Yargı sürecinde ortaya çıkan hususlara dayanarak özel,ikle suikast diyorum. Ölümünün üçüncü yıl dönümünde memleketimizin çeşitli bölgelerinde sevenleri tarafından anma programları ile tekrar hatırlandı ve dualarla yad edildi. Bu maksatla ilimizde 23 mart Perşembe günü Bahçelievler Camiinde bir mevlit okutuldu. 25 Mart Pazar günü de Mehmet Akif Ersoy Kültür merkezinde bir anma programı düzenlenmişti. Programa ilgi hayli çoktu. Salon genel başkanı olduğu partiye oy verenlerin yanı sıra, oy vermese bile şahsiyeti ve izlediği politik çizgiden dolayı onu seven insanlarımız tarafından doldurulmuştu. Naaşının arandığı ve sonraki günlerde herkesin hafızasına kazınan ÜŞÜYORUM şiiri bir klip eşliğinde kendi sesinden salonda çınlıyordu. Okunan kuran ve yapılan konuşmalarda hep duygu yoğunluğu yaşandı. Hayatından kesitlerin sunulduğu slayt gösterisinde gülümseyen yüzü, ata binme sevgisi, çocuklara olan düşkünlüğü, Yaşlı insanlarla diyaloğu ön planda idi. Ama beni en çok etkileyen kare annesiyle birlikte gittiği Hac'da çekilmiş olan Anne oğul fotoğrafıydı. Çünkü rahmetli Mehmet Tosun Hocamı ölmeden iki üç ay öncesinde ziyarete gittiğimizde hasta yattığı divanının arkasındaki Muhsin bey'le birlikte Hacda çektirmiş oldukları ihramlı fotoğraf asılıydı. Mevzu olunca çok duygulanmıştı o zaman. Muhsin Bey'in annesine Hac süresince çok güzel hizmet etmiş olduğuna şahit olduğunu gıpta ile anlatmıştı. Yapılan konuşmalarda özetle; ihtilal döneminde Mamak zindanlarında gücü ellerinde bulunduran vicdani yönden tüm toplum kesimlerince sorgulanan yönetimin bin bir işkence ve zulümlerine uğramış olmasına rağmen devletine küsmeyen, devlete ve millete olan sevgisinden eksilme olmadan ömrünün sonuna kadar da devletine ve milletine hizmet için koşturmuş olduğu anlatıldı. Programın yapıldığı salona adı verilen rahmetli Mehmet Akif gibi dik duran, dürüstlüğü hayatta iken kendisini sevmeyenler tarafından bile teslim edilen rahmetli Muhsin Bey'in, sözlerini nerede olursa olsun eğip bükmeden dosdoğru söylemesi gibi nice güzel hasletleri dile getirildi. Avukatı ve dava arkadaşı olan Kemal Yavuz Bey de, yargılama süreci ile ilgili açıklamalarda bulundu. Konuşmasından “aslında failler belli ama yargılama süreci bir türlü sonuçlanıp açıklanamıyor” demek istiyor gibi anladım. Davada gizlilik kararı olduğu için de fazla detaya giremiyordu tabii. Allah(c.c) kimseyi aklı yetip eli yetmeyen durumuna düşürmesin. Devletin içine çöreklenmiş ve devleti sömüren odakların halâ ne kadar etkili olduğu bir defa daha anlaşılıyor. Ahh çaresizlik!.. Son konuşmacı hepimizin yakından tanıdığı mütevazi insan Ali Yurtgezen Bey de özetle ve özellikle; iyi bir mü'min olan Muhsin Bey anlatılırken her sevilen Allah(c.c) dostu gibi mübalağaya varan aşırı anlamlar yüklenmemesi gerektiğini söyledi. Yakinen tanıdığı bu güzide insanın Allah'ın(c.c) sevgili bir kulu olduğu ve O'nun rızasına nail olmak için ömrünü harcadığını da belirtti. Rahmetli Necip Fazıl adını şu an hatırlayamadığım bir kitabında özetle “Şeyhini o kadar çok seveceksin ama bu sevgi, Peygamber(s.a.v) sevgisinden çok olmayacak. Aynı şekilde Peygamberimizi(s.a.v) o kadar çok seveceksin ki bu sevgi Allah(c.c) sevgisinden çok olmayacak. Hiç unutmuyorum Muhsin Bey, 1996-97 yıllarında Maraş'a gelmişti. O zaman gönüllü kuruluş temsilcilerinden oluşan az sayıdaki katılımcının bulunduğu çok güzel bir sohbet ortamında yüz yüze görüşülmüştü. Yer minderine herkes gibi o da bağdaş kurmuş ve bir tevazu örneği göstererek orada bulunan herkes ile tek tek ilgilenmişti. Ayrılırken önce kendisi salon kapısına gelip herkesin elini sıkarak