Özalp;” Basınımızın aracılığı il bu söyleşimde ve “Dost Dediğiniz,Dost Bildiğiniz Devletler ve Ermeni Soykırım Yalanı” adlı eserimi bastırarak sizlerle buluşma imkânımı sağlayan Büyük Anadolu Şair Alpagutlar Derneği üyelerine ve Yönetim Kuruluna, Demokrat Eğitimciler Sendikası İl Temsilcisi Erol YORULMAZ'a teşekkür ederim. Her 24 Nisanda dünya devletlerini ayağa kaldıran militan Ermeniler ve taraftarlarına bizimde bir sözümüz var. Bu sözümüz rivayetlere değil arşiv belgelerine dayanmaktadır “dedi. Özalp” Ana vatanım olan bu Kahramanlar yatağı şehrimiz hakkında çocukluğumdan beri hep bir şeyler derledim. Anam rahmetlik sesleri algılamaya başladığından beri, babası Ali Kavas Zâde Kâmil Efendi ile amcası Bedevi Ahmed Efendi'nin Fındıcak'ta Ermeniler tarafından şehit edilmelerini ağlayarak anlatırdı. Rahmetli anamın sübyan iken kaybettiği babası hakkında yaktığı, ağlayarak söylediği destanları üniversitede okurken inceleme imkânı bulduğum Yıldız Arşivi'nde vesikâ olarak karşıma çıktılar. İncelemelerim 1969 yılında Anavatanım Kahramanmaraş'a gelinceye ve günümüze kadar devam etti ve çok şükür halen devam ediyor. Dost dediğiniz, dost bildiğiniz devletler bütün tarih boyunca her fırsatta yerli, çoğu zaman yersiz müdahaleleri ile karşımıza çıkmışlardır”¦ Arşiv vesikâları neşredildikçe daha da açıklık kazanan bu hususlara birçok misâller verebiliriz”diyerek; Mesela “İngiliz gizli belgelerinden 31 Temmuz 1908 tarih ve 2004 no'lu vesikâda Sir E. Grey'den, Sir G. Lowther'e yazılan mektupta (Özet-Şayet Türkler tam olarak Anayasayı ayakta tutar ve kendileri de kuvvetlenirse bunun sonuçları bizim şimdi göremeyeceğimiz kadar uzaklara gidebilir. Bu hareketin Mısırdaki tesiri inanılmayacak kadar büyük olacaktır. Hindistan'da da hissedilecektir. Biz şimdiye kadar idaremiz altında bulunan İslâmlara kendi dinlerinin başkanı olan kötü bir despot tarafından idare edildiğini söylüyorduk. Hâlbuki biz idare ettiğimiz İslâmlar için iyi bir despottuk ve bizim idaremiz altında daha mesuttular, zira bu insanlar mukayese imkânına sahip değillerdi, dolayısıyla farkın kendi lehlerine olduğunu kabule hazırdılar. Fakat şimdi Türkiye bir Anayasa yapar ise bizim bu kuvvete karşı koymamız çok güç olacaktır. Şayet Türkiye de Anayasa iyi işler ve Türkiye'de işler iyi giderse Mısır'da ayaklanmalar olacaktır, bu vaziyette bizim durumumuz çok garip kaçacaktır. Biz asla ne Mısır halkıyla ve ne de Türk hükümeti ile mücadeleye girmeyeceğiz. Bizim mücadelemiz Türk halkının hisleriyle olacaktır. Bunu yakın ve uzakta çok dikkatle ele alınacak bir konu olarak veriyorum. Bu hususun haricinde bütün reform hareketlerini tutuyor görünün ve bana bilgi verin.” derken 4 Ağustos 1908 tarih ve 205 no'lu vesikâda Sir G. Lowther'den Sir E. Grey'e yazılan mektupta; Meşrutiyetin ilan edildiği günü anlatırken “ SULTANIN BUGÜN KALABALIK ARASINDA SEVEN BİR BABA GİBİ HAREKET ETTİĞİNİ GÖRÜNCE ÇOK GÜLDÜM VE ONUN YAŞAYAN KOMEDYENLERİN EN BÜYÜĞÜ OLDUĞUNU ANLADIM.” Diyor dedi. Bu devlet adamı Meşrutiyetin ilân edilmesini anlaşma maddelerine koyan, bunun için diplomatik baskılar yapan (bösböyük?) bir devletin temsilcisidir. Bu alçakça yapılan işlerin anlaşılması bizim kıstaslarımız dâhilinde imkânsızdır. Komedyen dediği de bizim ak Sultan Abdülhamit Han-i Sani'dir. Ne dersiniz? Islahat hareketlerimize engel olmak, dünya devletlerinin politikasıdır. Günümüzde de dünya milletlerinin politikasında her hangi bir değişiklik olmamıştır. Çünkü Kanunî Sultan Süleyman Han devrindeki haşmetine kavuşmuş bir Türkiye'min, Viyana kapılarından Türkistan'a, Rusya steplerinden Hindistan'a uzanmayacağını kimse garanti edemeyeceğine göre”¦ Dünyadaki askerî, iktisadî, siyasî ve jeopolitik rolü çok büyük olan (Orta Doğu)'nun en şahsiyetli ve (tek) lideri Türk'ün”¦ Bizim “Ermeni patırtısı” dediğimiz onların Ermeni Meselesi bu politikanın bir parçasıdır. “Ermeni patırtısı” diye bir “şey”in olup olmadığına karar dahi vermiş değiliz. Dedelerimiz bu “şey”e Ermeni patırtısı deyip geçmişlerdir. Patırtı etmenin anlamını lügatler “gürültü etmek veya çıkarmak” diye açıklıyorlar. Malûmunuz gürültüyü “çol çocuk” yapar ve göz ağartılınca da kesilir. Bizler göz ağartılınca kesilmeyen bu gürültüyü bir baba şefkati içinde “azarlamak” ile halletmeye çalışmışız, bu hüsn-ü niyetimiz o gün ve bugün oluk oluk kanlarımızın akmasına sebep olmuştur. Ama bu iş bizce yine de patırtıdan başka bir şey değildir. Atalarımızın Milet-i Sadıka unvanını verdiği bir kavmin dedelerimizin patırtı dediği bu çol çocuk işini yapmalarına dünde kızmadık bugünde “şimdilik” kızmıyoruz. Fakat arkalarındaki milletler, hani o dost dediğiniz milletler, o milletlerin menfaatleri Misâk-ı Millî sınırlarına ciddi bir tecavüz temayülü göstermeye başlamıştır. Gayri vatan mevzu bahistir. Vatan mevzu bahis olunca da Ermeni'nin arkasındaki dayısı, ayısı, sam amcası her kim olursa olsun bilmeli ki Türk'ün ayranı kabarmak üzeredir. ÖZALP Yalçın; Millet-i Sadıka Patırtısı ve Maraş “Kahramanmaraş'ta Ermeniler” İstanbul ”“ 1983, sah. 9”“10 Yalçın Özalp'in Ermeni karekteri üzerine yaptığı araştırmalardan ilginç,beklenen ve bilinen sonuçlar çıktı.Şimdi gelin bu araştırmaya bir göz atalım. ERMENİ KAREKTERİ 1-Ermenilerin dindaşı yani bir Hıristiyan olan Körte diyor ki : “Türkiye'de sizi aldatan birine mi rastladınız; biliniz ki bu muhakkak Ermenidir”¦ Bir Türk'le mi iş yapacağım, mukavele yapmaya lüzum görmem, sözü yetişir. Ama Rum veya başka bir Hıristiyan'la iş yapacaksam yazılı bir mukavele yaparım bu şarttır. Ermenilere gelince, onlarla yazılı da olsa hiçbir mukavele yapmam. Zira hiçbir mukavele onların yalan ve hilelerine karşı bir garanti sağlamaz.” (KÖRTE Le Ermenens Anatholie, sah. 62-63, HOCAOĞLU, a.g.e, sah.52-53) Bu konuda bir şahid daha; Mayewsky, eserinde “Eğer ki bir Türk'ten bir iş üzere söz alınırsa emin olmalıdır ki bu söz en kuvvetli noterlerin tasdikini taşıyan anlaşmada daha sağlamdır.” (1896 