Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, "Bu ülkede iki yıldan beri kasetler konuşulur, kaset meseleleri üzerinden rantlar elde edilir. Sadece şunu soralım kaset meselesi yüzünden CHP mağdurdur, MHP mağdurdur, hizmet mağdurdur, belli kişiler mağdurdur. Kaset olayında mağdur olmayan tek yer var AKP." dedi.

Samanyolu Haber'de Gündem Özel programında Şemsettin Efe'nin sorularını cevaplayan Yeşil, son dönemde hükümete yakın medya kuruluşlarında kendisi hakkında ortaya atılan iftiralara cevap verdi.

Yakın tarihimizde bu denli kutuplaşmanın yaşanmadığını anlatan Gazeteciler Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil, "Hatırlayın her bir yalan atılıyor. O yalan boş çıkıyor fos çıkıyor. Fakat her gün o yalanı tekrar ediyorlar. Sürekli neden? Her gün onların diyeceklerine inanmaya hazır bir taban var. Ve o tabanlarını koruma altına alma, o tabanlarını ki kendilerini iktidara taşıyacak miktardaki tabandır bu. Fakat bunun karşısında kaybeden nedir? Biz iktidarda olalım Türkiye’nin neleri kaybettiği meselesi hiç önemli değil. Yakın tarihimis itibariyle söyleyelim. Toplumsal tabanımızda bu denli yaşanmamış bir kutuplaşma, ötekileştirme, düşmanlaştırma ve belli zümreleri şeytanlaştırma örneği yakın tarihimizde yaşanmamıştır. Üzülerek söyleyelim." dedi.

'KASET MESELESİ TEK BİR ZÜMRENİN İŞİNE YARIYOR'

'Gündeme getirile 'kaset' tek bir zümrenin işine yarıyor' diyen Yeşil şunları söyledi; "Bu ülkede iki yıldan beri kasetler konuşulur, kaset meseleleri üzerinden rantlar elde edilir. Sadece şunu soralım kaset meselesi yüzünden CHP mağdurdur, MHP mağdurdur, hizmet mağdurdur, belli kişiler mağdurdur. Kaset olayında mağdur olmayan tek yer var AKP. Kaset meselesini en çok kullanıp, seçim meydanlarında kalkıpta onun da kaseti var bunun da kaseti var diyen arkasından ne özeli genel genel diyerek seçime malzeme yapan hafif bir muhalefet sesi çıktığı zaman da onun da kaseti var onun için öyle konuşuyor ithamıyla, tehtidiyle susturulan insanlara bakıldığı zaman bu kaset bir tek zümrenin işine yarıyor. Kasetlerin içeriğini bilenler kasetlerin nerede çekildiğini de bilir. Dolayısıyla MHP'nin yakın zamanda etrafında 8-10 tane insan gitti. Güçlü olmayan bir MHP, güçlü olmayan bir CHP, genelde güçlü olmayan bir muhalefet çok şey ifade ediyor. Tek parti kalmanıza ve rakiplerin zayıflığı da sürekli bir iktidar alternatifinin güçlü olarak sizin yanınızda olmasını temin eder. Kasetten dolayı bu kadar mağdur olmuş bir hizmetin kaset üzerindeki iftiralarıyla ilgili ortaya konulmuş bir tek delilleri yok. Ama izleri takip ettiğinizde bu kaset adresinin nereye kadar çıkacağını rahatlıklar takip edildiğini de ortaya çıkacaktır." ifadelerini kullandı.

