8 yıldır aydınlatılamayan Hrant Dink cinayeti ile ilgili her gün yeni bilgi ve belgeler ortaya çıkıyor. Dink cinayetini anlatan ‘21 Numaralı Suikast Yolcusu- Kördüğüm' isimli kitap yazan gazeteci Bayram Kaya, Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığı'ndan bazı kişilerin cinayetin detaylarına hakim olduğunu iddia etti. Kaya, "Ogün Samast Samsun'da gözaltına alındığında saatler 21.00 suları. Ancak hakkında ilk işlem yapıldığı saat 23.30. Bu resmi devlet raporu. Ancak Trabzon Jandarması, Samast'ı görmediği ve bilmediği halde sahte bir rapor hazırlayarak, Jandarma Genel Komutanlığı’na 21.30'da 'cinayette kullanılan silah Rize- Ardeşen yapımı' diye belge gönderiyor. Bu da bize şunu gösteriyor. Demek ki Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığı’ndan bazı kişiler Hrant Dink cinayetine ilişkin bazı bilgileri biliyordu ve Ogün Samast’ın Trabzon’dan hareket ettiğinde Dink’i öldürmeye gittiğinden haberdardı.” dedi.

Zaman Gazetesi Güvenlik Muhabiri Bayram Kaya'nın kaleme aldığı Öteki Adam Yayınları'nda çıkan ‘21 Numaralı Suikast Yolcusu- Kördüğüm' isimli kitap, Dink cinayetinin perde arkasına ilişkin çarpıcı bilgiler veriyor. Kaya'nın kitabında Samast'ın Tuncel'in ve Hayal'in cinayet öncesi kimlerle irtibat kurduğu ayrıntılı olarak gözler önüne seriliyor. Kitaba göre, Samast'ın otobüsünü belirleyen istihbarat birimleri, zanlıyı Samsun Otogarı'nda yakaladı. Samast'ın baş üstü dolabında bulunan bir çanta içinde 1 adet 7.65 mm çapında MOB ibaresi bulunan tabanca, 7 adet MKE yapımı 7.65 mm çapında dolu fişek ele geçirildi. Üst aramasında ise 8 adet 7.65 çapında dolu fişek, beyaz renkli bere, eldiven ve Türk bayrağına el konuldu. Trabzon Jandarma Komutanlığı tarafından Jandarma Genel Komutanlığı'na Samast'ın üzerinde yakalanan silah ve mermilerle ilgili kapsamlı bir rapor gönderildi. 20.01.2007 tarihli ve altında Trabzon Alay Komutanı Ali Öz, İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız ve Jandarma Başçavuş Gazi Günay imzalı belgede, Ogün Samast'ın Dink'i öldürüldüğü cinayette kullandığı silahın Rize- Ardeşen yapımı olduğu belirtiliyor. Bahse konu belge de yine 20.01.2007 günü saat 21.32'de Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderiliyor. Ancak Samast yakalandıktan sonra Samsun Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan yakalama tutanağında saat 23.00'ı gösteriyor. Buna göre Jandarmanın, Samast yakalanmadan iki saat öncesine ait bir rapor sunduğu görülüyor.

JANDARMA SAMAST YAKALANMADAN RAPOR HAZIRLADI

Bayram Kaya, kitabındaki bu ilginç ayrıntıyı Cihan Haber Ajansı’na (Cihan) anlattı. Kaya, “Cinayet 19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul’da işleniyor. Cinayetin hemen ardından Samast özel bir otobüs firmasıyla Samsun istikametine doğru hareket ediyor. Ancak Samsun’a gelindiğinde Samast gözaltına alınıyor. Samast gözaltına alındığında saatler 21.00 suları. Ancak işlem yapıldığı hakkında ilk işlem yapıldığı saatler ise 23.30 sıraları. Bu resmi devlet raporu. Trabzon Jandarma Alay Komutanlığı gözaltı işlemi yapıldığında daha Ogün Samast’ın hangi silahı kullandığı, Samast’ın üzerinden nasıl bir malzeme bulunduğuna dair bir veri olmazken 21.30 sularında Jandarma Genel Komutanlığı’nı arayarak kendilerini bilgilendiriyor ve diyor ki; "Samast’ın cinayette kullandığı Rize Ardeşen yapımı silah el yapımıdır." İlk önce Rize Ardeşen el yapımı bir silahın bilinmesi için işlemin resmi olarak kayıt altına alınması lazım. Ancak Trabzon Jandarması görmediği ve bilmediği halde sahte bir rapor hazırlayarak Jandarma Genel Komutanlığı’na gönderilmiştir. Bu da bize şunu gösteriyor. Demek ki Trabzon İl Jandarma Alay Komutanlığı’ndan bazı kişiler Hrant Dink cinayetine ilişkin bazı bilgileri biliyordu ve Ogün Samast’ın Trabzon’dan hareket ettiğinde Dink’i öldürmeye gittiğini de biliyordu diyebiliriz.” dedi.

GÜL, DDK RAPORU'NA MİT AYARLAMASI YAPTI MI?

