Durun, hemen idamın geri gelmesini sırf Öcalan'ın asılması için falan istediğimi zannetmeyin. Zaten Öcalan'ı kimin, kimlerin asmadığını(!!) cümle alem biliyor. Ve insanlığın soyunun devam ettiği sürece de bilecek. Benim, bu ülkede yaşayan bir birey olarak meselem ve önceliğim Öcalan'ın asılıp asılmaması değil. Ha, zamanında asılabilirdi ve de hiç bişi olmazdı. Ayrıca asılmadı da şimdi durum çok mu iyi!!?? Konudan uzaklaşmayalım. Benim meselem daha çok, aramızda dolaşan katillerle... Gün geçmiyor ki hepimizin tüyleri diken diken eden, insanlığından utandıran bir cinayet haberi düşmesin ajanslara. İşte benim meselem, bu toplumun bir bireyi olarak bu cinayetlerin canileri olan insan suretindeki ruh yoksunu yaratıklarla. En son, daha 3 Şubat günü işlenen cinayetten başlayalım. Evet, Gaziantep'te daha dört yaşındaki bir kız çocuğu, hem de öz dayısı tarafından hunharca, alçakça, vahşice ve gaddarca boğularak öldürüldü. Gerekçe?? Gerekçe “dayının ablasıyla tartışıp ona kızması” iddiası. Diyelim ki gerçekten tartıştı. Tartışa da bilir. Ama bütün bunlar ve daha fazlası O katilin bir cana kıymasını gerektirmez, gerekçesi olamaz. Yahu O daha dört yaşında bir yavru be! O bir melek be! Savunmasız, zavallı, biçare, sefil”¦ Tasavvur edebiliyor musunuz O'nun öldürüldüğü sırada gözlerindeki ifadeyi. Kim bilir ne kadar saf ve temiz duygularla bakıyordu dayısı bildiği ve aslında katili olan canavarın yüzüne! Ama katilin umurunda mı? Tek hedefi kurbanının canını almak. Sanki (haşa) kendisi vermiş gibi. Bu katilin cezası idam olmayacaksa ne olmalı? Ama hayır, şimdi hapse gerecek ama belki birkaç yıl sonra bir afla aramıza dönecek ve biz onunla yaşayacağız ve buna alışacağız. Alışmak zorunda kalacağız(!!) Bu sadece bir örnek ve en sonuncusu. Belki de bu yazı daha yayınlanmadan (dilerim ki olmaz) buna benzer birkaç olay daha çoktan yaşanmış olacak. Olması normal demek istemiyorum, ama bu yaptırımlarla sanırım “normal” gibi”¦ Hiçte haksız sayılmayacağımı kanıtlamak için son yılların en vahşi cinayetlerini hatırlayalım. Hatırlanmak istenmesi hiçte hoş olmayacak olaylar ama bunu yapmak zorundayım: Balıkesir'de üç genç 25 gün önce kayboldu ve ne yazık ki cesetleri bulundu. Gençler öldürülmüş ve bir çukura gömülmüştü! Erzurum'da “bilgisayar kurdu” Musa Kang ortadan kayboldu ve ne yazık ki ölüsü bulundu. Zavallı Musa, kafası ezilerek vahşice öldürülmüştü. Mardin'in Mazıdağı İlçesi Bilge Köyü'nde bir düğün sırasında üstelik bazıları namaz kılarken, üstelik genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden tam 44 kişi katledildi. Münevver Karabulut adındaki bir genç kız, arkadaşı(!!) Cem Garipoğlu tarafından diri diri, testere ile kesilerek öldürüldü ve başı gövdesinden ayrılarak paketlendi. Evet bunlar sadece ülke gündemini en çok meşgul eden vahşi cinayetler. Daha fazlası ve yazmadıklarım elbette var. Bu cinayetlerin canileri idam edilmemeli de ne yapılmalı? Bunlar “Mahkeme-i Kübra”da elbette hak ettikleri cezalarını çekecekler. Ona hiç şüphe yok. Ama bu dünyada da, toplum vicdanının rahatlaması için, potansiyel katil adaylarının hain emellerinden vazgeçmeleri için ve “yağlı ilmeği” boyunlarında hissetmeleri için idam cezasının geri gelmesi şarttır. Avrupa Birliği mi? Hadi canım sizde. Söz konusu olan Avrupa Birlği mi, ülkemizin dirliği mi? Hatta suç işleme yaşı düşürülmeli. 18'den 16'ya indirilmeli. Münevver Karabulut ve Musa Kang cinayetinin katilleri 18 yaşından küçük oldukları için “çocuk” sayılmadılar mı? Hele bir sorun bakalım 16 yaşında olan ve “çocuk” denilen kişilere “her halta” nasılda kafaları çalışıyor. İdam geri gelsin ve suç işleme yaşı düşürülsün. Toplumun rahatlaması için, caydırıcı yaptırım ve cezalar şart. Aksi takdirde çok daha feci cinayetlere hazır olmalıyız. Kısmetse bir sonraki yazımızda buluşabilmek dileğiyle Allah'a emanet olun.