yılında Rusya'nın Van konsolosu olarak görevlendirilen General Viladamir Mayewsky tarafından 1912 yılında yazılmış olan “Van-Bitlis Vilâyetleri İstatistiği” adlı kitabının “Van ve Bitlis illerinde yaşayarak Türk, Ermeni ve Keldâniler ile diğer unsurların birbiriyle olan İlişkilerini anlatan bölüm” Türkçeye çevrilmiştir. Adı geçen konsolos yaklaşık olarak 6 yıl görev yaptığı yöreyi bizzat gezerek inceleme imkânı bulmuştur. Konsolosluk görevi sona erdiğinde hazırladığı bu kitap Rus Genelkurmay Başkanlığı vasıtasıyla yayınlanmış bilhassa Rus ordu ve hariciyesine dağıtılmıştır. Bu kitap süvari binbaşısı Mehmet Sadık tarafından Rusçadan Osmanlıcaya çevrilmiştir, a.g.e sah.IV-V 2-Ermeni'ye inanılmaz. (HOCAOĞLU, Mehmet; Arşiv Vesikâlarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, İstanbul ”“ 1976, sah, 54) 3-Ermeni zalim ve kan dökücüdür. (Amerikan Misyonelerinden Cyrus Hamlin'in Congregeotinalist mecmuasında 1893 yılında yayınladığı bir makalesinden HOCAOĞLU, a.g.e, sah.56,) 4-Ermenilerin Hıristiyanlıkla ilgisi yok denecek kadar azdır. (Rusya'nın Van ve Bitlis Konsolosu General Mayweski;statistigue des Provinnes de Van et Bitlis Van ve Bitlis Askeri istatistiği isimli kitabında diyor ki, HOCAOĞLU,a.g.e, sah.56) “Doğu Hıristiyanlarıyla sıkı temasta bulunan, asıl Hıristiyan adetlerinin mevcut olmadığını görürler. Her şeyden önce Allah korkusu ve dindarlık yoktur. Hepsinde mevki hırsı vardır. Bunun derecesini herkes bilir.” 5-Ermeni ikiyüzlüdür. (Mayweski, a.g.e. sah. HOCAOĞLU, a.g.e, sah.58) 6-Ermeni sadece çıkarını düşünür. (Mayweski, a.g.e. sah. HOCAOĞLU, a.g.e, sah.58) 7-Ermeni cimridir. (Mayweski, a.g.e. sah. HOCAOĞLU, a.g.e, sah.58) 8- “Türkler, Osmanlı Asya'sında ki yalnız Müslümanların değil bütün diğer kavimlerin en iyi kısmıdır. Maywkeski, çeviri ŞAHİN, a.g.e, sah.87” 9-Ermeni genci vatan perver değildir. (Mayweski, a.g.e. sah. HOCAOĞLU, a.g.e, sah.60) 10-Ermeni hem hain hem de nankördür. “Başbakanlık Arşivi, Yıldız evrakı kısım 20” 11-Doğunun Yahudi'si Ermenidir. (Claude Farre're'de Ermeniler hakkında diyor ki; Ermenilere gelince o büsbütün berbat bir iş aslında Ermeniler doğunun gerçek Yahudileridir. Burada Yahudi sözünü en kötü manasını alıyor ve benden daha fazla olmadığını bildiğim sayısız İsrailli dostlarımızdan özür diliyorum. “Claude Farre're Fransız Yahudisidir.” Aslında Ermeniler gerçekten Yahudi sıfatına lâyık Yahudilerdi. Öylesine vahşi, öylesine kan içici Ermeniler tarafından ezilen geçek İsrailliler Doğuda resmen açlıktan ölmektedirler Namuslu birer Müslüman olan Türklerin faizcilik etmesi dinlerince yasaklanmıştır. Bu gibi şeylere tamamen yabancı olan Türk, tefeci Ermeniler tarafından alabildiğine soyulmuş âdeta derisi yüzülmüştü. İşte ben halkımızdan, Batı basınında aralıksız yayınlanan yalan tufanına, sanki İncil'de yazılmış gibi artık inanmamalarını rica ediyorum. Bu tufanı Avrupa üzerine yağdıran sadece Ortodoks ağızlardır. Onların Avrupa'nın