Kaya tarafından kaleme alınan kitap, bu bilgilerin yanı sıra Şubat 2012 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından imzalanan ‘Dink cinayeti' ile ilgili DDK Raporu'nun perde arkasına da ışık tutuyor. Kitapta yer alan iddialara göre, DDK raporunu hazırlayan müfettişler, emniyet, jandarma ve MİT personeli hakkında kapsamlı çalışma yapılmasının gerekliliğine dikkat çekti. Bu kapsamda Gül, gerekli talimatı verdi. Ancak 7 Şubat tarihinde patlak veren ve aralarında MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner, yardımcısı Afet Güneş ve iki MİT mensubunun ifadeye çağrılmasının DDK raporu üzerinde bazı rötuşların yapılmasına neden olduğu ileri sürülüyor. Kitapta bu bölümle ilgili şu bilgilere yer verildi: “DDK 2 Şubat tarihinde raporunu bitirdi. Ardından üyeler raporu imzaladı. Rapor, 3 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün önüne gitti. Cumhurbaşkanı raporu okuduktan sonra onaylayarak imzaladı. Ancak 7 Şubat'ta MİT krizi patladı. Raporda MİT'in Dink cinayetinde bir şeyler gizlediği ve Trabzon ve İstanbul arşivlerinin araştırılması gerektiğinin savunulduğunu bilen ve bunu imzalayan Abdullah Gül, raporun yayınlanmaması talimatını verdi. Ve imzalanmış raporun yayınlanması anında durduruldu.”

KRİTİK YILMAZER BELGESİ

Dönemin İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun, C Müdürlüğü'nün kendisine Dink cinayeti ile ilgili bilgilendirmediğini iddia etmişti. Dolayısıyla C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'i hedef göstermişti. Ancak kitapda, Yılmazer ile Uzun İran'ın başkenti Tahran'a resmi bir ziyarette bulunmak üzere 18 Şubat 2006 tarihinde Ankara üzerinden hareket ettiği belirtiliyor. C Şube Müdürlüğü'ne Tamer Bülent Demirel vekalet ederken, Uzun'un yerine de 17 Aralık yolsuzluk soruşturması sonrası Teftiş Kurulu Başkanlığı'na getirilen Necmettin Emre'nin baktığı aktarılıyor. Resmi kayıtlara göre, Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından hazırlanan Dink'e yönelik eylem planı ile ilgili F4 raporu saat 17.44.48'te C Şube Müdürlüğü'ne ulaştığı kitapta yer alıyor. Yılmazer'in, bu saatten önce gezi için hazırlık yapacağından daireden ayrıldığı vurgulanıyor.

Bayram Kaya, bu konuda ise şu bilgileri paylaştı: “Geçtiğimiz hafta kitabı çıkan Sabri Uzun kendisine bilgi vermeyen C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’i sürekli hedef haline getiriyor ve diyor ki ‘Beni Yılmazer bilgilendirmedi’. Ancak biz resmi raporlara baktığımızda Yılmazer ile Sabri Uzun’un istihbarat bilgisinin geldiği günün bir gün sonrasında İran’a iş gezisi için gittiğini görüyoruz. Ve yine istihbarat raporunun geldiği 17 Şubat 2006 tarihinde de Yılmazer’in izinli olduğu yerinde olmadığı ve yerine de büro amiri Tamer Bülent Demirel’in vekalet ettiği açıkça görülmektedir. Zaten C Şube Müdür Yardımcısı bu açıkça ifade ediyor. Diyor ki ‘İfade bana geldiğinde benim şube müdürüm şubede değildi. Ben bilgiyi onun yerine aldım ve bilgiyi kendisine arz etmedim’ Ancak burada Sabri Uzun şunu yapıyor. Yılmazer’i konuyla alakalı olmamasına rağmen hedef haline getirip bir şekilde cemaatle irtibatlı hale getirmeye çalışıyor. Sabri Uzun cinayetin olduğu andan itibaren özellikle Erhan Tuncel’in bilgisi olmadığını ve bu konuyla ilgili olarak da kendisine bir bilgi verilmediği şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Ancak kitabımızda bunu resmi rakamlarla yalanladık. Şayet 17 Kasım 2014 tarihine bakıldığında Erhan Tuncel’in Sabri Uzun tarafından İstihbarat Daire Başkanlığı’na yardımcı istihbarat elemanı olarak alındığını görebiliriz. Yani eğer Sabri Uzun iyi bir istihbaratçı ise istihbarattaki bütün adımları biliyorsa Metin Kurt adlı Erhan Tuncel’i neden istihbarata aldı? Şayet onun farklı kanallarla bir irtibatı olduğunu, şayet onun bir cinayet için kullanılacağını düşünüyorsa 2004’teki resmi evraka neden imza atmıştır?”


ENGİN DİNÇ İFADEYE ÇAĞRILMALI

Son olarak geçtiğimiz hafta cinayetle ilgili yaşanan gelişmeleri değerlendiren Bayram Kaya, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Trabzon İstihbarat Şubesi’nde o dönemde görev yapan Muhittin Zenit, Erhan Tuncel ile irtibatı olan polis, onun haricinde Özkan Mumcu komiser ve Trabzon İstihbarat Şube’de amir olarak görev yapan Ercan Demir, kendisi en son Cizre’de Emniyet Müdürü'ydü, işlemlerin ardından tutuklandı. Şimdi şayet işlem burada bitecekse yine biz 2007’ye dönmüş oluruz. Eğer ki Trabzon İstihbarat Şube’de görevli Muhittin Zenit, Özkan Mumcu ve Ercan Demir ile ilgili tutuklu talebi varsa bunlarla ilgili gerekli kontrolü yapan bunların üst amiri pozisyonundaki bugün İstihbarat Daire Başkanlığı konumunda Engin Dinç ile ilgili de bir işlemin yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bu üç kişi ile ilgili işlem yapılıp Dinç ile ilgili işlem yapılmadığı müddetçe kamuoyundaki algı yeniden alevlenecektir. Dink cinayeti 2007’ye döndü algısı oturacaktır. Dinç, burada İstanbul’da hala ifadeye çağrılmış değil. Kendisinin ifadesine başvurulması gerekiyor. Erhan Tuncel ile ilgili gizemli kalmış bilgilerin de Engin Dinç tarafından savcılıkla paylaşılacağı kanaatindeyim.” şeklinde konuştu.