Burada kurulan çeşitli uygarlıkların, tarihi ve kültürel mirası günümüze kadar süregelmiştir. Coğrafyanın ve iklimin önemine binaen, yaşanabilir önemli bir yerleşim birimi. Bundan dolayıdır ki; birçok toplum burada gelişmiş medeniyetler oluşturmuş, oluşturulan bu yüksek yapı, göz dikilenler tarafından ele geçirilmeye çalışılmış, bazen yerle bir edilmiş ve yeniden inşa edilerek, bu günlere kadar gelebilmiştir. Tarih boyunca; Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir, Diyarbakır adlarını almıştır. Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesinin tarihi, günümüzden tahminen 10.000 yıl önceye gitmesi ile sadece bölge tarihimize değil, Dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır. Bölgede baskın yapı kültürü olan Halaf Kültürü, Kuzey Irak Suriye ve Güneydoğu Anadolu'da görülen yuvarlak planlı kubbeli evleri zengin boya bezeli çanak-çömleği ile ünlüdür. Kent merkezinin tarihine baktığımızda; Hurri-Mitaniler,Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Büyük Tigran, Romalılar Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Diyarbakır'a egemen olmuşlardır. En fazla tarihi eser yapan ve iz bırakanlar Romalılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular ve Osmanlılar imiş. Şehrin etrafı, tamamen surlarla çevrili imiş. Asıl şehir bu surların içinde kurulu. Bu surların büyük bir kısmı şimdi yıkılmış durumda. Rivayetlere göre Çin Seddinden sonra Dünyanın en uzun surları burada yapılmış. Diyarbakır, Hazreti Ömer'in halifeliği zamanında (629”“630) Müslümanların eline geçti. Hatta 5 ay süren kuşatmada anlatılan ilginç bir olay; Kentin Dicle Yakasını sürekli olarak vuran kumandana, bir gün köpeklerin girip çıktığı bir kanalizasyonun görüldüğü haberi verilince, Halit bin Velit, 80 kadar arkadaşını alarak buradan İç Kaleye varırlar. Fetih Kapısını açarak kentin ele geçirilmesini sağlarlar. Ama hepsi hemen orada şehit edilirler. Bunların 21'inin adları bilinmekte ve Hz. Ömer Camisi ile Hz. Süleyman camiinde yatmaktadırlar. Önceleri Hıristiyan âleminin gözde şehirlerinden birisi iken, daha sonrada Müslümanların önemli bir şehri olmuş. Burada halen halkın ibadetine açık olan birçok kilise mevcut. Hepside bakımlı. Diğer dinlere mensup insanlarda yaşıyor burada. İlim ve kültüre ev sahipliği yapmış yıllarca. Ulu camiin bahçesinde, bundan yüzyıllar öncesinde yapılmış olan güneş saati hala canlı bir tarihin şahitliğini yapıyor. Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular ve Osmanlılardan kalan camiler insanlara gerçek bir tarihi huzur veriyor. Bize mihmandarlık yapan, Diyarbakırlı Uğur arkadaşımızın Ulu Camiini gezdirirken söylediği söz bizi bir hayli güldürmüştü: ”˜Burada başlı başına bir tarih, bazen de tek tük çorap kokar.' Her şiirinde mutlaka ölüm temasını işleyen Cahit Sıtkı Tarancı tarih kokan tipik bir Diyarbakır evinde yaşar ve burada yazar şiirlerini. Şu an müze olarak ziyaretçilerini konuk etmekte bu ev. Evlerin içinde bulunan avlularda mutlaka küçük birer havuz var, karpuz soğutmak için. Yine sıcak havalarda insanı serinletmek için yapılmış eyvanlar mevcut. Evlerde ve binalarda Karacadağ eteklerinden getirilen ve küçücük delikleri olan taşlar kullanılmakta. Kısacası, nereden gelirse gelsin her insanı kendine hayran bıraktıracak, birçok özelliği bir arada yaşayabileceğiniz manevi havası olan mistik bir kent. İçinde 7 tane peygamber, sayısı tam olarak bilinmeyen yüzlerce sahabe mezarı olduğu söylenmekte. Eğer söylenenler doğru ise belki de Dünyada içinde en çok Peygamber ile beraber sahabe bulunduran bölge. Urfa ilimizi ziyaret eden her kesin burayı da ziyaret etmesi kendi yararlarına olacağını düşünmeden geçemiyor insan. Ulu Camii imamı, burasının eski adının Amid (amed) olduğunu, Amid ise Hz. İbrahim' in torunlarından birisi olduğunu söylerken, Özgür-Der Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Serdar Bülent Yılmaz bu bölgelerin barış ve huzura ihtiyacı olduğunu, buranın adının terörle anılmamasını ve bu bölgenin gereken değeri görmesi gereğini vurguluyordu. İHH İnsani Yardım Vakfının bölge toplantısı için gittiğim Diyarbakır'da gördüğüm güzelliklerden sonra, o bölge adının neden yüzyıllardan bu yana savaşlarla anıldığını ve hala da terörle, ya da olumsuzluklarla anıldığını anlamış bulunmaktayım. İnancım ve beklentim odur ki; Diyarbakır sahabeler şehri olarak biline. Ve yine beklentim odur ki; Diyarbakır peygamberler diyarı olarak biline. Selam ve dua ile.