Ortadoğu gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Müftüoğlu, tutuklu polisler ile Hidayet Karaca hakkında verilen tahliye kararının uygulanmamasını “Hukuk, hukuka karşı direniyor.” olarak yorumladı. Müftüoğlu, "Bir mahkemenin verdiği kararı başka bir mahkemenin tanımaması skandaldır." dedi.

Ortadoğu gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve aynı zamanda MHP İstanbul milletvekili adayı olan Mehmet Müftüoğlu, yolsuzluk ve terör operasyonlarını gerçekleştiren polisler ile Samanyolu Medya Grup Başkanı Hidayet Karaca hakkında verilen tahliye kararının uygulanmamasını eleştirdi. Türkiye’de 17-25 Aralık’tan sonra bir hukuk skandalı yaşandığını belirten Müftüoğlu, “Türkiye’de hukuk sisteminin çökertilmek istendiği, tamamen AKP hükümetinin isteği ve talimatı doğrultusunda yargı ve hukuk sisteminin şekillendirilmek istendiğini birebir gözlemliyoruz ve yaşıyoruz.” dedi.

Bir mahkemenin verdiği tahliye kararını bir başka mahkemenin tanımamasını skandal olarak ifade eden Müftüoğlu, “Mahkeme, mahkemenin kararını tanımıyor. Bu şu anlama geliyor ki artık hukuk hukuka karşı direniyor, hukuk ortada yok. Hukuk aynı zamanda çatışmanın alanı haline getirildi ki bunu kabul etmek mümkün değil. Bu sadece bir kişi ya da kişiler tarafından ele alınan bir yargılama değil, Türkiye Cumhuriyeti devletini ilgilendiren bir hukuk skandalı olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu.

'TALİMATLA YAPILAN MÜDAHALE OLDUĞUNU ÇOK RAHATLIKLA GÖREBİLİYORUZ'

Cumhuriyet tarihinde, hukuk sisteminde hiçbir yerde görülmemiş durumla karşı karşıya kalındığını anlatan Müftüoğlu şöyle konuştu: “Kaldı ki mahkemenin verdiği kararı, savcılığın bu kararı tanımıyoruz şeklindeki açıklamasını hiçbir şekilde izah edemeyiz. Ama maalesef bu, bir talimatla yapılan müdahale olduğunu çok rahatlıkla görebiliyoruz. Her ne kadar dün sayın Başbakan Davutoğlu ‘hukuka ve yargıya müdahale ediliyor ‘ şeklinde bir açıklamayla ortaya çıksa da kimin müdahale ettiğini çok net olarak ortaya koydular ki siyasi bir müdahaleyle, siyasi bir davayla maalesef Türkiye Cumhuriyeti karşı karşıya kaldı. Eğer mahkeme bu kararı veriyorsa savcılık ön tahkikatı yapıp suçlu olup olmadığı noktasında davayı açar. Davayı gören mahkemedir. Mahkeme kararını vermiştir, hatta bilirkişiye gitmiştir, bu incelemeler yazışmalar yapılmıştır, rapor çıkarılmıştır. Bunun üzerinden verilen bir kararın ardından savcılık bekledikten sonra biz bu mahkemeyi tanımıyoruz, bu yargılamayı tanımıyoruz şeklindeki çıkışı tam anlamıyla siyasi bir yaklaşım olarak değerlendirmek lazım ki bunun zaten ötesi yok. Mahkeme kararının uygulanmaması hukuk skandalıdır. Çünkü bunun üst mercii var, itiraz varsa mahkeme kararı görüldükten sonra buna itiraz edilir ve gereği yapılır. Böyle bir şey de yok. Şu ana kadar tahliye kararı verilmesine rağmen neden tahliye edilmiyorlar. Peki, o zaman ortaya bir hukuksuzluk bir garabet çıkmıyor mu? Dolayısıyla burada izah edilemeyecek şekilde bir siyasi baskı daha doğrusu iktidarın baskısı var. Aynı zamanda Pensilvanya’dan talimat aldılar diyerek bir yargı mensubunu ya da bir mahkemeyi bu şekilde karalamanın, zan altında bırakmak hiç kimsenin hakkı olmasa gerek diye düşünüyorum. Bunu bir Başbakanın söylemesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne hale getirildiğini nasıl bir yapıyla karşı karşıya olduğunun göstergesidir.”

'YARGININ ÖNÜNE ÇIKMAMAK İÇİN 17-25 ARALIK’I ORTAYA ÇIKARANLARI YARGININ ÖNÜNE ÇIKARDILAR'

Müftüoğlu, yolsuzluk operasyonlarına atıfta bulunarak şunları kaydetti: “Peki, 17-25 Aralık’ta Türkiye’de ne oldu? Yolsuzluk ve hırsızlık ortaya çıkmadı mı, çıktı. Peki, yargının önüne çıktılar mı, hayır çıkmadılar. Yargının önüne çıkmamak için 17-25 Aralık’ı ortaya çıkaranları yargının önüne çıkardılar. Türkiye’deki hukuk sistemi maalesef bu noktaya getirildi. 7 Haziran’da sandığa gidildiğinde bütün bu gerçekler ortada dururken yine de AKP hükümeti sadece ömrünü devam ettirmek için milletten, devletten çaldığı ve çırptığıyla birlikte yine sandıktan çıkmak için çalmaya devam ederse Türkiye’de kaos ve kargaşanın en büyüğü yaşanacak diye düşünüyorum. Buradan hepimiz zarar görürüz, sadece bir kaçımız değil. Onun için ne olursa olsun hukuk çerçevesi içinde yargıyı siyasallaştırmaktan uzak tutmak zorundayız.”