Medya üzerindeki baskılar ve bu yöndeki engellemelere karşı basın kuruluşlarını ortak bir tutum almaya çağıran 'özgür basın, özgür toplum için dayanışma çağrısı' toplantısı İstanbul'da yapıldı. Meslek örgütleri öncülüğünde bir araya gelen kuruluş temsilcileri mevcut durumu anlatarak medyada ortak bir tutum sergilenmesi gerektiğini ifade etti. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, "Herkesin bagajında bir şeyler var. O bagaj 'ama diye, fakat diye, ancak diye' başlıyor. Biz bagajlarımızı konuşurken içinde bulunduğumuz arabamızın lastikleri söküldü. Şu an motoru sökülüyor. Yarın bir gün basın diye, medya diye bir şey olmayacak." dedi.

Artan baskılar farklı düşünen medya kuruluşlarını bir araya getirdi

Basın Müzesi'nde yapılan toplantıya medya kuruluşları temsilcileri ile meslek örgütleri ve sendika temsilcileri katıldı. Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Dumanlı, toplantının yapılmasının bile önemli olduğunu belirterek, farklı fikirlerin, ideolojilerin, değişik hayat tarzlarının bir masa etrafında toplanması, temel sorunları görüşebilmesi, tartışabilmesi oradan da olumlu sonuç alabileceği bir yol haritası çıkarabilmesi gerektiğini anlattı.

Basının içinde bulunduğu durumun iyi olmadığının altını çizen Dumanlı, "Şu an basın açısından benim gördüğüm manzara, basının bulunduğu gemi, Türkiye'nin içinde bulunduğu atmosferle ilgili olarak batmak üzeredir. Batan gemide direk boyama diye bir şey olmaz. Büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyayız. İpek Medya Grubu'na adeta malın üzerine çöker gibi çökme hadisesi olmuştur. Daha nasıl çıkacaklar, medya grubunu nasıl susturacaklar kimsenin bilgisi dahilinde değil." dedi.

Hürriyet gazetesine yapılan saldırı nedeniyle, Basın Konseyi Başkanı ve üyeleri ile birlikte geçmiş olsun ziyaretinde bulunduklarını anlatan Dumanlı, "200-250 kişilik bir gruptan bahsediliyor. O grubun artık olan bir grubu da gece Zaman'a gelmişti. Şöyle 3-5 gün geriye gitsek, Ertuğrul Özkök hakkında bir dava açılıyor, ardından benim hakkımda hiç Tayyip Erdoğan'ın adının zikredilmediği 12 Eylül darbesini eleştirdiğim bir konuşmadan, canlı yayınlanan bir konuşmadan dolayı. Eleştiri hakkımız bakidir, hakaret etmediğimizi söylüyoruz onu da inandıramıyoruz. Hakaret ettiysek de 'hakaret ettik' deriz ama öyle bir şey yok. İnsanlar seyretmiyor, dinlemiyor, okumuyor, ısrarla.. Ardından Yavuz Baydar hakkında bir dava açıldı. Bu böyle devam ediyor." ifadesini kullandı.

'ARABANIN MOTORU SÖKÜLÜYOR'

Türk medyasının bir bagaj sorunu yaşadığının altını çizen Dumanlı şöyle devam etti: "Herkesin bagajında bir şeyler var. O bagaj ama diye, fakat diye, ancak diye başlıyor. 'Fakat siz de böyle yapmıştınız, ama siz de böyle yapmıştınız...' Evet doğru, herkesin herkese söyleyeceği çok şey var. Medya olarak bugün, 28 Şubat'ta, 12 Eylül Darbesi'nde vs. Herkesin herkese söyleyeceği çok ciddi eleştiriler var. Ama benim acizane kanaatim ne yapmak lazım sorusuna verdiğim cevap. Bir şu bagaj derdinden kurtulmak lazım. Biz bagajlarımızı konuşurken içinde bulunduğumuz arabamızın lastikleri söküldü. Şu an motoru sökülüyor. Yarın bir gün basın diye, medya diye bir şey olmayacak. Belki dijital medyanın bize sağladığı bir kısım imkanlardan bireysel bazı gayretler, kurumsal bazı gayretler olacak kadar durum vahim bir yere gelmiştir.

