Türkiye’nin, 1980-2012 döneminde 'şehirleşme oranını' kişi başına düşen milli geliriyle birlikte artırabilen nadir ülkelerden birisi olduğu belirtildi. Dünya Bankası verilerine göre diğer gelişmekte olan ülkelerde şehirleşme, yürürlükteki politikalarla engellenirken Türkiye’den sonra Şili, Güney Kore ve Malezya gibi birkaç OECD ülkesinin benzer şekilde şehirleşmeyi başarılı olarak yönettiği ifade edildi.

Dünya Bankası'nın yakın zamanda yayınladığı bir raporda, Türkiye'nin şehirleşme deneyimini ve ülkeyi bu alanda başarıya götüren politika tercihleri ele alındı. Raporun değerlendirme bölümünde şu ifadelere yer aldı: “Türkiye 1980-2012 döneminde şehirleşme oranını kişi başına düşen milli geliriyle birlikte artırabilen nadir ülkelerden biridir. Şili, Malezya, Çin, Güney Kore, Botsvana ile birlikte sadece birkaç tane OECD ülkesi benzer şekilde şehirleşmeyi başarılı olarak yönetebilmiştir. Diğer gelişmekte olan ülkelerde, şehirleşme ya yürürlükteki politikalarla engellenmiş ya da kümelenmeyle elde edilen kazançlar gecekondu mahalleleri ve çarpık kentleşen şehirler nedeniyle kaybedilmiştir.”

Şehir ve şehir çevresindeki arazilerin büyük kısmının merkezi yönetimin elinde oluşunun Türkiye'nin yaşadığı deneyimi anlamada kilit bir faktör olduğu vurgulanırken, Türkiye’deki gecekondu süreci şu ifadelerle raporda kendine yer buldu: “Kırsal kesimden şehirlere göç edenlerin kamu arazilerine (gayri resmi olarak) yerleşmelerine ilk başlarda müsamaha gösterilmiştir. Ancak kendilerine daha sonra bu arazilerin tapuları verilmiş, bu da onları mülklerine yatırım yapmaya, belediyeleri de bu mülklere hizmet götürmeye sevk etmiştir. Böylece Türkiye, artan ekonomik fırsatlar doğrultusunda şehirlere göçü teşvik ederken gelişmekte olan diğer ülkelerde görülen gecekondulaşmayı engellemiştir. Şehirlerde iç göçmenlerin yerleştiği bu alanlar 1980'lerin sonlarından itibaren ve son 10 yılda artan bir ivmeyle modern ticari ve toplu konutlara dönüştürülmüştür. Bu nedenle Türkiye'de şehirleşme, sadece artan ekonomik fırsatlarla değil aynı zamanda insanların temel hizmetlere erişimindeki gelişmelerle de bağlantılıdır ki bu da kümelenmenin getirdiği ekonomik faydaları arttırmıştır.

‘TÜRKİYE’NİN 1980 SONRASINDA YAKALADIĞI KÜRESEL EKONOMİYLE ENTEGRASYON’

Türkiye'nin şehirleşme hikayesinde 1984 Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile merkezi yönetimin bağlantı altyapısına, özellikle de ulaşıma yaptığı yatırımların öneminden söz edilen raporda, “1930'larda demir yollarıyla başlayan bu süreçte, art arda gelen hükümetler ulaşım altyapısının ekonomik kalkınmaya ayak uyduracak düzeyde olmasını sağlamıştır. Bunun sonucunda Anadolu'nun iç bölgelerinin sahildeki ticari merkezlerle bağlanmasını sağlamış ve Türkiye'nin 1980 sonrasında yakaladığı küresel ekonomiyle entegrasyon hızının ülke içi entegrasyon ve bölgesel yakınsamayla ilişkili olduğunu göstermiştir.” denildi.

TÜRKİYE’NİN AŞMASI GEREKEN 4 POLİTİKA SORUNU

Türkiye'nin önünde, şehirlerini sadece fonksiyonel olmaktan çıkarıp, küresel çapta yetenekler için çekim merkezi haline getirmek ve daha büyük yenilik ve üretkenlik merkezlerine dönüştürebilmek için aşması gereken 4 politika sorunu bulunduğu belirtildi. Buna göre; ilki, ikinci sıradaki şehirlerin rekabet güçlerini geliştirebilmek için, İstanbul, İzmir ve Ankara gibi küresel ölçekte rekabetçi şehirleri izleyerek, sundukları ürün ve hizmetlerin katma değerini artırarak kendilerini diğer şehirlerden farklılaştırırken, aynı zamanda sundukları ürün ve hizmetleri çeşitlendirmesi gerekiyor.

‘ŞEHİR MERKEZLERİNDEKİ DEĞERLİ KAMU ARAZİLERİ’

İkincisi, şehir merkezlerindeki değerli kamu arazileri üzerinde yükselen kentsel dönüşüm modelinin artık geçerliliğini yitirmiş olabileceğidir. Arazi miktarı giderek azalmakta ve kentsel arazi kullanımına ilişkin çoklu talepler arasındaki seçimler gün geçtikçe daha keskin hale gelmektedir. Kamu arazileri, bütçeye ek bir maliyet olmadan toplu konut ve ticari gayrimenkul ikilisine yapılan yatırımları artık kolaylaştıramamaktadır. Bu seçimler arasında orta yolu bulmak için yeni devlet desteği ve müdahalesi modellerine ihtiyaç duyuluyor.

TRAFİKTE AMERİKAN MI AVRUPA MODELİ Mİ?

Üçüncüsü, kamu politikası, daha iyi planlama yaparak ve gayrimenkul geliştirme haklarının dağıtımına yönelik daha şeffaf bir sistem geliştirerek büyük bir katma değer yaratabilir. Örneğin, toplu taşıma hizmetleri, trafik ve kirlilik problemlerinin azaltılmasına yardımcı olur. Türkiye'deki motorlu araç kullanım eğiliminin Kuzey Amerika modelini mi yoksa Kuzey Avrupa modelini mi takip edeceğinin politika tercihleri belirleyecektir: Kuzey Amerika modelinde özel otomobil kullanımı şehir içi ulaşımda dahi tercih edilirken, Kuzey Avrupa modelinde verimli kentsel ulaşım sistemleri özel otomobil kullanımını gereksiz kılmakla kalmamakta, hatta bazen engel haline bile getirmektedir

‘MERKEZİ YÖNETİMDEN YEREL YÖNETİMLERE YETKİ AKTARIMI TEKRAR DÜŞÜNÜLEBİLİR’

Bölgesel eşitsizlikleri azaltmak için hükümetlerin kaynakları daha geri kalmış bölgelere aktarmayı sürdürmesi gerekecektir. Ulaşıma, sağlığa ve eğitime yapılan merkezi yönetim yatırımlarına ek olarak, belediyelerin özerkliğini, idaresini ve hesap verebilirliğini güçlendirmeye ilişkin önlemlere paralel olarak merkezi yönetimden yerel yönetimlere yetki ve kaynak aktarımı tekrar düşünülebilir.