Mardin
2008 yılının 6 Şubat'ıydı, sabah daireye girerken danışmada görevli bir arkadaş, hocam şuna bak diyerek üzüntü ile bir mahalli gazeteyi elime tutuşturdu.
Elime aldığım MANŞET gazetesinin birinci sayfasında aralarında benim de bulunduğum Milli Eğitim Müdürlüğü'ndeki dört idarecinin tayinin çıktığı yazıyordu. Sanki vatana hıyanetten mahkûmlar gibi Müdür yardımcıları Necati Tarak ve Mehmet Emin Ersoy, Şube Müdürü Erdal Denge Bey'ler ile bizim haber ve resimler yer alıyordu. Nereye uygun görüldüğümüzü öğrenmek için haberi yapan gazetecimiz bilir diye hemen gazeteyi aradım. Haberi yazan arkadaş gazetede olmadığı için öğrenemedik tabii. Sürülmüşüz ama nereye, niçin, hangi kusur ya da suça istinaden sonuçlandırılmış soruşturma mucibince böyle bir uygulamaya reva görülmüşüz?.. Sonradan öğrendik tabii kararnameler gelince. Haberi yapan arkadaşımız ile bir türlü karşılaşmak nasip olmadı. Yine de gıyabında tebrik ediyorum. Neredeyse kararnamenin imzalandığı gün haber yayımlanmış olduğu için gerçekten tebrik ediyorum kardeşimizi. Yani haber kaynağı sağlammış.
Bu olay bana teşbihte hata olmaz ise Amerika'nın Vietnam, Irak ve Afganistan'a yaptığı saldırılırda uyguladığı taktikleri hatırlattı. Bildiğiniz gibi Amerika, Vietnam'daki saldırılarında bombayı attıkları yerleri ve orada meydana gelen hasar ve parçalanmış cesetleri Vietnamlılara ve dünyaya gözdağı vermek için neredeyse radyo ve televizyonlarda canlı yayınlarda gösteriyor, bu yetmiyormuş gibi sonra da filmler çekilerek çok güzel bir iş yapılıyormuş gibi yansıtılıyordu. Ancak beklenenin tersine dünya kamuoyunda bir kitlesel katliam olarak değerlendirilmeye başlandı ve insan haklarına aykırı olduğundan hareketle tepki almaya başlandı. Akıllanan Amerika, Irak ve Afganistan'daki saldırılarda aynı hataya düşmeyip bombayı atarken sadece hedef göstergesini ve düştüğünde meydana gelen alev topu ile ulu bir ağaç gövdesi gibi şekil alan duman siluetini yayımladı. O alev topunun ve dumanın olduğu yerde neler oldu, kaç kişi yandı-kavruldu-parçalandı, kaç kişi nasıl bağırdı, kaç kişi bağırmaya fırsat bulamadı, kaç anne-baba evlatsız, kaç evlat anne babası ve evsiz kaldı, kaç kişinin kolu-bacağı-gözü-kulağı-ruh sağlığı kayboldu? Onları göstermediler. Maksat, o mağduriyeti yaşayanlara acıdıkları için değildi. Sadece dünya kamuoyundan tepki almamak içindi.
Aynı onun gibi; atamaları gündeme getirip ilgilerini bu yönde yoğunlaştıranlar, atama kararnamelerini düzenleyenler ve bu haberi yazmış olan memleketimin güzel insanları, işlem bittikten sonra bir kenara çekildiler. Ama ataması yapılarak hak ettikleri(!) sürgün cezasına çarptırılan insanların ne hale geldikleri onları pek ilgilendirmedi. Mağdur olan bu insanların evlerinde ve sokaktaki halleri, eşi, çocukları ve onları seven ya da sevmeyen insanların karşısındaki ruh hallerinin ne duruma düştüğü de pek rahatsız etmedi bu insanlarımızı. Değil sokaktaki tanıdık dost arkadaş ve diğer tanıdıklarına; evdeki aile fertlerine bile kendisinin bu sürgünü hak etmediğini izah etmede zorlandıkları da ilgilendirmedi aynı insanları.