okuduğu gazeteleri var. Onlar bundan faydalanarak yazıyor, söylüyor, haykırıyorlar ve Türkler susuyor. Dünyanın gözünde haksız görünmezler de ne olur? Dünya bir tek çan sesi duymaktadır. Daima aynı ses daima aynı çan Ortodoks çanı. Artık Rusya'nın sesi çıkmaz olunca, tarihe karışan Rus çanın yerini İngiliz çanı aldı.) HOCAOĞLU, a.g.e, sah.62) Wiladamir Mayweski eserinde; “Eğer ki Türkler Hıristiyan yazarların gazetelerinde ki ahlakta olsalardı ve Türkiye'de ki Hıristiyanların durumu da bunların anlattıkları gibi olsaydı, acaba şimdiye kadar Türkiye'de Hıristiyan kalır mıydı?, Eğer Türkler onların anlattıkları gibi olsa hiçbir millet bu derece barbarlığa tahammül edemez ve daha üç asır evvel doğu Hıristiyan diplomatlarından (gazetelere hezeyan yazanlar) hiç eser kalmazdı ve son olarak ne Ermeni ve Makedonya ve ne de Girit meselesi bahse konu bile olmazdı. Gerçek gözüyle bakıp da doğruyu olduğu gibi söylemek icap ederse Doğu'da vahşi Müslümanlar bilakis doğu Hıristiyanları olduğunu itiraf etmek icap eder. Her türlü fenalığı Doğu'da ki Hıristiyanlar yapmış sonra da korumasız Müslümanların başına yıkılmıştır. Bütün Türk milleti uyuşuklukla seccade üzerinde oturup bir çubuk içen bir adam resmi ile tasvir ediliyor. Bu derece uyuşuklukla Ermeni gazetelerinde tasfir olunan vahşet birbirini hiç tutmaz”¦ (sah.89) Türk vahşeti bir hakikat olmayıp bile bile uydurulmuş siyasî bir hikâyedir. (sah.90) Bu karakterdeki Ermeni yalan söylemeyi adet ve anane haline getirmiştir. İşte yapılan vahşetin ve ihanetin belgelerle anlatımı. 1895 ZEYTUN İSYANI 1311 ”“ 1895 yılında Zeytun'a isyan çıkarmak niyetiyle bazı Hınçak komitacılarının geldikleri haber alındı. Bu komutacılardan Aghasi'nin hatıralarını okuyalım; “Ben Toroslar'da doğdum 1888'de köyümü terk edip okumak için İstanbul'a gittim, 1891'de Fransa'ya ve 1893'te yurttaşlarımın çağrısı üzerine Kilikya'ya gittim. Sasun katliamı üzerine buna benzer bir olayın bizim bölgeyi de tehdit edeceğini hissederek Müslümanların muhtemel saldırılarına karşı halkın savunma tedbirlerini hazırlamaya çalıştım. Ülkenin vatansever gençliği çağrıma ilgisiz kalmadı imkânları ne kadar az olursa olsun savunma hazırlığına girişti.” (sah. 56) “Ben bu misyonu Zeytun'da yapmayı üstlendim. Bana arkadaşlarım Abah Mleh, Hartchia katıldılar. Temmuz sonuna doğru Zeytuna geldik.” AGHASİ, Zeitoun'a traduction d'Archaq Tchobanion, Paris 1987' Bu satırları yukarıda künyesini verdiğimiz eserin yazarı Aghasi'nin günlüğünün 56'cı sayfasından aldım devam edelim; Bu kahraman ve bir süreden beri kendini frenlemeye mecbur kalmış topluluk “Ermeniler” çağrımızla ayağa kalktı ve büyük bir kısmı dağlarda saklandığımız yere gelip bizi buldular. Hepsi silahları ile gelmişti, hatta bir tabanca veya gama taşıyan çocuklar bile vardı. (sah. 189) Ermenilerle Jandarmalar arasında ilk çatışma 17 Ağustos 1895'de oldu. Cellad isimli Ermeni bir arkadaşı ile Taş oluk köyüne annesini görmeye gitmişti orda 40 jandarma kendilerini çevirdi. İkisi yarım saat mücadeleden sonra 40 jandarmayı da kaçırmayı başardı”¦ 30 Eylül'de İstanbul'da Ermeniler büyük bir gösteri yaptılar. 