Gezi olaylarında işkenceye maruz kalanlara yardım eden Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na (TİHV) 130 bin TL para cezası kesildi. TİHV Diyarbakır Temsilcisi Barış Yavuz, “Gezi sürecinde 297 kişiye tedavi verdik. Tam o dönemde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından denetime tabi tutulduk.” dedi.

Diyarbakır Barosu, MAZLUM-DER, Diyarbakır Tabipler Odası ve İnsanlar Hakları Derneği’nin başkanlarıyla birlikte basın toplantısı düzenleyen TİHV Diyarbakır Temsilcisi Barış Yavuz, yaşanan hukuksuzluğu anlattı. 1990 yılından bu yana yaklaşık 15 binin üzerinde işkence gören kişiyle temas etmiş ve tek varlık sebebi gereği tüm kaynaklarını bu kişilerin tedavi ve rehabilitasyon süreçlerine seferber ettiklerini anlatan Yavuz, “Bir süredir Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, son derece haksız ve kasıtlı uygulamalarına maruz kalmaktayız. Gezi Parkı süreci kapsamında işkence görenlere yoğun olarak hizmet sunulan 18-21 Haziran 2013 tarihleri arasında SGK tarafından TİHV Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen denetim sonucunda, bir arkadaşımızın vakıfta yarı zamanlı hizmet sunduğuna ilişkin tüm ispat araçları sunulmuş olmasına, dahası ilgili denetçinin kendi inceleme tutanağında da arkadaşımızın yarı zamanlı hizmet sunumunun kayıt altına alınmış olmasına ve SGK’nın kendi kayıtlarından da arkadaşımızın başka iş yerlerinde çalıştığı tespit edilebilir olmasına rağmen; SGK’nın kişinin neden tüm ay hizmet sunuyormuş gibi gösterilmediği konusundaki ısrarı gereği, vakfın yaklaşık 130 bin TL’sine el koyma yoluna gidilmiştir.” diye konuştu.

Bu kasıtlı para cezasının, TİHV nezdinde hiçbir hükmü olmadığını anlatan Yavuz, “BM insan hakları savunucularına dair bildirge ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Savunucularının Korunmasının Güçlendirilmesine Dair Bildirge; devletlerin sorumluluğunu, ‘insan hakları savunucularının idari, cezai veya mali taciz ve tehditlere maruz kalmadan faaliyetlerini yürütmelerini güvence altına almak’ olarak tanımlar. BM İşkence Önleme Komitesi'nin 3 No’lu Genel Yorumu ise özel olarak işkence görenlere hizmet sunan kişilerin ve kurumların hiçbir baskıya maruz kalmadan, taciz ve tehdit görmeden faaliyetlerini yürütmelerini devletin güvence altına alması yükümlülüğünü ortaya koyar. Oysa ki geçmişten bugüne Türkiye’de işkence ve diğer kötü muamele biçimlerine maruz kalan binlerce insanın varlığına rağmen, işkencecilere yönelik hiçbir etkin soruşturma yürütmeyen ve son dönemde sıklıkla başvurulduğu üzere ‘zararın meydana gelmesinde kişinin kusuru olduğu, kamunun sorumluluğu olamayacağı’ iddiaları ile işkence görenlerin tazminat taleplerini de reddeden ve cezasızlık kültürünü her geçen gün daha da derinleştiren devlet, işkence görenlerin onarım süreçlerine katkı sunmaya çabalayan sivil ortamları da idari ve mali bir abluka altına alarak açık bir biçimde yok etmeye çalışmaktadır.” ifadelerini kullandı.

“HUKUKSUZLUĞA KARŞI ULUSLARARASI GİRİŞİM BAŞLATIYORUZ”

2014 yılında vakıf olarak 997 işkence gören insanın tedavi ve rehabilitasyonu için toplam 618 bin TL sağlık harcaması yaptıklarını anlatan Yavuz, “Söz konusu para cezası, yüzlerce insanın bu hizmetten mahrum edilmesi, tarafımızdan ödenecek her bir kuruş işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinden kısıntı yapılması anlamına gelecektir ve böyle bir şey tarafımızca asla kabul edilemezdir. Tüm bu nedenlerle, 2014 Mayıs ayından bu yana SGK ile yürütmeye çalıştığımız mantık ve hukuk odaklı görüşmelerin sonuçsuz kalmış olması neticesinde vakıf olarak, her geçen gün baskı araçlarını yenileyen siyasi iktidar karşısında topyekün bir mücadele yürütmeye karar vermiş bulunuyoruz. Bunun yanı sıra an itibariyle BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, BM İşkenceyi Önleme Komitesi, BM İşkence Özel Raportörü ve BM İnsan Hakları Savunucuları Özel Raportörü ile Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, Avrupa Komisyonu İşkenceyi Önleme Komitesi ve elbette üyesi bulunduğumuz İşkence Mağdurları İçin Uluslararası Rehabilitasyon Merkezi (IRCT) gibi ilgili tüm uluslararası kişi ve kurumlar nezdinde de Türkiye’de var olan baskı ortamına ilişkin gerekli incelemeleri başlatmaları, ilgili kararları yayınlamaları ve bu konuya özel ziyaretler gerçekleştirmeleri için girişimlerde bulunduğumuzu ve tüm bu adımların takipçisi olacağımızı duyuruyor; tüm demokrasi ve hak mücadelesi veren kişi ve kurumlar ile işkencesiz bir dünyanın mümkün olduğuna inanan herkesi bu dayanışmayı kuvvetlendirmeye çağırıyoruz.” şeklinde konuştu.

Yavuz, 'Hükümetin daha önce Gezi’ye destek verdiğini iddia ettiği şirketleri, maliye müfettişleri göndererek ceza kestiği, şimdi sivil toplumu cezalandırmaya mı çalıştığı şeklindeki soruya, “Gezi sürecinde 297 kişiye tedavi verdik. Tam o dönemde Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından denetime tabi tutulduk. Buradan da bunu anlıyoruz.” şeklinde cevap verdi.

ELÇİ: DEVLET SUÇ İŞLİYOR

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi ise Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre, devletin işkence mağdurlarına yardım etmek zorunda olduğunu söyledi. Elçi, “Ancak yıllardır işkence failleri soruşturulmuyor, yargılanmıyor. İşkence mağdurlarının tedavi edilmesi devletin görevidir. Devlet işkence yapanları cezalandırmalı, işkencecileri engellemeli. Devlet ağır bir suç olan işkence suçlarının faillerini koruyor, diğer taraftan işkence mağdurlarına yardım edenlere ise baskı yapıyor. Devlet uluslararası insan hakları sözleşmesini ihlal ediyor.” ifadelerini kullandı.