Sır, bunun bir namus cinayeti olabileceği düşüncesi ile İngiliz Ağır Ceza Mahkemesince davanın 3 ay önce yeniden görülmeye başlandığını, İngiliz güvenlik birimlerinin 6 ay önce kendisini aradığını ve dava ile ilgili kısa bir bilgi verilmesinin ardından bu konuda bir rapor hazırlamasının istendğini kaydederek şöyle dedi: "İnternetten yaptıkları araştırmada Türkiye'de namus cinayetleri ile ilgili araştırmalar yaptığımı öğrenmişler. Benim de bu dava da kendilerine yardımcı olup olamayacağımı sordular. Kendilerine yardımcı olacağımı söyledim. Bana dava ile ilgili kısa bir bilgi verdiler. Bununla ilgili rapor hazırlamamı istediler. Raporumu sundum. Daha sonra davanın ayrıntılarını anlattılar. İkinci bir rapor istediler. Raporumu sunduktan sonra beni mahkemenin görüleceği İngiltere'ye davet ettiler. 3 ay süren davada 2 hafta süresince bilirkişi olarak dinlendim. Birinci haftada benim sunduğum belgelerin delil niteliği taşıyıp taşımadığı mahkeme tarafından karara bağlandı. İkinci haftada ise mahkemeye sunduğum belgelere ilişkin sorgulama aşamasına geçildi. Zorlu bir süreçti. Cinayetle suçlanan baba ve iki kardeşinin avukatları ve davayı yürüten savcı tarafından çapraz sorguya alındım. Namus kavramı, ve namus cinayetinin ne olduğunu, aile meclisinin kimlerden oluştuğunu, namus cinayetinin nasıl işlendiğini ve cinayete kimlerin ortak olabileceği ile ilgili ayrıntılı bilgi sordular. Namus cinayetlerinin antropolog veya sosyologlar tarafından incelenmesi gerektiğini bir psikiyatrist olarak neden bu konuda araştırmalar yaptığımı sordular." Prof. Dr. Sır, İngiltere'de bugüne kadar 11 namus cinayeti işlendiğini, 12. namus cinayetinin Türk bir aile tarafından gerçekleştirildiğini belirterek, böyle bir davaya Türkiye'den de ilk kez bilirkişi çağrıldığını söyledi. İngiliz adalet sisteminin Türkiye'den farklı işlediğine dikkati çeken Sır, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dava 3 ay gibi kısa bir sürede sonuçlandı. Ancak baba Mehmet Gören (42) ve kardeşleri Ali Gören ile Cuma Gören'in yargılandığı davada mahkemenin sadece babayı cezalandırması beni hayal kırıklığına uğratttı. Halbuki Tü lay'ın iki amcasının bu olaya nasıl müdahil oldukları mahkeme tarafından kanıtlanmışt ı. Cinayet öncesindeki telefon kayıtları mahkemece tespit edilmişti. Bu da normalde cinayetin aile meclisi kararıyla yani aileden başka kişilerin iştirakiyle işlendiğini gösterir. Bu dava Türkiye'de görülseydi baba ile birlikte cinayete müdahil olan iki kardeş de cezalandırılırdı. Diyarbakır'da görülen bir davada sadece aile bireyleri değil bilinçli olarak cinayeti işleyenleri taşıyan taksi şoförü de cezalandırılmıştı. Türkiye'de bu konuda bir bilinç oluştu, ancak İngiltere'da namus kavramının algılanış biçimi bizden farklı. Bu İngiltere'deki jüri sisteminin aksaklığından mı yoksa İngiliz adalet sistemindeki farklı bir işleyişten mi kaynaklanıyor bilinmez. Ancak sonuç beklediğimiz gibi olmadı. Aile meclisi kararıyla işlenen cinayette sadece babanın ömür boyu hapis cezasına mahkum edilerek iki kardeşinin serbest bırakılması beni hayal kırıklığına uğrattı." Prof. Dr. Sır, bu cinayetin İngiltere'de, Türkiye'deki Münevver Karabulut cinayeti kadar ses getirdiğini belirterek, İngiliz basını tarafından davanın 3 ay boyunca izlendiğini söyledi. Cinayetin üzerinden 10 yıl geçmiş olmasına rağmen "bu bir namus cinayeti mi" diye şüpheye düşülerek davanın yeniden başlatılmasının önemli olduğuna dikkati çeken Sır, ortada ceset olmamasına ve babanın suçunu itiraf etmemesine rağmen cinayetin aydınlatılmasının hukuk adına sevindirici olduğunu belirtti. Sır, şunları kaydetti: "10 yıl önce Tülay'ın ortadan kaybolmasından 15 gün sonra baba Gören, kızının erkek arkadaşı H.Ü'yü arayarak kızını teslim edeceğ ini söylemiş ve eve davet etmiş. Baba gören eve gelen H.Ü'ye balta ile saldırmış. Bu yaralama olayı ile ilgili 10 yıl önce bir dava sonuçlanmış ve baba hüküm giymiş. Cinayetin üzerinden 10 yıl geçtikten sonra mahkeme namus cinayeti olabileceği şüphesine düşerek davayı yeniden başlatmış. Bu konuda Türkiye'den bilirkişi istemek konusunda uzun tartışmalar da yaşanmış. Bu aynı zamanda belirli tabuları yıkan bir dava olması açısından da emsal teşkil ediyor. Bu davadan da anlaşılıyor ki namus cinayetinde kişiler gittiği yere o kültürü de taşıyor."