Toplantının yapılmasının başlı başına bir mesaj olduğunu ve bu toplantıların derinleştirilmesi ve gerekirse de eteklerindeki taşları dökerek yapılması gerektiğini belirten Dumanlı, önerisini de şu şekilde paylaştı: "Etkin izleme ve raporlama, burayı kurumsal hale getirme, gerekirse bir heyet kurmayı öneriyorum. İçinde gazete yöneticileri, televizyon yöneticilerinin de olabileceği, akademisyenlerden de yardım alınabileceği, mutlaka günü birlik, haftalık, aylık izleme, değerlendirme ve raporlama, bir kaç dilde raporlama şeklinde devam edebilecek bir çalışma yapmalıyız diye düşünüyorum. Bu çalışmaların etkin olabilmesi için siyaset, sivil toplum ve akademisyenlerle de bazı ziyaretler, basın toplantıları da yapılabilir diye düşünüyorum." dedi.

Artan terör olayları ve bu olaylara ilişkin haberlerin verilmesine yönelik düşüncelerine de değinen Dumanlı, "Bu çok ciddi, sıkıntılı bir konu. İnsanların yüreği kan ağlıyor ama bazılarının aldırış etmediğini, siyasetten buradan rant elde etmek için acıların sömürüldüğünü görüyoruz. Bunun önüne geçecek de yine duyarlı medyadır. Değişik düşünceleri, ideolojileri olan ama gazeteciliği önemseyen insanlara çok büyük iş düşüyor." ifadelerini kullandı.

Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Abdülhamit Bilici de 'terzi kendi söküğünü dikemez' söyleminin somut örneğinin medya olduğunun altını çizdi. Medyanın Türkiye ve dünyada pek çok sorunla ilgilenip onların çözümüne katkı sağladığını ancak kendi sorunlarını ele almada yeteri kadar başarılı olunamadığını düşündüğünü kaydeden Bilici, "Biz epey bir zamandır çeşitli baskılarla yüz yüzeyiz. Bazıları baskılarla yeni tanıştığımızı düşünüyor öyle değil. 2012 yılına kadar asker tarafından akreditasyona tabi tutuluyorduk. 2 yıldır da sivil iktidarın benzer yasakları ile karşı karşıyayız. Buna rağmen aynı çizgimizi sürdürüyoruz." dedi.

Medya örgütlerinin güçlü bulunmadığı yönünde bir anlayış olduğunu ancak son dönemde yaşanan olaylara tavırlarını çok duyarlı bulduğunu anlatan Bilici,meslek örgütlerinin merkez medyadaki gazeteciliği, özgürlüğü savunma refleksinden çok daha üstün bir performans gösterdiklerini belirtti.

'MAĞDUR OLAN, GÜÇ SAHİBİ İLE TEKE TEK MÜCADELE ETMEK ZORUNDA KALIYOR'

Türkiye'de demokrasinin tam anlamıyla oturmamasının nedenlerinden birinin, farklı kesimlerin birbirleriyle empati kuramamasından kaynaklandığını belirten Bilici, şöyle devam etti: "Herkes, güç kimin elindeyse onunla teke tek mücadele etmek durumunda kalıyor. Alevi'nin çektiği sıkıntıyı, solcunun çektiği sıkıntıyı, dindarın çektiği sıkıntıyı diğerleri pek bilmiyor. Aslında bir arada yaşıyoruz ama herkesin farklı tarifleri var, farklı kahramanları var. Halbuki demokrasi, medya özgürlüğü gibi ilkelerde ideolojilerimiz ne olursa olsun bir arada olabiliriz. Bence bunu öğrenirsek bu baskılar ülkemiz için kazanca dönüşecek. Bu toplantı ve verilen mesaj bunun bir göstergesi. Bu toplantılarla somut adımlar atılmasını umuyorum. Çünkü özgür medya bir var oluş meselesi ile karşı karşıya. İki sene önce bunu söylediğimiz zaman şöyle bir düşünce vardı. 'Bu cemaat ile iktidar arasında bir kavgadır' Hürriyet'e, Cumhuriyet'e yapılan saldırı ile onlarca gazetecinin gördüğü baskı ile artık bunun böyle olmadığı anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Demokrasi bilinci konusunda bizler de çok şey öğreniyoruz, şahsen ben de çok şey öğreniyorum bu süreçte. Geçmişte yaptığımız hataları da görüyoruz. Ama hepimiz beraber ülkenin gerçek bir demokrasi, gerçek bir hukuk devleti olmamız için el ele vermemiz geriyor. Başka da bir yol yok diye düşünüyorum"