10 Ekim 1895'te Hükümet Alabaş köyüne Ermenilerin durumunu tespit için iki jandarma yollamıştı. Hırslanan Alabaşlılar bu iki jandarmayı bir ağaca bağlayıp yaktılar. (sah. 193) 24 Ekim günü Karanlık Dere Vadisine Kızıl Bayrak astık. Sabahtan itibaren bütün Ermeni köylerinin ileri gelenleri birkaç savaşçı ile geldiler. Aralarında Papaz Vartabet Bartholomeos, papaz Der Merdiros, Prens Nezaret Yeni Dünya vardı, öğleyin müzakereye başladık müzakeremiz iki saat sürdü ve savaş planımızı yaptık. (sah.197) Aghasi'nin günlüğünden aldığımız bu satırlarla 1311 ”“ 1895 Zeytun isyanı böyle başladı. Bu isyanın bastırılması da bizim dost ve müttefik dediğiniz batılılarca katliam olduğunu iddia etmeleri bir tarafa halen katliam olduğu kanaatinde olmaları nasıl yorumlana bilirse yorumlayalım. Aghasi'nin eserinden isyanı okuyalım; “”¦Sonra Vartebed Sahağ'ı “papaz” gördük. 90 yaşında topal bir ihtiyardı, mesut bir hali vardı ve hamdolsun Allah'ım, barut kokusunu bir daha koklamadan ölmekten korkuyordum, günlük kokusundan iğrenmeye başlamıştım diye Allah'a dua ediyordu. (sah. 214) “Kadınlar balta, tabanca, gama ve sopalarla kaçan Türk esirlerinin arkasından koşup bunların büyük bir kısmını öldürdüler, sadece 56'sı kendisini kurtara bildi. (sah. 289) “İSYANIN BAŞINDAN SONUNA KADAR TÜRKLER ONÜÇ BİN ASKER, GERİSİ BAŞIBOZUK OLMAK ÜZERE YİRMİ BİN KİŞİ KAYAKBETTİLER. BİZ SADECE YÜZ YİRMİ BEŞ KİŞİ KAYBETTİK. (sah.306) İşte size bir şahit daha; “Zeytun havalisi İskenderun Körfezi'nin yirmi versta (Rusya'da kullanılan yol ölçü birimi) kadar kuzeyine düşer. Piye Karden (Pour I Armenia) adı risalesinde “ZEYTUN KATLİAMINDA TÜRKLER YİRMİ BİN KİŞİ KAYBETMİŞLERDİR. Buna mukabil Ermeniler yüz yirmi beş kişi” diyor. (General-Konsolos Wiladamir Mayweski, çeviren: Binbaşı Mehmed Sadık; Yabancı Gözüyle Ermeni Meselesi, Osmanlıcadan çeviren: ŞAHİN, Eyup, Ankara”“2001.sah.44) 1895 yılındaki bu isyan Ermenilerin ilk istiklâl isyanı olması bakımından önemlidir. Zeytun askeri kışlasında bulunan 600 Mehmetçik ve 50 Subay ve eşleri Ermeniler tarafından esir alınmış Mehmetciklerin taban derileri Ermeni kadınları yani mamalar tarafından yüzüldükten sonra kaya tuzu sürülerek keçilere yalattırılıp (Muhammed'in”¦) uçuyor diye Zeytundaki Abaz Tepesinden aşağıya atıldılar. Esir alınan Subayların ve bilhassa eşlerinin başına gelenleri ne ben şöyleyim ne siz dinleyin. Hele hele Maraş bölgesinde Ermeniler tarafından sazla çalınıp söylenen 30 kıtalık mersiyelerinde anlatılan ve Andırın hapishanesinin sorumlusu jandarma çavuşu Yazıcı oğullarından Yusuf Efendinin elini kolunu bağlamışlar göz ve göbek çukurlarına barut doldurmuşlar ve ateşe vermişler. Görenlerden dinledim ağlaya ağlaya anlattılar. Yusuf Efendinin bedeni 15 gün kandil gibi canlı canlı göz ve göbek çukurları yanmış 22 günde cesedinin yandığını söylediler. 