'KASET YOK DİYORUM İSPATLA DİYORLAR'

GYV Başkanı Yeşil şunları söyledi; "Sıkıntıya gelince Cumhurbaşkanı Erdoğan beraatı zimmet asıldır diye bir kavram kullanır. Yani kişilerin masumiyeti haklarındaki delillerle ispatlanıncaya kadar devam eder. Kişinin suçsuzluğu asıldır delil varsa suçlarsınız. Türkiye'de mekanizma nasıl çalışıyor biliyor musunuz? Birisi diyor ki ekrandan “Bir kadına yakışmayacak görüntüler var diyor?” bir kasetten bahsediyor. Arkasından yutamayacağı bir lokma olduğunu anlayınca viraj alıyor bunu ben reddettim diyor. Sen reddettin de içeriğini nereden bildin. Bir kadına yakışmayacak görüntüleri olduğunu söylüyorsun, sen reddettiğin bir kasetin içeriğini nereden biliyorsun. Sonra kaseti filan bana verdi diyor. Ve arkasından da savcılık soruşturma açıyor. Peki soruşturmanın nereden başlaması gerekiyor. Soruşturma benimle ilgili açılıyor ve ben kasetin olmadığını ispatlamak durumundayım. Hukukta bir kaide vardır. Delil iddia edene aittir. Siz kaset var diyorsanız kaseti ispatlamak durumundasınız. Ben kaset var demiyorum ki kaset yok diyorum bana o zaman yokluğunu ispatla gibi bir iddiayla dava açılamaz. En basit hukuk normları içerisinde iddiada bulunandan delil talep edilir. Soruşturma Meral Akşener hanımın yaptığı gibi iddia edene açılır. Meral Hanım gerekeni yaptı ekrandaki 3 kişi hakkında dava açtı. Ben de hem ceza davası hem de 50 bin liralık manevi tazminat davası açtım. Eğer hukuk bu süreçte kendi normları içerisinde devam ederse neticenin ne olacağı çok açık. Asıl merak ettiğim kaset var diyen bu insanın bu iddiasını neyle ispat edeceği ve bunu üstüne kalkıp ta benimle nasıl irtibatlandıracağı.

'VAKTİMİZİ ENERJİMİZİ BURALARDA HARCAMAK İSTEMİYORUZ'

İşin doğrusu hizmet dediğiniz zaman kayıkçı kavgası gibi basit şeylerin içerisinde zaman harcamak istemiyoruz. Vaktimizi enerjimizi buralarda harcamak istemiyoruz. Ama üzüldüğümüz bir nokta var. Türkiye etrafında o kadar büyük fırsatları kendiyle boğuşarak enerjisini buralara harcayarak kaçırıyor ki uluslararası arenada çok önemli fırsatları kaçırdığımızın bile farkında değiliz. Bizim kendini tüketmeye doğru giden her şeyi sıfırlarken nihayetinde kendini sıfırlayan bu çarpık zihniyet ve yanlış siyasal hareketin kavgaların içerisine girmek istemiyoruz. Hizmet bugün 170 ülkede faaliyet gösteriyor.

'McCARTHY DÖNEMİ ÜLKEMİZDE YAŞANIYOR'

GYV, son 20 yıldan bu yana toplumsal birliğe, uzlaşı kültürüne ve topyekûn evrensel yapı içerisinde de barışa hizmet eden bir kurum. Kendini iftira, bölmeye kendinden olmayanları yok etmeye kilitlenmiş olan bir zihniyet ve bir anlayışın, herkesi kucaklayan bir yapıya, barış diyen bir anlayışa, toplumsal yapıda uzlaşıyı destekleyen bir aksiyon ve harekete herhalde tahammül etmesi beklenemez. Onun dediği şartlarda, ölçülerde ve ilkelerde değilseniz siz artık onun için ötekisiniz. Hem de yaşaması gerekli olan bir öteki değil bir ötekisiniz. Biz bu zihniyetin ortaçağda kaldığını düşünüyorduk. Maalesef bu zihniyetin bizim ülkemizde bir kez daha hortlamış olduğunu görüyoruz. Üzülerek söyleyelim ki McCarthy dönemi bizim ülkemizde bir kez daha yaşanıyor.

'PEKİ NEDEN VAKIF BU NOKTADA HEDEF OLARAK SEÇİLDİ, ÇİRKİN BİR İFTİRAYLA NAZARA VERİLDİ?'

