Canik Başarı Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Sardoğan, sınav bombardımanı altındaki gençlerin yaşadığı psikolojik baskılara dair açıklamalarda bulundu.

Sınav kaygısının esasında uyum sağlama kaygısından kaynaklandığını söyleyen Sardoğan, “Sınav kaygısını tanımlamadan önce kaygıyı tanımlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Kaygı, korkuya benzer bir duygudur ve çok hafif bir tedirginlik veya gerginlik duygusundan panik düzeyine varan değişik yoğunluklarda yaşanabilmektedir. Sınav kaygısı ise aslında daha da yaygınlaşan kaygının sınav ile özdeşleştirilmesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Kaygının nedenlerini psikolojideki kuramlar çerçevesinde incelediğimizde ise aslında yaşama uyum sağlarken ortaya çıkan ve bazen uyum için bazen de savunmaya yönelik kullandığımız defans mekanizmalarının etkililiğine ulaşırız. Fakat aslında olaya analitik olarak baktığımızda eğitimin temel konuları içerisinde var olan yetenek-başarı karşılaştırmaları ve ideal gerçek benlik arasındaki mesafenin ne olduğu, bizim kaygımızın normal- anormal boyutunda yaşamamızı sağlamaktadır.” diye konuştu.

Öğrencilerin, ideallerle öz benlikleri arasında sıkıştığını da belirten Sardoğan, “Sınav kaygısını ortadan kaldırmaya yönelik tıbbi davranışsal kökenli bir çok yöntem ortaya konabilir. Fakat bütün bunların yanında en temel olarak bireyin yaşam içerisinde kendini algılama biçiminin ve bu algılayışı paralelinde kendisini doğru tanıyıp, kendini kabul düzeyinin önemli olduğunu düşünmekteyim. Bugün görebildiğim kadarıyla bir çok öğrenci gerçek benliği ve ideal benliği arasındaki uçurumu kapatamamaktadır. Böyle bir öğrencinin kaygıyı kararında yaşamasını bekleyemezsiniz.

Üst yapı süper ego baskısı (Aile, arkadaş ve diğer çevresel faktörler olabilir.) Toptancı yaklaşımlar, ortak geliştirilen farkındalıklar bireyi kendini tanımaktan ve yeteneği ölçüsünde başarıya ulaşma çabasından alıkoyabilmektedir. Tabi ki bu görüş ve bu görüşe bağlı çözüm yolları bir anda kişiye faydalı olamayabilir. Bireyin öncelikle yaşama dair görüşleri ve bir yaşam felsefesinin oluşması ve bireyin kendisiyle yüzleşebilmesi sorunu temelden halledebilecektir. Fakat bugün ortaya konan eğitim politikaları ile bu problemi halledebilmek pek mümkün görülmemektedir.

Sınav kaygısı başlığı altında verdiğim tüm konferans ve eğitimlerde bunu net olarak anlatmaya çalışmaktayım. Aldığım geri bildirimler genelde kaygı konusunda palyatif bir takım yaklaşımların uygulandığı yönündedir. Unutmayalım ki bardağı taşıran son damla değil ilk damladır. Sorunu ilk damladan itibaren ele almazsanız bardağın taşma olasılığı çok fazladır.” dedi.