Yukarıda açıklamaya çalıştığım sürgün olayını; önce insan hakları açısından, sonra da görevini yapan bir devlet memuruna reva görülmesi, atandığı yeni görev yerindeki çalışma azmi-verimliliği-görevine bağlılığı-yeni iş arkadaşları ve hizmet sunduğu insanlarımıza yaklaşımı açılarından incelemeye başladım ama bir uygunluk göremedim maalesef. Belki bu sonuca varmamdaki sebep hissî davranıp objektif olmayı beceremediğimden kaynaklanabilir. Çünkü olayın muhatabı bendim-bizdik. Zamanınız var ise tarafsız olarak sizler de değerlendirebilirsiniz (ama mecbur değilsiniz). Sadece bu gün için değil, yıllardır uygulanan bir yönetim anlayışından dolayı, sürgün, özellikle doğuya veya mahrumiyet yerlerine yapılan sürgünler hep kamu görevlilerine öcü olarak gösterilmiştir. Adeta bir tehdit unsuru olarak hep gündemde tutulmuştur. Değil muktedir olanlar, sırtını bir yerlere yasladığını düşünen bir vatandaşımız bile kendisini kızdıran bir kamu görevlisine “seni sürdürürüm” diyerek tehdit edebilmektedir.
Saygı değer şairimiz, büyüğümüz Abdurrahim Karakoç Bey'e “Bir ara siyasete girmiştin, niye hemen geri vazgeçtin” diye sorunca Abdurrahim Bey'in de ”Siyasete Allah rızası için girmiştim ama, Allahh rızası için geri ayrıldım.” Diye cevap verdiği anlatılır. Düşünüyorum da bu sürgün etme işlemleri de her halde Allah rızası için yapılmıştır. Yoksa kul hakkı diye bir müeyyidenin olduğunu bilmedikleri şeklindeki bir iftiraya nasıl cesaret edebilirim. Kul hakkı var”¦
Gazeteci Mehmet Gündem'in bir gazetede yayımlanan bir röportajını yaparken içinde bulunduğu Amerika'daki bir evin salonunda şu sözün yazılı olduğunu okumuştum. “Izdırap, en iyi ilham kaynağıdır.” Aynı onun gibi bizim gönlümüzde de bir ızdırap yaşanmasına sebep olan bir gönül yarası oluştu. Sonra da gelen bir ilham ile dedik ki:
Maraş'tan Tayin
Anlamadım önce tayinim niye
Emek verdim sonuç, sürgün hediye
Tahlil raporunda şeker var diye
Kolesterol fazla, kanım bozulmuş
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Keşke sorulsaydı memura şefe
Gazetede çıkmaz konmazdı tefe
Yolluklar devletten gitti israfa
Performans ölçülüp yerini bulmuş
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Maraş'ta ilk defa Cerit'e geldim
Okul ve daire tam beş yıl kaldım
Sonunda Maraş'ta EDE der oldum
Tam yirmi yıl koca bir ömür olmuş
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Kısmet oldu Göksun'da da çalıştım
Kışı çetin soğuğuna alıştım
On ay sonra Maraş'ıma kavuştum
Ne yapalım alnımıza yazılmış
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Gelen bir vatandaş insandı önce
Amir, memur farkı olmazdı bence
Nereden takıldı bana bu kanca
Takmak için tüm amirler süzülmüş
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Maraş'lı değilim sebep bu olmaz
Çoğu kişi beni yabancı bilmez
Muktedir olanlar hep böyle kalmaz
Hak hukuk adalet sözlerde kalmış
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Sözlerim gelmesin yanlış mânâya
Hak ettiysem herkes beni kınaya
Gerek var mı müsebbibe KINA ya
Gönlüm haksızlığa fazla bozulmuş
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Sürgün zor da olsa kabul edelim
Dostluk varken kırgınlığı ne'delim
Kıymetimiz olan yere gidelim
Bir Behlül var idi şimdi yok olmuş
Taze kan gerekmiş tayinim olmuş.
Not: Bu günlerde basın yayın organlarında Mardin haberlerinin yoğunlaşması, kuvvetli nefes ve kabağın sahibinin kızdırılması hikâyeleri ile keser döner sap döner tekerlemelerini çok duymaya başlayınca Mardin aklıma geldi de”¦
Yorumlar