Bakılırsa belki şunu görmek mümkün. Orada ekrana çıkan... Ben ona ekran müfterisi diyorum artık. Sadece işi iftira atmak olan başka hiçbir fonksiyonu ve vazifesi olmayan birtakım kiralık ağızlar, kalemler, simaların son dönemin izleri olarak tarihe geçeceklerini düşünüyorum. Meral hanım gibi ömrünü iffetiyle yaşamış olan bir kimse üzerinden 50 yıl iffetiyle yaşamış bir hareket, ekran müfterileri tarafından lekelenmek istendi. Aslında muhalefeti ama muhalefetin her çeşidini sadece siyasal zeminde olanları değil sivil yapının içerisinde de muhalif bütün kesimleri yok etme hedefi böyle çalışan bir mekanizma var. Bunun içerisinde hem siyasal muhalefeti hem sivil yapıyı yıpratma var bu tek hadisede. Artık sözüm ona hâkimiyet ve güç bizde anlayışıyla hem çok nobranca hem çok nezaket kuralları tamamen kaybolmuş aleni, açık ve destursuz bir şekilde bu işler icra ediliyor. Orada dikkat edilirse Meral Hanım üzerinden bir kadının üzerinden kopartılmak istenen hadise aslında bir kaset furyası açısından bakıldığında ilk değil. Geçmişten bu yapılıyor.

'HERKESİN KASEDİ VAR DEDİLER'

Hâlbuki bakılsa kaset meselesini ağzından düşürmeyen, muhalif ses veren herkesi ‘Kaseti var’ tabiriyle tehdit eden ve dolayısıyla hemen hemen Türkiye’de; TÜSİAD başkanının, Genelkurmay Başkanı’nın, Kılıçdaroğlu’nun kaseti var dendi. Kendi içerisinden hafif muhalif yazı yazan yazarlar için kaseti var dendi. Şimdi bu kadar geniş kaset arşivine sahip olan kişi acaba niye kendine sorulmaz ve denmez ki; ‘Yahu sen bu kadar çok farklı insanların kasetlerinin olduğunu bildiğine göre bu kasetlerin yerini de biliyorsundur. Bu kasetleri çekenleri de biliyorsundur diyerek bunlara sorulması gerekir. Latif efendinin ekranlarda kalkıp da ‘Onun da kaseti var. Bir kadına yakışmayacak çirkin görüntüleri var.’ Kayıtları bugün arşivde herkes tekrar izleyebilir. Aslında bunları söylerken kurgulanmış bir stratejinin adım adım uygulandığını görüyoruz. Merak hanım gibi iffetli bir kadının üzerinden yine iffetle yaşamış bir hareketi çamurlayarak kendi çamur ortamlarında nezih ve temiz bir kimsenin kalmaması hedefiyle hareket edildiği ortada.

'İFTİRA ATILIP SONRA SORUŞTURMA BAŞLATILIYOR'

Bir diğer noktada şu. GYV’yi ister mali olarak ister faaliyetleri itibariyle kontrol edin siz onu hiçbir zaman eğer birazcık hukuk çerçevesinde kaldığınız takdirde yapacağınız çok fazla bir şey yok. Fakat terör örgütü gibi bir faaliyet kapsamı içerisine almak gibi bir hedefinin barsa ki bu çirkin iftirasının biraz da hedefi bu. Hani kasetler organize edilmiş o organize ekibin birazı vakfa bağlantılı hale getiriliyor ve bunun üzerinden bir terör örgütü soruşturması kapsamına giden acaba bir yok bulabilir miyiz gayretinin olduğunu görüyorsunuz. Eğer ülkede hukuk işlese bunlar tam bir komedi. Yani birileri iftira atacak sonra bunun arkasından savcılar soruşturma yapacak sonra onun üzerinden terör örgütü bağlantılarıyla ilgili bir iddianame hazırlanacak. Bu fevkalade trajikomik bir manzara.

