14 Aralık özgür basına darbe operasyonu kapsamında 47 gündür Silivri Cezaevi'nde hukuksuz bir şekilde alıkonulan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın tutukluluğuna yeniden itiraz edildi.

19 Aralık 2014 tarihinde 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından dizi senaryosu gerekçe gösterilerek tutuklanan Karaca'nın yaptığı tüm itirazlar, CMK ve AİHM kararlarına aykırı olarak 'Verilen karar usul ve yasaya uygun olmakla yapılan itirazın reddine' gibi şablon ifadeyle reddedildi.

Karaca'nın avukatları, Gültekin Avcı ve Fikret Duran, İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği'ne sundukları yeni dilekçede bu durumun yasalara aykırı olduğunu vurgulayarak müvekkillerinin derhal tahliye edilmesini istedi.

Dilekçede, daha önce 4 hakimliğe yapılan itirazların gerekçesiz olarak reddedildiği hatırlatılarak, "İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği'nce verilmiş olan tutuklama kararında, 2. Sulh Ceza Hâkimliği'nce, İstanbul 4. Sulh Ceza Hakimliği'nce ve İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği'nce verilen 'itirazın reddi' kararlarında hiçbir gerekçe yazılmamış, itiraz dilekçemizdeki gerekçelere ve sunduğumuz belgelere temas etmeden 'verilen karar usul ve yasaya uygun olmakla yapılan itirazın reddine' şeklinde hüküm tesis edilmiştir." ifadelerine yer verildi.

Dilekçede, "Müvekkilimiz hakkında tesis edilen tutuklama ve itirazın reddi kararlarında CMK 100 mucibince zikredilen 'somut delillere dayalı kuvvetli şüphe'nin nasıl oluştuğu belirtilmemiş, somut deliller gösterilmediği gibi somut olgulara dahi temas edilmemiştir." denildi.

Avukatlar, itirazlarında daha önce İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği'ne sundukları dilekçenin 22 Aralık 2014 tarihli olmasına rağmen itirazın reddi kararında hakimliğin dilekçe tarihini 25 Aralık 2014 olarak yazdığını hatırlattı.

ILICAK, HUKUKSUZLUKLARI KÖŞESİNE TAŞIDI

Öte yandan Bugün yazarı Nazlı Ilıcak, Samanyolu Grup Başkanı Hidayet Karaca'nın avukatı aracılığıyla kendisine gönderdiği bir bilgi notunu önceki gün köşesine taşıyarak, Karaca'nın tutukluğu sürecinde yaşanan hukuksuzlukları sıralamıştı. Ilıcak, 'Hidayet Karaca'nın tutukluluğu' ara başlığıyla konuyla ilgili şu değerlendirmede bulunmuştu:

"Maalesef, Samanyolu ve Zaman'a yapılan haksızlıklar, tıpkı polislerin ya da savcıların uğradığı mağduriyet gibi birçok medya kuruluşu tarafından görmezden geliniyor. Kaç kişi Hidayet Karaca'nın durumunu gündeme getiriyor? Kafasını kuma sokanlara söylüyorum: "Bugün onlara, yarın size, haberiniz olsun."