24 Ekim 1895 başlayan Zeytun isyanı 28 Ocak 1896 da sona erdi. 3 Kasım 1895'te Zeytunlu asiler Halep'teki İngiliz konsolosluğuna müracaatla mühimmatlarının azaldığını bildirip İngiliz hükümetinin müdahalesini istediler. İngiliz sefiri Bab-ı Âli'den Zeytunlular teslim olurlarsa merhametli davranılmasını istedi. İngiliz Arşivleri; Foreign Offece Pullic Record Office Mavi Kitaplar (Turkey) FO 424/184 No. 426 24 Aralıkta askeri birlikler Zeytunu yakın mesafede kuşattılar 5 bin kadar asi şehirden ve kışladan Kilis istikametine kaçtı. Bunların bir kısmı yakalandı. Artık gerisinin de yakalanması mesele olmaktan çıkıyordu. “FO 424 / 184 No.:21 ve 4” Halep'teki Rus, İtalyan (Almanya ve Avusturya'yı da temsilen) Fransız ve İngiliz konsolosları 31 Ocak 1896'da Zeytuna geldiler ve Bâb-ı Âli'ye uzlaşma teklif ettiler. 1896'yı anlatıyorum yanlış anlaşılmasın günümüzü değil 1896'yı anlatıyorum Neticede Ermeniler savaştıkları silahları teslim edecekler, genel af çıkarılacak, isyanın elebaşlarından olan beş komitacının yurt dışına çıkarılmasına izin verilecek, geçmiş vergiler affedilecek, mirî vergiler azaltılacak gibi şartlarla asiler teslim oldular ve isyan bitti. Bu antlaşmayı halen dost ve müttefikimiz olan Rusya, İtalya, Almanya, Avusturya, Fransız ve İngiliz Konsoloslarının ısrarı hayır tehdidi ile imzaladık. Amerikalı dostlarımız ise isyan sırasında harap olan Ermeni köylerini Maraş'taki misyonerleri yardımı ile yeniden inşa ettiler. Müslüman köyleri ile ilgilenen çıkmadı. İhtilali çıkaran Hıncak komitecileri İngiliz konsolosluğunu himayesinde 13 Şubat 1896'da Zeytundan ayrılıp Mersine oradan da 12 Mart'a Marsilya'ya hareket ettiler. Ve efendim bu olanları tahkik için görevlendirilen İstanbul sorgu hâkimi Mehmet Emin Bey Başkanlığında, Albay Sadık, Yarbay Abdurrahman Nafiz ve Beyoğlu sorgu Hâkimi Ohannes Efendiden kurulu heyetin verdiği 15 Kasım 1312 ve Cemaziyel ahir 1314 tarihli lâyiha'nın ilgili bölümünde; “Ermeniler birçok yerde görüldüğü gibi cinayetleri kendileri işledikten sonra Türk Askerini ve Milletini dünya kamuoyunda lekelemek ve Avrupalıları kışkırtmak maksadıyla yaptıkları inkâr ve tevil edilemeyecek biçimde ortaya koymaktadır. Zeytun ayaklanması Hıncak komitesinin çıkardığı bir olaydır. Bu olayın çıkmasına Maraş Ermeni Piskoposu ile Halep'teki İngiliz konsolosu da yardım etmiştir.” İstanbul sorgu hâkiminin hazırladığı lâyihanın son bölümü; “Zeytun ve Fırnız ve Andırın'da bulunan Ermeni eşkiyasının isyan hareketleri ve İslâm köyleri basmak ve bu köylerin İslâm ahalisini ipler ile biri birine bağlayıp kurşuna dizmek, gebe kadınların karınlarını yarıp çocukları çıkarmak, kadınların memelerini kesip (-Al sana turunç) diye kocalarına vermek, kestikleri memeleri çocukların ağzına zorla sokmak ve bir takım küçük süt emen çocukları havaya atıp altına süngü bıçak tutmaları”¦ vahşilerin dahi yapamayacakları fecaatlere cesaret etmişlerdir”.