Fırat Kalkanı Harekatı'nda Suriye’nin Ziyara bölgesindeki görevi esnasında DAEŞ’li teröristlerle girilen çatışmada arkadaşı şehit olan, kendisi de yaralanan Uzman Çavuş Mustafa Aktaş, "Kolum, bacağım kopsaydı da Ali şehit olmasaydı" dedi.

Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesine bağlı Söğütlü Mahallesi’nde yaşayan Habibe ve Ramazan Aktaş ailesinin 3 çocuğunun en büyüğü olan Mustafa Aktaş, 20 yaşındayken uzman çavuş olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne girdi. Yaklaşık 7 yıl boyunca Türkiye’nin değişik illerinde görev yapan Aktaş, Tunceli Komando Tugayı emrinde görev yaparken hendek operasyonları çerçevesinde geçici görevle önce Şırnak’a, ardından da Diyarbakır’ın Lice ilçesine gönderildi. Şırnak’ta 94 gün, Lice’de de 45 gün PKK’lı teröristlere karşı mücadele veren Aktaş, son olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) başlattığı ‘Fırat Kalkan’ Harekatı'nın ilk haftası sonrasında Suriye’ye giden birlikte yer aldı. Aktaş ve silah arkadaşları, Rai’nin (Çobanbey) doğusunda yer alan ÖSO kontrolündeki Ziyara’da DAEŞ’li teröristlerin sızma girişimi ile karşı karşıya kaldı. Yaklaşık 40 DAEŞ’li teröristin havanlar, roketler ve uzun namlulu silahlarla gerçekleştirdiği saldırıda 23 yaşındaki Uzman Çavuş Ali Gölge şehit düşerken, Aktaş’la birlikte 2 silah arkadaşı da yaralandı. Aktaş, Kilis Devlet Hastanesi’ndeki tedavisinin ardından baba ocağına döndü. Dinlenen ve annesi, babası, eşi, 16 aylık oğlu ile kardeşlerine kavuşan Aktaş, buruk bir sevinç yaşıyor.

"Her yerden bomba ve kurşun yağıyordu"
Ramazan Aktaş, saldırı anıyla ilgili olarak şöyle konuştu:

“Bize orada bir baz istasyonunun koruması görevi verildi. Bizim birliğimizin DAEŞ’lilerle daha önce teması olmamıştı. DAEŞ’liler Türk askerini görünce direnmek yerine kaçmayı tercih ediyorlardı. Orada 1,5-2 gün sabit kaldık. Baz istasyonunu korumamızın amacı da sağdaki, soldaki ve gerideki birliklerle irtibat için tek kullandığımız yer orasıydı. Olayın gerçekleştiği gece çatışmada şehit verdiğimiz Ali Gölge kardeşim beni uyandırdı. Saat 03.00 ile 04.00 arasıydı. Ben mevziye gitmek istediğim sırada birliğimizin bulunduğu yere 6’ya yakın havan mermisi düştü. Mevziye ulaşarak makineli tüfeği çalıştırdım. Bize doğru ateş ederek koşan ve el bombası atan 2 DAEŞ’liyi etkisiz hale getirdim. Mevziye havanlar, doçkalar, roketatarlar ve uçaksavarlarla ateş ediliyordu. Temasımız 1,5 saat sürdü. Benim olduğum mevziye roket mermisi isabet etti. Bir de silahımın üzerindeki gece görüş dürbünü isabet aldı. DAEŞ’li teröristler bizim mevziimizi yarıp içeri girmek istiyorlardı. Yaklaşık 40 kişiden oluşan bir gruptu. O anda çok sayıda terörist öldürüldü. O an zaten sadece düşmanı mevziimize sokmamaktan başka bir düşüncemiz yoktu.”

"Kolum bacağım kopaydı da Ali şehit düşmeseydi"
Yerleri belli olduğu için sürekli bulundukları mevziye ateş edildiğini anlatan Aktaş, "Bunu önlemek ve daha iyi ateş edebilmek için mevzi değiştirmek istediğim sırada yanıma havan mermisi düştü. Havan düşünce beni 5-6 metre ileriye fırlatmış. Telefonum basınçtan ve sıcaktan parçalanmış. Arkadaşlarım beni kontrol ediyorlar ve kalbimin atmadığını anlayınca şehit olduğumu sanıyorlar. Bir süre sonra kendime gelip ayağa kalkmışım. Beni hayatta gören arkadaşlarımla sarıldık. Keşke kolumuz bacağımız orada kalaydı da Ali’miz sağ kurtulaydı dedik. Ali, en güzel mertebeye kavuştu. Her gece Ali’yi rüyamda görüyorum. Biz de gazilik nasip oldu. Bizim tesellimiz bu” dedi.

"Yaşlı dedeler kamuflajımızdaki tozu siliyordu"
Suriye’de yaşayan Türkler'in ve Türkmenler'in büyük sevgi gösterisi ile karşılaştıklarını ifade eden Uzman Çavuş Mustafa Aktaş, şunları dile getirdi:
“Bizi harekat kapsamında en çok duygulandıran şey, oradaki Türk ve Türkmen kardeşlerimizin vatan sevgisi ve imanı oldu. Bu bizi çok etkiledi. Güneydoğu’daki terör operasyonlarının ardından Suriye’ye gitmiştim. Sınırdan içeri girdiğimizde Türkmen vatandaşlarımızın araçlarımızın tekerlerini öpmesi, ‘Muhammed’in ordusu geldi’ diye, ‘Ecdat askerleri geldi; ne mutlu bize’ diye karşılamaları bizleri çok gururlandırdı. Mazlumun çığlığı afakı sarmış orada. Normal kulakla duyamazsınız. Kalp gözüyle, kulağıyla bakmak lazım. Yaşlı başlı dedeler ellerini ıslatıp kamuflajımızdaki tozları temizliyorlardı. İkramları ve izzetleri ayrıca özeldi. Bunlar Türk ve Türkmen vatandaşlarımızdı. Orayı terk etmeyen tek sivil halk Türk ve Türkmenler'di. Onlardaki vatan sevgisi ve kutsiyetini gördük. Bu toprakların ecdatlarından kaldığını ve ‘Ecdadımızın kemiklerini sızlatamayız’ dediler. Onlar, cefanın ve zulmün içerisinde Türküm diyorlar. Türkiye’ye büyük özlem ve hasret duyuyorlar. İki kolu tutmayanların orada vatanını savunduğunu gördük.”

"Tekrar cepheye döneceğim"
İyileşince tekrar cephede arkadaşlarıyla omuz omuza çarpışmaya devam edeceğini söyleyen Aktaş, "Görev süremiz dolana kadar orada kalacağım. Tayin olursam da kalbim de, yüreğim de buradaki arkadaşlarımın yanında kalacak. 16 aylık çocuğum var ama toplasanız 4-5 ay göremedim. Ailemle ilgilenemedim. İyileşene kadar onlarla ilgileneceğim. Görev verilince de seve seve cepheye giderim. Bizlere ihtiyaç var” diye konuştu.
Anne Habibe Aktaş ise, gurur duyduğu oğluna sağ salim kavuşmanın mutluluğunu yaşadığını belirterek, “Allah korudu. Oğlum şuanda evinde. Orada ve Doğu'da teröristlere karşı mücadele veren askerimizi ve polisimizi Allah korusun. Şehit analarının da başı sağ olsun” şeklinde konuştu.