Aydın’ın Germencik ilçesi Ortaklar Mahallesi’nde oturan 78 yaşındaki Fahri Gültekin, 12 yaşından beri kundura tamirciliği yapıyor. Ayakkabı imalatının makineleşmesinden sonra tamirciliğin bitme noktasına geldiğini belirten Gültekin, çırak yetişmemesinin üzüntüsünü yaşıyor. İşe başladığından beri, 66 yıldır geçimini ayakkabı ve körüklü çizmeler yaparak ve tamir ederek sağlayan Fahri Usta, emekli olmasına rağmen işine devam ediyor.

Eskiden meslek öğrenmenin ayrı bir yeri olduğunu, “altın bilezik” olarak değerlendirildiğini, şimdi ise çırak yetiştirmenin mümkün olmadığını belirten Fahri Gültekin, “Bizden sonra bu işi yapacak yok. Biz meslek öğrenmek için başladık. Şimdi çırak arıyoruz, gelen yok. Olsa da hemen, 'Haftalık ne vereceksin?' diyorlar. İş öğrenmeden, alacakları parayı soruyorlar. Ben bu işe başladığımda, haftalık 10 kuruş veriyordu ustam. Dokuz yıl çıraklık yaptım. Şimdi her şey para. Emekli oldum ama mesleğime devam ediyorum. Az da olsa iş yapıyoruz.” dedi.

Günümüzde tamir ettirmek, yamamak yerine yenisinin alındığını vurgulayan 66 yıllık kunduracı, malın ve paranın kıymetinin kalmadığını söyledi. Eskiyen ayakkabıların çöpe atıldığını belirten Gültekin, “Eskiden ayakkabılar kaliteli, sağlam ve sağlıklıydı. Köselesi o kadar sağlamdı ki işlemek için akşamdan ıslamak zorunda kalırdık. Şimdi her şey suni ve sağlıksız. Zaten yırtıldı mı dikilmiyor da. Eskiden ayakkabıları diker, çivi çakar ve altlarını sağlamlaştırırdık. İnsanlar yıllarca sağlıklı olarak giyerlerdi. Şimdi yırtıldı mı atıyorlar. Ayakkabısını tamire getiren çok az.” şeklinde konuştu.

Ayakkabı tamirciliğini, sağlığı elverdiği müddetçe yapacağını belirten Fahri Usta, şunları anlattı: “Günümüzde fabrikalarda ayakkabı üretiliyor. Eskiden el emeğiyle yapılan ayakkabılar daha dayanıklıydı. Eskiden bir dükkanda beş altı tane çırak çalışırdı, şimdi çırak bulamıyoruz. 12 yaşında okulu bitirdim, çıraklığa girdim. Babam bizi okutmadı. O zaman okumak zordu. Altı nüfustuk, babam okutamıyordu. Beni çıraklığa verdi. 12 yaşından beri bu işi yapıyorum. Dokuz sene çıraklık yaptım; bedava, 10 kuruşa. Ondan sonra kalfa oldum. Kalfalıkta ustamla anlaşamadım, 19 yaşında dükkan açtım. Bir sene çalıştım, ondan sonra askere gittim. Askerden geldim, yine devam ettim. O zaman yeni iş yaptım. Ayakkabı, kadın ayakkabısı, erkek çizme, körüklü çizmeler yapardım. Şimdi emekliyim, tamirat yapıyorum. Eskiden ayakkabıcı çoktu, şimdi azaldı, fabrikasyon oldu. 10 liraya pabuç satıyorlar, biz 15 liraya tamir ediyoruz. Pençe yapıyoruz. Buyur, işin içinden çık. Ne diyeyim şimdi? Fabrikasyon iş, bir hafta dayanıyor. Alıyor adam 40 lira, 50 lira, 60 liraya bir ayakkabıyı, bir hafta sonra getiriyor. Komple getiriyor, yapıştırıyoruz, dikiyoruz. Eskiden tamir için çivi kullanırdık. Kamalar çakardık topukların altına, papuçların altına. Nallar çakardık eskimesin diye. Şimdi onlar yok. Şimdi yapıştırıp fabrikasyon işi veriyorlar, satıyorlar. Eski ayakkabılar dayanaklı olmaz mı? Elle dikerdik içeriden, dışarıdan. Eskiden hakiki kösele kullanırdık, bıçaklar kesmezdi. Akşamdan ıslardık köseleyi, sabaha kadar dururdu. Testereyle keserdik. Şimdi kösele diye bir şey yok. Lastik, naylon, hepsi bu. Ayakkabıların içlerine hakiki taban astarları koymuyorlar, plastikten, naylondan astar koyuyorlar. Bunlar sağlığa zararlı. Eskiden hakiki kösele sıcak tutardı, ayaklar rahat ederdi. Ben zaten emekliyim. Mekan kendimin olduğu için bıraktım mı rahatsız olurum, korkumdan bırakmıyorum. Sonra memleketimizde bir tek ben varım.”