Duyarlı olmak kişinin şahsından önce ikinci ve üçüncü şahıslara karşı alacağı tavrın ifadesidir. Kişinin kendi şahsına karşı alacağı tavır, ikici ve üçüncü kişileri pek bağlayacak bir tavır olmayabilir fakat ikinci ve üçüncü şahıslara karşı takındığı tutum duyarlılığın temelini oluşturur. Herhalde bunu anlamakta çok zorluklar çekiyoruz. Ben merkezli tutum ve yaşam biçimi, diğeri ve öbürlerini yok saydığından dolayıdır ki, duyarlılık denilen mefhum, toplum saflarından kendini çıkarıp almıştır veya bencilleşen toplumlar bu güzel hasleti kendilerinden uzaklaştırmıştır. Daralan dünyada, teknolojinin gelişmesiyle beraber bütün insanlar birbirleriyle o kadar iç içe helezonlar oluşturmanın yanında ortak ritmik hareketler yapmaktan da kendilerini uzak tutamamaktadırlar artık. Toplumların birbirlerine bu kadar yakınlaşmaları, birbirlerini de görüp izleme imkânının yanında kontrol altında tutmayı da kaçınılmaz hale getirmiştir. Toplumların birbirlerine olan yakınlığı bazen öyle bir nokta da cem oluyor ki, yeni bir giyim tarzı tüm dünyaya çok kısa sürede yayılmakta, yeni bir müzik tüm dünyayı sarmakta, yeni bir dans Afrika'nın ya da Güney Asya'nın uç bölgesinden de ortaya çıksa tüm dünya halkları tarafından benimsenip özümsenmektedir. Bunun yüzlerce örneğini kendi hayatımızda görmemiz mümkündür. Dünya da meydana gelen değişiklikleri an be an izleyip görürken, deve kuşu olmak istemeyen tüm halklar bazen tüm duyarlılıklarını birden bire hissedebilir ve yaşananlara kulak kabartabilir, ortak tavır ortaya koyabilir. Aslında olaylara bigâne kalmak, eski dünyanın alışık olmadığı bir tutumdur. Duyarsız bir toplum yapısı, yeni batı dünyasının geliştirdiği emperyal ve kapital sahibi olma hırsından başka bir değildir. Yaklaşık yüz elli iki yüz yıldan beri kendi içinde, ilim, irfan, hikmet, felsefi ve sosyolojik gelişmeleri bertaraf eden yeni batı dünyası, saydığımız değerlere, yönlenecek ve onu geliştirecek olan zekâları da kendi emelleri için kullanmaya başladığından bu güne tüm insanlığa acı, kan ve gözyaşından başka hiçbir şey ihraç edememiştir. Bunu geçekleştirirken tüm dünyada yetişen dahi ve dehaları da bir şekilde yanına çekerek sadece kazan kazan, her zaman daha çok kazan mantığına sahip bireyselleşen, bencilleşen yeni insan tipini ortaya çıkarmıştır. Bu gün yaşadığımız dünyada ortaya çıkan olumsuzlukların çoğunluğu bu akil insanlar tarafından gerçekleştirildiği için telafisi çok zordur hatta imkânsızdır denilebilir. Bu yapının tek mecburi bir yönü vardır: İNFİLAK ETMEK. Bu yapıya format atmanın da imkânı kalmamıştır. On beş yirmi yılda yapılan toplu katliamların en büyük nedenin altında yatan gerçek budur. Yeni batı dünyasının iflası ve infilakıdır bu yaşananlar. Batı dünyasının son çırpınışlarıdır bu. Sadece teknolojik gelişmeler ya da tüm dünyada bulunan metanın tek elde toplanmasıyla medeniyet kurmanın imkânı yoktur. Bu olsa olsa kendini büyük sayan devletlerin terörüdür. Batı dünyası bu olguyu yarattı kendi içinde. İnsan denen varlığı hiçe saymak veya geçmişe göre farklı köle yapısı oluşturmak mutlak bir gün tersine dönecektir ve bu gün yaşananlar, bu dönüşten başkası değildir. Sadece bu hafta içinde, yayınlanmış bir film için ortaya konan tüm İslam ülkelerindeki eylemleri sadece bu