Bu neyi hatırlatıyor bize. 17-25 Aralık yolsuzluk sürecinin ardından başlayan süreçte proje mahkemelerin mevcut olacağını, bunun için yargının dizayn edileceğini, ondan sonra yüzlerce binlerce dava açılacağı meselesini unutmayalım. Yani süreç aslında tam bir kurgu süreci olarak yaşanıyor şuanda. Ortada bir suç var bu suçun hukukta karşılığı yok. Suçlanmak istenenlerle alakalı yargının sağı solu çekilerek ki; proje mahkemelerin en temel hedefleri suçlamak istediğinizi suçlayıp, yargılayıp cezalandırma maksatlı kurulmuş mahkemeler. Hakimlikler. Hiçbir zaman bir hakikatin ortaya çıkması meselesi değil. Sürekli olarak perde gerisinde çirkinliklerin, yolsuzlukların, karanlık işlerin ve hukuksuzlukların kapatılmasına dönük kamuoyunun önünde sürekli bir şeylerin gündem edilmesi lazım. 17 Aralık’tan bu yana yaklaşık 2 yıldan bu yana havuz medyasının her gün sürekli farklı farklı iftiralarla o ekranları doldurma gayretini nasıl çırpındığını görürsünüz. Ekranda sürekli bir yalan, iftira, karalamanın hikayesi ve senaryosuyla ekranlar sürekli dolu ve kamuoyunda belli bir zümre de maalesef perdelenen ve kapatılmak istenen birtakım gerçekleri bu uydurulan yalan ve iftiralar üzerinden anlaması ve algılaması engellenen bir gayret içerisinde olduğunu görüyoruz.

Sürece baktığınızda 2012 yılında AK Parti’nin İstanbul il teşkilat başkanı Aziz Babuşcu’nun bir konuşması vardı. O konuşma aslında bir ciddi rota değişikliğinin başladığının göstergesiydi. Çünkü şöyle bir tabiri vardı; "Biz bir döneme kadar partnerlerimizle eski dönemin enkaz ve kalıntılarını temizlemek için onlarla birlikte hareket ettik. Fakat enkaz dönemini tasfiye bitmiştir. Şimdi yeni bir süreç başlamıştır. Demek ki onların Yeni Türkiye diye tabir ettikleri bir dönemi artık tek başımıza yalnız inşa edeceğiz.” Tabi bu Yeni Türkiye’nin inşasında farklı düşüncelere, farklı seslere, farklı mütalaaya, farklı anlayışa yer tok. Onun böyle olduğunu anlıyoruz. Ve dolayısıyla farklılıkları kucaklayan Hizmet Hareketi, farklılık istemeyen bir zihniyet için en büyük engel. İlk önce bu cümleleri duyanlar ‘liberallerle, sosyal demokratlarla ve Alevi kesimler aralarını ayırıyorlar.’ gibi bir anlayış belki akla ilk geldi ama. Fakat biz 2013’teki yayınladığımız o kamuoyu açıklamasında bir noktaya dikkat çektik. Çünkü o dönemin başbakanı büyükelçilerle yaptığı toplantılarda zihni bir hazırlığını aslında deşifre etti. Üç dört polis ve bir savcıyla Hizmet Hareketi’nin terör örgütü ilan edileceğine dikkat çekti. Sene 2013. Demek ki artık geriye dönük baktığınızda sizin yaşadığınız, sizin gördüğünüz her ne varsa hedefi çizilmiş olan o terör örgütü ilan edilme stratejisine uygun olarak hep altyapı doldurma, bunun için raylar oluşturma ve o hedefe taşıyacak her türlü kurgunun ve senaryonun teşkil edilmesinden ibaret olduğunu görüyorsunuz artık. Yani bu birtakım kaset meselesi olabilir, şahsınızı yıpratmaya yönelik birtakım iftiralar olabilir."