Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır son operasyonlar sonrası Gülen'in suskunluğunun barış havası getirip getirmeyeceğini sorguladı. Çakır sulh oluşursa kafalardaki iki soruyu sordu. İşte o yazı...

Bütün bu yaşananlardan hareketle, daha önceki iki hasar tespit raporunda çıkardığımız hükümetin ağır yaralı, buna karşılık Cemaat'in sapasağlam ayakta olduğu sonucunu tekrarlamamız gerekebilir.

Lakin Cuma günü akşam saatlerinden itibaren (görüldüğü gibi artık grafik saatlere göre bile oynayabiliyor) savaştan çok, barış, tarafların tercih ettiği sözcükle “sulh” atmosferi hakim olmaya başladı; üstelik bunda Cemaat'in geri adım attığı/atmaya hazır olduğu iddiaları belirleyici oldu.

Sulh beklenitsine esas olarak Zaman yazarı Hüseyin Gülerce'nin attığı birkaç tweet'in yol açtığı ortada. Hatta kendisinin arabuluculuk yapmak için Ankara'ya gittiği bile ileri sürüldü ki Gülerce bunu redddetti. 

Bana göre Fethullah Gülen'in, Başbakan'ın “İnlerine kadar gideceğiz, didik didik edeceğiz” çıkışına “Kimin ”˜in'de olduğunu Allah görüyor” diye cevap verdiği “Birlik, Dirlik ve Beraberliğin Yolu” başlığıyla sunulan konuşmasından, yani 22 Aralık'tan sonra sesinin çıkmaması daha önemli.

Bu suskunluk “geri adım”, oradan hareketle “sulh arayışı” anlamına gelir mi, emin değilim. Fakat daha önceki raporda belirttiğimiz şu üç noktanın, yani Cemaat'in“siyasetüstü” olma iddiasının hiçbir anlamının kalmaması; sürekli konuşan, Başbakan'la polemiğe giren Gülen'in bir din adamından çok siyasetçi profili çizmeye başlaması ve Gülen'in 20 Aralık'ta yaptığı “Yolsuzluk” başlıklı konuşmanın, onun ve Cemaat'in imajında ciddi yaralar açması, Gülen ve Cemaat'i yeni bir strateji arayışına ittiği, en azından varolan stratejiyi gözden geçirmeye sevk ettiği anlaşılıyor.

Misillemenin ön işaretleri

Bu arada Cuma ve Cumartesi günü Sabah Gazetesi'nin manşetinden verilen “Cemaat'in Emniyet imamı Osman Hilmi Özdil” haberlerini de önemsemek, o hep beklenen, hükümetin Gülen cemaatinin devlet içindeki yapılanmasını tespit, teşhir ve tasfiye sürecinin startı olarak görmek yanıltıcı olmaz. Bu ismi Hanefi Avcı 2010 Ağustos ayında çıkan kitabında yazmış, ama Özdil'e hiçbir şey olmazken Avcı kendisini cezaevinde bulmuştu. Üç yıl sonra aynı kişi hakkında elde edildiği ileri sürülen çok özel bilgilerin medya üzerinden kamuoyuna sunulması, devletin misilleme için kamuoyu oluşturmak istemesi şeklinde yorumlanabilir.

Diyelim ki sulh oldu

Belki de “sulh” havalarının esmesinde bu yayınların da etkisi olmuştur. Her ne olursa olsun, şu soruları sormak şart:

1) Cemaat ile hükümet arasında sulh tesis edilirse yolsuzluk soruşturma dosyaları ne olacak?

2) Sulh tesis edildi diye hükümet, altını çizerek vurguladığı “devlet içindeki devlet” yapılanmalarını tasfiye hedefinden vaz mı geçecek?

Üçüncü hasar tespit raporunu şöyle bitirmek mümkün: Savaşı sonlandıracak bir sulh, hatta tansiyonu bir ölçüde düşürecek bir ateşkes çatışan her iki tarafın da lehine gözüküyor, ancak o kadar kısa sürede o kadar şiddetli bir savaş yaşandı ve bu arada her iki taraf hakkında bilinmeyen o kadar çok şey öğrenildi ki istense de bunu durdurmak ve sulh halini kalıcı kılmaz çok zor gözüküyor. Yine de imkansız diyemeyiz.