filme münhasır olarak görmek, kafasını kuma gömen deve kuşu hareketinden başka hiçbir şey değildir. İşte bencilleşen insanın, ikinci ve üçüncü birey ve topluluklara karşı sorumluluğu ve duyarlılığı burada neşet etmeli ve tavan yapmalıdır. Aksi halde yeni batı dünyasının infilakı daha da hızlanacaktır. Çok uzak yıllara gitmeye gerek yok. Son yirmi yılın penceresini açmak bile yeni batı dünyasının oluşturduğu hezeyanları görmek için yeterlidir. Tabi yeni batı dünyası kendisine has olan bu hezeyanları oluştururken yanına, öteki toplumlarda kendi gibi düşünen, kendisi gibi olan insanları da almaktan geri durmamıştır. Çoğu zaman kendisi işin içinde olmamış yaşanan birçok olumsuzlukta yerli figüranlarından faydalanmıştır. Bu figüranlar bazen Yahudi, bazen Hıristiyan, bazen Hindu, bazen Budist, ne kadar acıdır ki bazen de Müslüman olmuştur. Bencilleşen kapitalist yeni batı dünyası, kendisine has bu olumsuz dünyayı kurarken, kendisine karşı en büyük muhalif gücü Müslümanlar olarak düşlediği için de, düşman potasının merkezine Müslümanları yerleştirmiş, kendi emrinde ve yandaşlarına da hedef kitlesi olarak göstermiştir. İlginç ve kötü olan ise göle çaldığı bu maya tutmuş kendisi adına kendi yandaşları gereğini yerine getirmiştir ibadet aşkıyla”¦ 1970'lerin sonlarında Rusya tarafından binlerce Afganlı Müslüman öldürülmüştür. 1992- 93'te Yugoslavya Saray Bosna'da Hıristiyanlar tarafından hunharca Müslümanlar soykırıma uğramışlardır. En az yirmi beş otuz yıldan beridir Ruslar Çeçenistan'da Çeçen Müslümanlara karşı linç politikası uygulayarak Müslümanları öldürmektedirler. 11 Eylül'de İkiz Kulelerin vurulmasını bahane eden Amerika, tüm dünya'da Müslümanlara karşı yeni bir Haçlı Savaşı başlatarak Müslüman kıyımına başlamıştır. Kaldı ki, İkiz Kulelerin kimler tarafından yıkıldığı hala tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Bu bahaneden hızını alamayan Hıristiyan Amerika, önce Afganistan'da görevi Ruslardan devralmış, NATO güçlerinden de yardım alarak burasını kan gölüne çevirmiş, Rusya'nın istilası altındaki iken Rambo'larını mücahitlere yardımcı olarak göndermiş, kendi istilasından sonra mücahitleri terörist olarak lanse etmiştir. Bu yetmemiş olacak ki, zalim Saddam'dan Irak'lıları kurtarmaya karar vermiş ve oraya demokrasi getirebilmek için bir milyon insanın ölümüne neden olmuştur. 1940'lı yılardan bu yana Filistin topraklarını İsrail devletine katmak için Filistin'de Yahudiler Müslüman kanı dökmektedirler. Tüm dünyanın gözleri önünde ve adeta Müslüman dünyasındaki insanlarla dalga geçerek. Bunu yaparken teknolojinin geliştirdiği en yeni silahları da kullanmayı da ihmal etmemişlerdir. Birleşmiş milletlere ve uluslar arası var olan anlaşmalara rağmen. Hindistan ta yaşayan Hindular, uzun yıllar Keşmir gibi sorunlu olan yerlerde Müslümanları öldürmeye doyamadılar henüz. Asya'nın güneyinde Arakan denilen bölgede 1930'lu 40'lı yılarda beş milyon nüfusu olan Müslümanların sayısı, Burma'lı Budist'lerin kıyım ve yıldırma politikalarından dolayı iki milyona düşmüştür. Buradan kaçan Müslümanların bir kısmı yaklaşık elli yıldan bu yana Bangladeş'te çok dar bir alanda kurulan kamplarda çok zor şartlar altında aç ve bitap yaşamaktadırlar tüm dünyanın gözleri önünde. Ve asıl önemlisi, Ortadoğu'nun