Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Manavgat Temsilcisi Bülent Irmak, kayıt dışılığın, kuralsız, güvencesiz çalışmanın, taşeron ve iş cinayetlerinin merkez üssü haline getirilen bir ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturan işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, tüm ezilenler olarak bu iki dünya arasındaki farkı her gün iliklerine kadar yaşamanın derin üzüntüsü içinde olduklarını söyledi.

Eğitim Sen Manavgat Temsilcisi Irmak, yaptığı açıklamada, insanca, özgürce, kardeşçe yaşam umudunu büyütmek için 1 Mayıs'ta alanlarda olacaklarını belirtti. Irmak, "Çünkü bizim ekmeğimiz her geçen gün küçülüp haklarımız, özgürlüklerimiz sınırlanırken sermaye büyüyor, bir avuç mutlu azınlığın serveti büyüyor. Onların hayali gerçekleştikçe biz kaybediyoruz." dedi.

Irmak, dünyada ve Türkiye’de milyonlarca işçi-emekçinin 2015'e; çalışma ve yaşam şartlarının giderek ağırlaştığı, işsizliğin, güvencesizliğin arttığı koşullarda girdiğini ifade etti. Sermayenin hanesine daha fazla sömürü ve kâr yazan emperyalist-kapitalist sistem, emekçi sınıflar ve ezilen halklar için daha çok yoksulluğa, işsizliğe, açlığa, savaşa ve ölüme neden olduğunu vurgulayan Irmak, emek düşmanı sermaye iktidarları gibi AK Parti'de emeğin hakkını savunanların yan yana gelmesinden ve birlik olmaktan korktuğunu savundu.

Bunun için işçileri-emekçileri sermayeye köle, halkı kendi iktidarına biat eden kul haline getirme hedefinde tüm ‘ustalığını’ göstermeye devam ettiğini ifade eden Irmak; AK Parti'nin, emek düşmanlığını gizlemenin yolunu, kamu emekçisiyle işçiyi, işçiyle işsizi, esnafla çiftçiyi, kadınları, gençleri karşı karşıya getiren politikalarında, anti demokratik baskıcı rejimini sürdürebilmenin yolunu ise aramızdaki, dil, din, etnik kimlik, kültür, mezhep farklılıklarını kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı siyasetinde aradığının altını çizdi. Irmak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oysa biz kamu emekçisi, işçisi, işsizi, kadını, genci, ezilen, yok sayılan, ötekileştirilen, yoksullaştırılan halklar olarak hepimiz iç içe geçmiş ortak sorunlar yaşıyoruz. Demokrasinin, özgürlüğün, adaletin, barışın, kardeşliğin, toplumsal cinsiyet eşitliğinin olmadığı bir ülkede emeğin haklarından söz etmenin mümkün olmadığını her gün yaşayarak öğreniyoruz. Kamu hizmetlerinin ticarileştirilerek tasfiye edilmesinin hedeflendiği bir ülkenin, esnek, güvencesiz, taşeron çalışma ile iş güvencesi başta olmak üzere en temel özlük hakları elinden alınmak istenen, 21. yüzyılın dünyasında devlet tarafından hala kapı kulu olarak görülen kamu emekçileri olarak her zaman olduğu gibi birlik mücadele ve dayanışma günümüz 1 Mayıs’ta da yüreklerin demokrasi, eşitlik, adalet, barış ve kardeşlik için çarptığı emeğin saflarında olacağız. Artık yeter. Grevli gerçek toplu sözleşme hakkımızın, örgütlenme ve siyaset yapma hakkımızın yok sayılmasına artık yeter diyoruz."