Taraf yazarı Murat Belge, terör örgütü IŞİD’in bombalama eylemlerinde AK Parti’nin bir işbirliği olduğu iddiasını aşırı bulduğunu belirterek, “Ama bu, IŞİD’in bugün geldiği yerde AKP’nin yanlış politikalarının payı yok demek değil. Çünkü öyle bir pay var. “AKP’nin politikaları” denildiğinde de, Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu kadar 'pay sahibi' kimse yok.” değerlendirmesini yaptı.

“Yanlışlar üstüne bina edilmiş bir dış politika programı. Olgu üstüne değil, “olması istenen” üstüne bina edilmiş.” diyen Belge, şunları kaydetti: “Mesnetsiz bir Osmanlı değerlendirmesi; daha da mesnetsiz bir Ortadoğu değerlendirmesi (Ortadoğu toplumları da Osmanlı zamanını hasretle anıyor ve oraya dönmek için aşeriyorlar!). Davos’ta Yahudi’yi azarlayan Tayyip Erdoğan’ı gördükleri andan itibaren “işte bizi kurtaracak adam” diye yerlerinde eşinmeye başladılar. “Arap Baharı” da bundan neşet etti. Dolayısıyla Erdoğan- Davutoğlu ikilisi Suriye’de kargaşalık başlar başlamaz, Alevi komutanların sırtında duran bu rejimin iki günde devrileceğine inandılar (Şam’da namaz, falan). Neyse, çok yazıldı, çok söylendi, uzatmayayım, rejimle mücadele eden herkese de düşünmeden kucak açtılar.”

Son günlerde yapılan polis operasyonlarına değinen Belge, yazısında, “Hâlâ, Tayyip Erdoğan, IŞİD’le birlikte başka örgütlerin adını sayarak, “terör” kavramını yaymaya, genelleştirmeye ve böylece IŞİD’i kamufle etmeye çalışıyor. Polisleri de o çizgiyi izleyerek nicedir bildikleri adreslere gidiyorlar. IŞİD’le AKP kafa kafaya verip “Suruç’ta bomba patlatalım” demediler. Ama o IŞİD militanın gidip o bombayı patlatacağı yolu açık tutmanın vebali onların üstünde.” İfadelerine yer verdi.

Murat Belge’nin “IŞİD ve AKP” başlıklı yazısı şöyle:

“PKK’nın bir süredir durmuş gibi görünen silâhlı çatışmayı yeniden başlattığı görülüyor. Bu, kendinden bekleneni yapmayan hükümete bir uyarı mı, yoksa eski defterin olduğu gibi yeniden açılması mı olduğunu göreceğiz. Gazetede okuduğuma göre PKK hem Suruç’taki, hem de Kobane’deki, çok sayıda insanın hayatına mal olan bombalı eylemlerin AKP- MİT- IŞİD arasında kararlaştırıldığını, planlandığını söylüyor. Çatışmanın gerekçesi bu. Bu iddia bana inandırıcı gelmedi.

Öte yandan bir de Bülent Arınç’a bakıyoruz: Suruç’ta niçin HDP’li yönetici bulunmadığını soruyor! Bu tuhaf sorudan, olayı HDP’nin yapmış olabileceğini ima ettiği anlaşılıyor. Düpedüz absürd bir iddia.
Sorumsuzca söylenmiş, zararlı sözler. Ama Tayyip Erdoğan’ın açtığı ve yılmadan sürdürdüğü “germe” politikası sayesinde olağanlaştı. Bir dayanağı olmayan bu tip suçlamalar, suçlayanın militanına, öbür tarafa yapılacak her şeyin meşru olduğunu anlatıyor. Bu da, elbette, sürekli bir “urun Şahbazlarım” atmosferi yaratıyor.
Dedim ya, IŞİD’in bombalama eylemlerinde AKP’nin bir işbirliği olacağı- olduğu iddiasını aşırı buluyorum. Ama bu, IŞİD’in bugün geldiği yerde AKP’nin yanlış politikalarının payı yok demek değil. Çünkü öyle bir pay var. “AKP’nin politikaları” denildiğinde de, Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu kadar “pay sahibi” kimse yok.

Yanlışlar üstüne bina edilmiş bir dış politika programı. Olgu üstüne değil, “olması istenen” üstüne bina edilmiş. Mesnetsiz bir Osmanlı değerlendirmesi; daha da mesnetsiz bir Ortadoğu değerlendirmesi (Ortadoğu toplumları da Osmanlı zamanını hasretle anıyor ve oraya dönmek için aşeriyorlar!). Davos’ta Yahudi’yi azarlayan Tayyip Erdoğan’ı gördükleri andan itibaren “işte bizi kurtaracak adam” diye yerlerinde eşinmeye başladılar. “Arap Baharı” da bundan neşet etti.
Dolayısıyla Erdoğan- Davutoğlu ikilisi Suriye’de kargaşalık başlar başlamaz, Alevi komutanların sırtında duran bu rejimin iki günde devrileceğine inandılar (Şam’da namaz, falan). Neyse, çok yazıldı, çok söylendi, uzatmayayım, rejimle mücadele eden herkese de düşünmeden kucak açtılar.
Aralarında bazıları biraz “aşırı” olabilir. Olsun, gençlikte olur. Sonuç olarak iyi niyetlidirler. Güçlük çıkarmayalım. Hattâ biraz kayırsak bile olur.
Hem bu IŞİD dediğin adamlar hepsi de oradan buradan gelmiyor. Aralarında “bizim çocuklar” da var. Baksana, yok Bayram namazı, yok bombacıya rahmet dileme.

Hani Tayyip Erdoğan Gezi’de direnenleri uyarıyordu: “evinde tutmakta” güçlük çektiğini söylüyordu. Düzenlediği mitingde de bağırtıyordu, “… gidelim … ezelim” diye. İşte onların arasında bugünün IŞİD sempatizanı ya da militanı olanlar da var. Erdoğan tutmasa, hemen Taksim’e koşup birkaç kelle kesmeye hazır birileri.

Türkiye’de çok söylenir, çünkü söyleme gereği sık sık doğar: “herkes kendi aşırısını kınasın. ‘Benim aşırım’ diye kayırmasın.” Örneğin Kamboçya’da Pol Pot yönetimi gözlük takan adamları idam ediyor, “gözlüklü olduğuna göre aydın olabilir” diye. Kurşundan tasarruf etmek için de kafasına naylon torba geçirip soluksuz bırakmak gibi bir yöntem seçmiş. Bundan haberdar olduğumda, bir solcu olarak, “Yahu, bizim çocuklar da ölçüyü kaçırmışlar, ama gene de Birleşmiş Milletler’de onları savunmalıyım- emperyalistlere karşı” diyeceğim!

Benim için yok öyle şey ama Tayyip Erdoğan için var. Hem de, bu işleri yapanlar, Suriye’de PYD’ye tercih etmemiz gereken alternatif. Kelle keserek, diri diri adam yakarak, kadın taşlayarak var olabilirler.
Buna son veren IŞİD kendisi oldu.
Ama hâlâ, Tayyip Erdoğan, IŞİD’le birlikte başka örgütlerin adını sayarak, “terör” kavramını yaymaya, genelleştirmeye ve böylece IŞİD’i kamufle etmeye çalışıyor. Polisleri de o çizgiyi izleyerek nicedir bildikleri adreslere gidiyorlar.
IŞİD’le AKP kafa kafaya verip “Suruç’ta bomba patlatalım” demediler. Ama o IŞİD militanının gidip o bombayı patlatacağı yolu açık tutmanın vebali onların üstünde.”