hemen her yerinde Osmanlı'dan parçalanarak oluşturulan ve adına devlet denilen coğrafyalarda oluşturulan yönetimlerce, Müslümanlar yıllarca katledilmekte ve çeşidi belirsiz zulümlere maruz kalmaktadırlar. Dar alanda küçültülmüş coğrafyaları kontrolleri altında tutan ve adına devlet adamı denilen ve Müslüman olduğunu iddia eden kukla yöneticiler coğrafya ile birlikte halkı da kendilerine ait olduğu vehmine kapılarak dikta altında tuttuklarına tüm dünya şahittir. Kuzey Afrika'dan Yemen'e kadar olan bölgelerin insanları aynı kaderin ortak bireyi olarak aynı olumsuz kaderi yaşamaktadırlar. Suriye de bulunan yönetim sahipleri babadan oğla birbirlerine zulüm mirası devretmiş olmalıdırlar ki, yıllardır doyamadılar kan dökmeye. Burada şunu söylemek abartı olmamalıdır diye düşünüyorum: Hıristiyanlar, Yahudiler, Hindular, Budistler ve hatta Müslümanlar (ya da görünümünde olanlar) adeta ortak bir karar alarak tüm Müslümanlara savaş ilan etmiş görüntüsü içerisindedirler. Eğer ki, tüm dünyanın ortak huzuru düşünülüyorsa, herkesler duyarlı olmalıdırlar. Yüz yıldan beri Müslümanlar öldürülürken, aşağılanırken, zulme maruz bırakılırken duyarlılık neden sadece Müslümanlardan beklenir anlamakta zorluk çekiyorum. Bu kadar olumsuzların üstüne, bir resim, bir karikatür, bir film ya da bir yazı ile Müslümanların değerleriyle dalga geçilmesine Müslüman olmanın ötesinde bir insan olarak hiçbir anlam veremiyorum. Yüz yıldan beri her türlü zulme maruz kalmanın ötesinde birde hakaretlere uğrayan insanlardan neden beklenmeli ki duyarlılık? Bizler Müslümanlarız. Kul hakkını çok iyi biliriz. Haksız olarak bir insanın öldürülmesi en çok bizleri kahreder. İnsana bir köpekten bir balinadan çok daha fazla değer veririz. İnsanı aziz biliriz. Bırakın insanı, yalnızca insanı sevmeyi, bir dağın karşısına geçerek “Uhud bizi sever bizde Uhud'u severiz” diyen çevreci bir peygamberin ümmeti olmaktan her zaman gurur duyacağım ve onu aşağılamayı adet edinen insanları da ben yüreğimle ve dilimle kınıyor ve lanetliyorum. Ben tepkimi bu şekilde dile getirebilen bir insanım. Benden onlarca adım önde olan duyarlı insanları da takdir ediyorum bir yanlışlığın giderilmesi adına. Bu arada Allahtan korkuyorum, zulme maruz kalan Müslümanların kendilerine ve değerlerine karşı yapılan aşağılama ve hakaretlere karşı ortaya koydukları tepkilerini eleştirmeye. Buna hakkım da olamaz asla. Ve bu arada kınıyorum, Müslümanların her türlü zulme uğramasını görmezlikten gelipte, en küçük haklı eylemlerinde, Müslümanları eleştiren sözler sarf eden Müslümanları. Ve kınıyorum, bir mavi Marmara baskınını görmezlikten gelipte otoriteye başkaldırmanın hata olduğunu iddia edenleri”¦ Ve kınıyorum, milyonlarca Müslüman öldürülürken susmayı tercih edip, Filistin de dünyanın farklı yerlerinde öldürülen çocukları görmeyipte ”˜İsrail'de öldürülen çocuklar' adına üzülmeyi ve Müslümanların haklı davalarında yaptıkları eylemleri, kınayan Müslümanları”¦ Ey kendisini ressam ve karikatürist zannedenler, Ey kendisini film yapımcısı zanneden meczuplar, Ey bir din ve inancın müntesiplerini aşağılayanlar, Ey tüm dünya insanları, Ey Müslüman olmayanların adına konuşan Müslümanlar: Biraz daha duyarlılık, sorumluluk ve itidal. Hepimiz için. İnsanlık adına”¦