Yaklaşık 1,5 yıl önce Rize'nin Kalkandere ilçesinde vatani görevini yaparken kafası otomatik kapıya sıkışarak hayatını kaybeden Jandarma Er Ercan Özkan'ın ailesi, çocuklarının şehit sayılmamasından dolayı hukuk mücadelesi sürdürüyor.

Askeri savcılığın görevsizlik kararı verdiği olayın ardından, Milli Savunma Bakanlığı'na başvuran aile, 'iç hukukumuzda şehitlik tanımının yapıldığı bağlayıcı bir düzenleyici bulunmamaktadır' cevabıyla karşılaştı. Bakanlık, konunun Jandarma Genel Komutanlığı'nın alanına girdiğini aktardı. Aile ise olayın ardından çocuklarının şehit sayılacağının bizzat askeri yetkililer tarafından kendilerine iletildiğini öne sürdü. Cenazenin defnedileceği ana kadar aksi bir durumun söz konusu olmadığını belirten abla Gülcan Akbay, “Cenazenin kaldırılacağı camiden defnedileceği şehitliğe kadar herşey bildirildi. Ama daha sonra defin işlemlerinin aile mezarlığında yapılması istendi.” dedi. Akbay, olayı yargıya taşıdıklarını ve sonuç almak için çabalayacaklarını söyledi.

Alınan bilgiye göre, olay 21 yaşındaki Jandarma Er Ercan Özkan'ın vatani görevini yaptığı Rize'nin Kalkandere ilçesindeki L Tipi Kapalı Cezaevi'nde meydana geldi. Akşam saatlerinde gerçekleşen yat yoklamasının ardından, kaldığı koğuş kısmından cezaevi bölümüne geçen Özkan, burada bir süre kaldıktan sonra tekrar yerine gitmeye hazırlandı. Yaya giriş kapısının kapalı olmasından dolayı silah arkadaşına otomatik kapıyı açtıran Özkan, dışarıya çıktığı esnada tekrar içeriye girmek istedi. Ancak, otomatik kapı kapanmaya başlayınca Özkan'ın başı ve vücudu sıkışmaya başladı. Cezaevinin güvenlik kameralarına da yansıyan olayın ardından Özkan, cezaevine ait ambulansla Rize Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. 2 gün yoğun bakımda yatan Özkan, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Cenazeyi Rize'den alarak Gaziantep'e getiren Özkan ailesi, son anda çocuklarının şehit kabul edilmeyeceğini öğrendi. Özkan ailesi de yaşanan olaydan sonra hukuk mücadelesi başlattı. Askeri savcılığın görevsizlik kararı verdiği kazanın ardından Milli Savunma Bakanlığı'na dilekçe ile başvuran aile, çocuklarının şehit sayılmasını talep etti. Ancak Bakanlık, gönderdiği cevapta 'İç hukukumuzda 'şehitlik' tanımının yapıldığı bağlayıcı bir düzenleyici bulunmamaktadır' diyerek, konunun Jandarma Genel Komutanlığı'nı ilgilendirdiğini aileye iletti. Yaptıkları girişimlerden bir sonuç alamayan aile, konuyu yargıya taşıyarak çözme yoluna gitti. Olayın şokunu hala atlatamayan aile, yaklaşık 1,5 yıldır başlattıkları hukuk mücadelesini sürdürüyor.

'CENAZEYİ ALMAYA GİTTİĞİMİZDE GÖREV ŞEHİDİ OLACAĞI SÖYLENDİ'

Kardeşinin şehit sayılacağını, kendi komutanlarının bizzat söylediğini savunan abla Gülcan Akbay, yaşanan süreci şöyle anlattı: “Biz cenazemizi almaya gittiğimizde görev şehidi olacağı, gerekli herşeyin yapılacağı söylendi. Cenazenin Ulu Camii'den kaldırılıp Yeşilkent Mezarlığı'ndaki şehitliğe defnedileceğini ifade ettiler. Gaziantep'e gelene kadar aksi hiçbirşey söylenmedi. Ancak eve geldiğimizde bazı komutanlar, defin işleminin aile mezarlığına ya da normal bir mezarlığa yapılacağını söyledi. O saatten sonra yapılacak bir şey yoktu. Biz de aile mezarlığına defnettik. Benim kardeşim oraya zevki için gitmedi. Önce şehit dediler, sonra da vazgeçtiler. Hala bir sonuç alamadık. Devlet suçu açıkçası benim kardeşimde buluyor. Herşeye rağmen şehitlik hakları verilmese de ben kardeşimin Allah katında şehit olduğunu düşünüyorum.”

Baba Miktat Özkan da yaşadığı acıyı anlatarak, “Ben oğlumu davul zurnayla uğurladım. Sonra da cenazesini getirdim. Bize, oğlunuzu 'şehit' saydık dediler. Cenazeyi getirene kadar da oyaladılar.” diye tepki gösterdi.