vedalaşmıştı. Ben tokalaşırken kendisine çok teşekkür ettiğimde gülümseyen yüz ifadesinde niçin demek istediğini hissettim ve “bu zamana kadar söz ve davranışlarınızdan dolayı yutkunmadım.” diyerek teşekkürümün sebebini açıkladım. Kendisi de bana teşekkür etmişti gülen gözleri ile. O günlerde seçim falan olmadığını ve mutat bir ziyaret olduğunu belirtmem gerekir. Rahmetli, dini cemaatler ve sivil toplum kuruluşları ile toplumun manevi dinamikleri dediği kanaat önderleriyle sürekli diyalog içinde olduğunu biliyorduk. Diyalog denilince rahmetli Muhsin Bey'in akla gelen bazı temaslarından bahsetmeden geçemeyeceğim. Bunlardan birincisi 2005 yılında Hatemilerin de bulunduğu Fener Rum Patriği ile bir buluşma yemeğinde sarf ettiği “Ön yargılar, at gözlükleri atılmalı. Aynı zihniyetten ben de çok işkence gördüm. Yanlış tarihi birikim insanları bu hale getiriyor. Ama tanışınca bunlar düzelebilir. Geçmişteki hataların tekrarını önlemeliyiz.” sözleri beni çok etkilemişti. İkincisi de eğer ömrü vefa etmiş olsaydı; aralarında Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler olmak üzere Eser Karakaş, Oral Çalışlar, Fehmi Koru, Murat Belge, Ali Bayramoğlu, Rıza Türmen, Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Elçin Macar, Nazlı Ilıcak, Engin Noyan, Ali Bulaç ve Fuat Keyman gibi toplumun farklı kesimlerinin yakından takip ettiği gazeteci-yazarlarla İzmir Selçuk'ta o yılın Mayıs ayının üçüncü haftasında bir araya gelmeyi planladığını ve bu buluşma için ilgilerle görüşmelerin yapıldığını adı geçen insanların o günlerdeki açıklamalarından öğreniyoruz. Üçüncüsü ise; Hrant Dink'in öldürüldüğü günlerde olayın faillerinden bazılarının kendisi ile aynı karede bulunduğu fotoğraflar piyasaya sürülmüştü görevli medya organlarınca. Kendisiyle bu konuyu görüşen gazeteci Şamil Tayyar'a “Bizim tarlayı önceden sürmüşler”¦ Kontrolü daha da artıracağım “ diyerek partiye olan sızmalardan çok rahatsız olduğunu belirtmişti. Hatta, Hrant Dink öldüğünde yazmış olduğu şiirinde: ”¦”¦”¦ Kan sızıyor Fırat'ın delinmiş tabanından toprağıma Bağrımdaki bütün Mehmetler ağlıyor. ”¦”¦”¦ Diyerek aynı düşünce ve dine sahip olmasa bile bu toprağın çocuğuna olan duygularını dışa vurmuştu. Dördüncüsünde ise kendisini adeta sorgulayan gazeteci Balçiçek Pamir'e “Hep aynı tavır”¦ Türk aydınları nedense bizim geçmişle hesaplaşmamıza, zamanı gelince bundan pişmanım dememize bile izin vermiyorlar. Ama o gün de gelecek.” Diyerek geleceğe dair ümitlerini dile getirmişti. Evet, rahmetli Muhsin Başkan'ın ölümünde mahalli seçim faaliyetleri bütün hızıyla devam ediyordu. Ama bu elim olaydan sonra bütün partiler büyük mitinglerini iptal edip hepsi olaya odaklanmışlardı. İşte o zaman Türkiye Cumhuriyetinin bir ferdi olarak bu güzel hasletin sahibi milletimle bir daha gurur duydum. Değil ortak paydaları olanlar, belki de karşılaşsalar kerhen selamlaşacak olan parti lider ve mensupları bile üzüntülerini dile getirip cenazede saf tuttular. Farklı mezhep, meşrep, siyasi ve felsefi görüşlerimizin bizim zenginliğimiz olduğuna bir daha inanmıştım o günlerde. Ama memleketi olan Sivas'ın yaptığı güzelliği, fedakârlığı ve sahiplenmeyi; en son miting yaptığı Çağlayancerit'ten de beklemiştim. Neyse”¦ Son olarak rahmetli Muhsin Bey'i kuru bir particilik taassubu ile değil, dürüst ve ilkeli bir dava adamı olarak sevdim ve seveceğimi belirtmek istiyorum. Bütün geçmişlerimiz/geçmişlerinizle birlikte kendisine rahmetler diliyorum. Yüce Allah'ın(c.c) cümlemizi, saf ve temiz olarak dünyaya gelmemizi sağladığı gibi huzuruna da yine aynı şekilde saf ve günahsız olarak almasını diliyorum. Selam ve dua ile”¦