Şimdi, sözü Karaca'ya bırakalım… Karaca özetli diyor ki: "14 Aralık'ta hâkim, beni 'Baskı, korkutma ve tehditle ülke gücünü ele geçirmeye çalıştığım ve yalan belgelerle tutuklama kararı çıkarttığım' iddiasıyla tutuklattı… Savcılık sorgusunda bir tek delil gösteremediler. 2013 yılında Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'yle yaptığımı söyledikleri, tamamen illegal ve ses kaydı bile olmayan bir görüşmenin tapesini önüme koydular. Savcı tapeyi okumaya başlayacaktı ki 'Savcı bey kaseti dinleyelim' dedim. 'Kaset yok' cevabını verdi. 'Peki nasıl böyle bir iddiada bulunuyorsunuz' diye sordum. Savcı 'Ses kaydı yok' diye devam etti. Avukatlar bunun yasak sorguya girdiğini, zira Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135'inci maddesine göre, hukuka aykırı elde edilen bulguların illegal delil olduğunu beyan ettiler. Savcı, 'Hidayet Karaca ve Gülen bu kaydı yalanlamamış' deyince, kendisine tekzip metinlerini gösterdik. Bunun üzerine savcı, önümüze koyduğu tapeyi geri çekti ve hazırladığı 40 soruyu sormaktan vazgeçti; bu hususu da tutanakta belirtti. Daha sonra hâkim karşısına çıktık. Hâkim, tutuklama kararını, savcılığın sorgu tutanağından çıkarttığı yasa dışı delillere dayandırdı. Bu yasa dışı delilden hareketle, bana 'Örgütün politikasına uygun yayınlar yapan Samanyolu Grubu'nun yöneticisi' veya 'örgüt yöneticisi' sıfatını yapıştırdılar. Avukatım, karar veren hâkime, 'Savcılık dosyasından kaset soruları yasak delil olduğu için çıkarıldı' dedi. Hâkim dosyayı okumamış olacak ki, avukatımın sözlerine inanmadı. Beraber dosyaya baktılar. Bu kez 'Haklısınız, hemen itiraz edin' dedi. Avukat tutuklamaya itiraz etti ama sonuç değişmedi."



Tam bir hukuk katliamı.

1) Tahşiyeciler'e operasyon yapılsın talimatının verildiği ileri sürülen senaryo, Tek Türkiye dizisinde yer alıyor ve 2009 tarihini taşıyor. Hidayet Karaca'nın Gülen'den talimat aldığı iddiasına dayanak yapılan tape ise Şefkat Tepe dizisinin senaryosuyla ilgili. Tarihi 2013.

2) Yasa dışı bir dinleme söz konusu. Üstelik ses kaydı mevcut değil. Kolaylıkla değiştirilmiş olabilir. CMK'ya göre delil teşkil etmiyor. Bu yüzden savcı, tutanak tutup o delili dosyasından çıkarıyor. Ama hâkim, tutuklama kararında söz konusu tapeyi delil olarak kullanıyor.

3) Bir dizi senaryosuyla, usulsüz Tahşiye operasyonu nasıl yapılabilir? Kaldı ki, Mehmet Doğan Grubu, yargılanıp suçlu bulunmuş. Yargıtay usulden dosyayı bozmuş. Şu an Bakırköy 3. Ağır Ceza'da yargılama sürüyor. Devam eden bir dava mevcutken, bir başka mahkemede "Usulsüz operasyon yaptırdınız" diye, üstelik hiç ilgisi olmayan birisini nasıl tutuklarsınız?

4) Tahşiye operasyonu sonrasında Vali Muammer Güler, "El Kaideciler yakalandı" diye açıklama yapmadı mı? Bombanın içinde bulunduğu poşette parmak izi çıkan polis ile Hidayet Karaca'nın ne ilişkisi var? Polis, operasyon talimatını Tek Türkiye dizisinin senaryosundan mı alıyor? Devlette böyle bir işleyiş var mı? Kaldı ki, bu grubu, yıllardır MİT'in takip ettiği, Genelkurmay İstihbaratı'nın da gelişmelerden haberdar olduğu biliniyor. Bombayı, polisin oraya koyduğuna dair iddia da zaten gerçeği yansıtmıyor. Çünkü polis, yanlışlıkla torbayı tuttuğunu ilk gün mekâna gelen Olay Yeri İnceleme Ekibi'ne kendisi söylüyor.

5) Herhalde polis, mekâna bomba yerleştirmek istese, parmak izi bırakmayacak kadar asgari bir beceriye sahiptir. Gülen'in de -böyle bir talimat vermeyi aklına koymuşsa- bunu, herkul.org sitesindeki bir sohbet ya da Karanlık Kurul senaryosuyla değil, gizli bir emirle yapacak kadar dirayeti ve aklı vardır. Akıl ve dirayetten yoksun olanlar, bu saçma sapan iddiaları dile getirenlerdir.

Zulme ortak olanlar, bu yazıyı dikkatlice okusunlar. Özellikle AK Parti'nin hukukçuları Bülent Arınç veya Mehmet Ali Şahin."