Alışılan ama yaprak kıpırdatmakta güçlük çeken basın bültenlerinden oldukça farklı iki metin düştü sosyal ağlara geçtiğimiz günlerde. Barış konusunda sözünü esirgemeyen ama mevzu PKK olduğunda yuvarlak cümlelerden de medet ummayan, birbirinden bağımsız bu iki inisiyatifin ismi manidar bir şekilde birbirine çok benzerdi; ”˜Benim İçin Öldürme' ve ”˜Benim Adıma Öldürme.' İnisiyatiflerden birincisi, www.benimicinoldurme.blogspot.com adresinde 23 Eylül tarihinde ”˜Kürtlerden PKK'ye çağrı' başlıklı bir metin imzaya açtı. Konuya ilgili Yenişfak yazarı Özlem Albayrak 30 Eylül'de köşesinde şunları yazmıştı: PKK tarafından, annesi Mizgin Doru'nun karnında kurşunlanan bebeğin öldüğünü okuduğumda Nuri Pakdil'in vicdanla ilgili sözlerini hatırladım bir an. Şöyle diyordu Pakdil: "Daima terazinin ibresi vicdandır. Artık vicdan dışında hiçbir şey namusluluğu açıklayamaz: Kazanımlarımızı tartsak tartsak bu terazide tartabiliriz ancak." PKK; daha doğmadan kurşunlara hedef olan, yaşatılmaya çalışıldığı hastanede hayatını kaybettiğini geçtiğimiz gün öğrendiğimiz bebeğin ölümünü, bir kazanım saymış mıdır acaba? Saymışsa kazanımlarını ne ile ölçmüştür? Peki ya 4 kadın hayatlarının baharında kara toprağa girerken; PKK'ların bastığı düğün, cenaze evine dönerken ne hissetmiştir örgüt üyeleri acaba? Özür dilediler doğru, 'yanlış canları almışız pardon' dediler haklısınız, ama gerçek bir pişmanlık içinde kıvranmış mıdırlar ki? Gece uykuları kaçmış mıdır acaba? Yukarıdaki soruların cevabını bilmiyorum ama son dönemdeki şirazesinden çıkmış, vahşi saldırılara baktığımda bilebildiğim bir şey var, o da PKK'nın eylemlerini de, o eylemler sonucunda elde ettiği sonuçları vicdan terazisine koymuyor, insan canı almayı kazanım sayıyor... Saydığı için düğün basıyor; yolda seyreden bir arabayı rastgele tarıyor; kadın, çocuk demeden önüne gelene mermiyi basıyor, kendi üyelerine "terörist" diyenleri de, "gerilla" diyenleri de ayırt etmeksizin, önüne geldiği gibi, aklına estiği gibi, canı çektiği gibi öldürüyor. Kürt aydınlardan Muhsin Kızılkaya, dün (29/09/2011) Akşam Gazetesi'ne verdiği röportajda PKK'nın bu vicdanını ve pusulasını şaşırmış şiddetinin sebebini "savaşın haklılığını yitirmesi" olarak açıklıyor. Haklılık zemini yitirildi çünkü, yine Kızılkaya'nın ifadesiyle, "PKK'nın en büyük argümanlarından biri 'devlet bizi muhatap almıyor' demesiydi. Ama devlet bunları muhatap almış. Üstelik en üst düzeyde. Argüman boşa çıktı." Haklılık zemini yitirildikçe yani, şiddet vicdansızlaşıyor ve şiddet Kürt olan-olmayan; devlet mensubu olan-olmayan herkesi hedef almaya başlıyor. Hedef sapıttıkça da, diyalektik şekilde haklılık zemini altlarından daha da kayıyor. Ama umudu yitirmemek gerekiyor. Çünkü bu ülkede artık çok çiğnenmiş bir sakıza dönüşmüş olan barışa, gerçek bir yol/kapı aramamızı kolaylaştıracak ışıklı şeyler de oluyor. Çünkü tüm bu hengamede, Güneydoğu'da yaşayan, PKK destekçisi olan-olmayan Kürtler arasında, vicdanını yitirmeyenler, namusu vicdan dışında hiçbir şeyin açıklayamadığını bilenler de bulunuyor. Aramızda, önlerine konmuş olan bu çözümsüzlüğü aşabilmek için, "vicdan" dışında bir imkanın olmadığını bilebilecek durumda vatandaşlar da, -çok şükür- yaşıyor. Onlar "benim için ölme, benim için öldürme" (www.benimicinoldurme.blogspot.com) diyor, diyebiliyor. Diyarbakırlı, Güneydoğulu Kürtler, sivil toplum örgütleri, aydınlar bir inisiyatif oluşturup, büyük bir ihtimalle PKK tarafından öldürülme tehlikesini göze alıp, ne vicdana, ne insanlığa, ne dine, ne de herhangi bir kutsala sığmayacak bu cinayetlere itiraz sesini yükseltebiliyor. Eğer durum buysa hâlâ umut var demektir. Vicdan dışında hiçbir şeyin namusluluğu açıklayamayacak oluşunu düşünen insanlar nefes alıyor demektir. Kazanımların tartılsa tartılsa vicdan terazisinde tartılabileceğine inananlar burada, bizimle demektir. PKK vahşetinin biteceği umudunu taşımıyorum. PKK'nın meşruiyeti yaralandıkça, kendi içinden gelen eleştirileri göğüslemek zorunda kalmaya başladıkça daha da tehlikeli hale gelecek gibi gözüküyor. Gerçek cinayetleri görmezden gelip, öne sürdüğü mecazi cinayetleri konuşmayı tercih eden ve bugüne kadar Kürt meselesinde adım atmış, adım atmaya gayret etmiş olan tek iktidarı, AK Parti'yi suçlamaya devam eden BDP'den de bu yaklaşım tarzını değiştirmedikçe ve vahşete vahşet diyemedikçe umudum olmayacak. Velev ki Meclis'e girip yemin etsinler, PKK'nın resmi sözcülüğü görevini bırakmadıkça BDP'li vekillere dair iyicil bir beklentim olamayacak. Ama Kürt ya da Türk, vicdanı olan insanlara inancım tam benim. Onlar ki, kazanımlarını ancak vicdan terazisine koyduktan sonra, kazanım olup olmadığına kanaat getirirler. Onlar hakk olanı da olmayanı da ancak vicdanlarıyla ölçerler. Namusu vicdan, vicdanı namus bilirler... İyi ki öyleler, iyi ki varlar.