?

Korktum. Çünkü ben de 34 oldum, her sene metabolizmam yavaşlıyor. Mesela geçen sefer daha kolay vermiştim. Bu sefer çok aç kaldım. Ağzım açık geziyorum bir aydır.

BAZEN KURALLARI YIKMAK GEREKİR

- Sen başarılı bir girişimci kadınsın da. Çünkü yürünmeyen yollarda yürüyorsun. Kendini bir işkadını gibi mi hissediyorsun, yoksa bohem sanatçı gibi mi?

Galiba işkadını gibiyim. Aslında bohem bir sanatçı olmak isterdim. Ben strateji ve matematik düşünmekten sıyrılamıyorum daha. “Ne sevilir?” diye üretiyorum. Ne seviyorum diye üretmek özgürlüğünü de ileride yaşamak istiyorum.

- Vizyona az kaldı diye heyecan tavan mı?

Hem de nasıl. İlk uzun metraj yönetmenliğim. İzmir’den dükkân bakıyorum kariyerim biterse, dönüp yeni iş kurarım falan diye...

- Deliha’nın devamı da nasıl... Bu film esas olarak ne anlatıyor?

Bazen kuralları yıkmak gerektiğini anlatıyor. Öğretilmişliklere çomak sokmanın güzelliğini fısıldıyor. Ha bir de hayal kurmanın tatlılığını. Ve birlikte neler başarabileceğimizi. Ay filmim ne güzel şeyler anlatıyormuş!

- Deliha hangi duyguları karşılıyor? Onu bu kadar sevmemizin sebebi ne?

Deliha, çocuk ruhumuzu hatırlatıyor bence. Güzelleşmeye çalışmıyor; oyun oynamaya devam ediyor. Duygusunu çok rahat belli ediyor; normalde söylemekten çekineceğimiz şeyleri “pat” diye söylüyor. Masum, temiz kalpli ve tanıdık.

NEEEEEE! BARIŞ’TAN AYRILMAK MI? HAYIR AYRILMADIK! HERKES SENARİST MAŞALLAH

- Yakışıklı sevgilin Barış Arduç’tan ayrıldığın doğru mu?

Doğru değil.

- E o zaman bu yalan haberleri neden çıkarıyorlar?

“Sanırım öyle olsa ne olurdu? diye merak ediyorlar. Senaryo yazarken de genelde, ‘Ya olsaydı?’ sorusunu sorarak başlarım ben. Herkes maşallah senarist!

- Kadınların bu kadar beğendiği bir adamla birlikte olmak sinir bozucu mu?

E tabi sinir bozucu tarafları var. Özellikle ünlü olduğumuz için. Her an sosyal medyada linç yiyebiliyorum. Neyse ki yaşım küçük değil, yoksa epey etkilenirdim.

- Seni bir kaşık suda boğmak isteyenler var mı? Hep ayrılmanı mı bekliyorlar?

Evet tabii. Düzgün giden şeyler insanların canını sıkıyor. Kendi hayatları istediği gibi gitmeyince, kendilerini iyi hissetmek için mutsuz tablo görmek istiyorlar. Normal.

- Sence senin hangi özelliğin en çok Barış’ı etkiliyor?

Kendime güvenli oluşum herhalde. Ben olsam, ben de kendi ayakları üstünde duran, cesur, kendine güvenli bir kadın isterdim. Öbür türlüsü çok sıkıcı...

- Peki sen nasıl adamlara tahammül edemezsin?

Kendini hiçbir şey yapmasa da doğuştan kadından üstün gören kıytırık adamlara tahammül edemem!

- Bir erkeği en delirten yönün nedir?

Kimseye ihtiyacım olmaması!

TEK BAŞINIZA BİR MEYVE OLUN

- Birincide Deliha aşkın, ikincide Zeliha işin peşinde koşturuyor... Bu sefer, kadın ve kariyer konusuna mizahla mı dalıyorsun?

Deliha’nın devam filminde herkes onun evlenmesini istiyordu. Ben bunun çok klişe ve yine kadına hayatta en önemli şeyin evlenmek, bir adam bulmak gibi bir amacı empoze etmek olduğunu düşündüm ve hemen çomak soktum. Bir kadının, hatta bir insanın, önce kendini bağımsız var etmesi gerektiğini düşünüyorum. Genç ve çocukların da ilgisini çeken bir karakter olduğu için; “Bırakın güzelleşmeyi, evlilik hayali kurmayı, içeriğinize odaklanın. ‘Elmanın yarısı’ klişesini bozun. Tek başınıza bir meyve olun. Sonra isterseniz bir armutla birleşin. Ama yeter ki, kendi kendinize yetin yahu!” demeye çalışıyorum.

- Keşke yanlışlarımızı hediye olarak görebilsek Canlandırdığın karakterin yaptığı bütün yanlışlar, ona “hediye” olarak geri dönüyor... Neden? İyi niyetli olduğu için mi?

Hepimiz yanlışlarımızı “hediye” olarak görsek ne güzel olur diye...

- Kadınların meselesine ince ince göndermeler var bu filmde, neler onlar?

“Evlenmeden bir hiçsin, sen kim çalışmak kim, yav elinin hamuruyla karışma şu işe, kadınlar soğan yemez, güzel olmak zorundasın, kocana karşı çıkma!” gibi gibi dandik lafların üstünü eziyor...

- Bu filmi mutlaka izlemememiz için 3 neden say...

Film çok komik. Film çok sıcak. Filmde ünlü olmayan acayip yeni yetenekler var. Bir de iyi film yahu, izleyin işte...