7 Haziran’da gerçekleşen seçimde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem şahsının hem de önerdiği başkanlık sistemi modelinin oylandığını belirten Prof. Ersin Kalaycıoğlu, “Seçimi, kendi cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sistemi önerisine dair bir plebisite (halk oylaması) dönüştürdü ve her ikisini de kaybetti” diye konuştu.

Samanyolu Haber TV’de yayınlanan ve moderatörlüğünü Zaman yazarı Abdülhamit Bilici’nin yaptığı ‘Demokrasi Nöbeti’ programında Sabancı Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ersin Kalaycıoğlu, Yeni Asya Gazetesi Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz ve Meydan Gazetesi Ankara Temsilcisi Ömer Şahin’i gündemdeki konuları ele aldılar.

Başkanlık sistemi tartışmaları açısından 7 Haziran seçimini değerlendiren Prof. Kalaycıoğlu, “Bu kadar yanlış olan bir şeyi halka satmaya kalkmak ve halkı ikna etmek eğer mümkün olsaydı Türkiye bir felaket yaşayacaktı. Bu defter tamamen kapandı mı bilmiyorum. Bundan emin değilim.” dedi. Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, “Bu seçim, başkanlık sistemi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı için bir tür güven oylaması mı oldu?" şeklindeki soruya şöyle cevap verdi: “Böyle yorumlayanlar var. Mesela Dengir Mir Mehmet Fırat gayet açık söyledi. “Bu bir plebisittir. Plebisiti kaybetmiştir, istifa etmesi gerekir” dedi. Ben de Erdoğan’ın, seçime plebisit havası verdiğini ve böyle bir rizikoyu alarak kaybettiğini düşünenlerdenim. Dolayısıyla bunun uzun dönemde etkisini göreceğiz ama halkın alaturka başkanlık sistemine hayır dediğini gördük. Amerika’daki başkanlık değil önerilen, alaturka. Yani Türk tipi. Önerilen model, demokrasiyle bağdaşık değil. Bazı iddialarda bulundular. Mesela, ‘başkanlık olursa hızlı gelişeceğiz’ dediler. Global Strateji diye bir kuruluşun raporu yayınlandı. Hem kalkınma hem demokrasiyle ilgili bütün temel indeksleri alıyorlar. Bunların hiç birinde başkanlıkla yönetilen rejimler üst sıralarda değil. Bir tek ABD ilk 10’a giriyor. O da 7., 8. sıradan. En alttakilerin hepsi başkanlık. Yani bu önerilerin tamamı yanlış. Bu kadar yanlış olan bir şeyi halka satmaya kalkmak ve halkı ikna etmek eğer mümkün olsaydı bir felaket yaşayacaktı Türkiye.”

KALAYCIOĞLU: CAMİYE SİYASET GİRMEMELİ

Programda, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden Risale-i Nurların devlet tekeline alınması, Diyanet’in Samanyolu TV’ye ramazan programı için cami vermemesi gibi antidemotratik gelişmeler de ele alındı. Diyanet’in siyasete karışmasını eleştiren Prof. Kalaycıoğlu, “Caminin olabildiğince siyasetin dışında olması gerekir. Temelde bu ilahi bir alan. O şekilde kalmasının son derece yararlı olduğunu biliyoruz. Aksi halde en olmadık şekillerde kullanılmaya çalışılıyor. İşte seçim sırasında tamamlanmamış bir Kürtçe Kur’an meali seçim propagandası yapılmaya kalkıldı. Bunlar demokrasilerde geçer akçe olmayan unsurlar. Sadece Diyanet için değil bütün kurumlar için çoğulcu bir yapının temel unsurlarını geliştirmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.

KAZIM GÜLEÇYÜZ: DİYANET ÖZERK OLMALI

Benzer sorunların önüne geçilmesi için Diyanet’in gerçekten özerk olması gerektiğini dile getiren Yeni Asya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Kasım Güleçyüz ise şöyle konuştu: “Diyanet’in, din hizmetleri veren bir kurum olarak siyasetten, siyasi müdahalelerden, devlet müdahalelerinden azade, özerk bir konumda hizmetini vermesi lazım. Aksi halde Diyanet’e yaptırılan şeyler her zaman değişik şekillerde tekrarlanacaktır. Türkiye’nin bu alanda da normalleşebilmesi için ve din hizmetlerini sivil zeminde özerk bir yapıyla sürdürebilmesi için o alanda da çok sağlam bir reforma ihtiyaç var. Risale-i Nurlara Diyanet üzerinden getirilmek istenen devlet tekeli, Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Şimdi bu demokrasi ve hukuk dışı uygulamanın tamamen sona ermesi için karar verme sırası Danıştay’da.”