Balyoz darbe planı belgelerini yayınladığı için tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderilen Mehmet Baransu’nun gazeteci arkadaşları, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne gelerek Baransu'ya destek verdi. Gazeteciler, Baransu'nun tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu dile getirdi, bir gazetecinin yaptığı işten dolayı tutuklanmasının medyaya baskı olduğunu vurguladı.

ERGUN BABAHAN: Gazetecilik, özü itibarı ile haber mesleğidir. Haber olmadan gazetecilik mesleğinin ifa edilmesi mümkün değildir. Çünkü demokrasilerde halkın oyunu verirken, kendisini yönetecek kişileri, partileri seçerken, elinde tek ölçüt vardır. Eğer sadece siyasilerin kendi açıklamalarına bırakırsak diktatörlük rejimlerine gideriz. Halkın bilgilenme hakkı olmadan demokrasi olmaz. Habercilere yapılan saldırı, köşe yazarlarından yöneticilerden çok bizzat habercilere yapılan saldırı aslında demokrasinin özüne yapılan bir saldırıdır. Mesleğimizin özüne bir saldırıdır. Demokrasinin dördüncü büyük gücü denilen gazetecilik mesleğinin en kalbine yapılmış bir saldırıdır. Onun için bugün burada siyasi fark, muhafazakar, demokrat, liberal ülkücü ayrımı yapılmadan mesleğe sahip çıkmamız gerekiyor. Haberciliğe sahip çıkmamız gerekiyor. Yoksa gidişatımız Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi çok kişi yönetimlerine tek kişiyi memnun etmek, Rokafaller gazeteciliğine gidiyor. Baransu'ya geçmiş olsun diyorum, Hidayet Beye geçmiş olsun diyorum. İstiyorum ki artık aradan bir on yıl geçtikten sonra artık adliye kapılarında beklemeyeceğimiz bir Türkiye'ye de kavuşalım dileğiyle tekrar geçmiş olsun diliyorum.

MÜMTAZER TÜRKÖNE: Bu durumun iki yönü üzerinde durmak lazım. Birincisi zamanında bir gazeteci cesaretle, yiğitçe basın özgürlüğünü kullanarak demokrasiye sahip çıktı. Onun ceremesini çekiyor şimdi. Doğrudan doğruya bir gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanmış vaziyetti. Fakat ikincisi belki bugün Türkiye'de mutlaka dikkat etmesi gereken şey, Baransu'nun vakti zamanında sahip çıktığı demokrasi bugünkü iktidarı ayakta tutan demokrasiydi. Yani iktidar kendisine vakti zamanında bir basın mensubu olarak yiğitçe cesur bir şeklide sahip çıkan birini cezalandırıyor. Bu tamamı ile siyasi bir infaz. Bunun hukukla kanunla yakından uzaktan alakası yok. Ama çıkartılacak sonuçlardan buru bugün iktidarın yanında ona yandaşlık yalakalık yapanların dikkat etmesi gereken bir şey. Demek ki iktidarın yanında olmak ilerde korunacakları anlamına gelmiyor. Baransu için burudayız. Basın özgürlüğü için buradayız. Bir yerde durmak ve karşı koymak lazım. Bizler karşı koymaya direnmeye devam edeceğiz. Bunu bilsinler bunun sonu, sınırı yok. Basını susturamazlar. Bizleri susturamazlar. Bizler haklı bildiğimiz şeyleri yazmaya söylemeye devam edeceğiz.

ALİ ÜNAL: Baransu beye öncelikle geçmiş olsun mu demek lazım. Baştan beri içeriye alınan gerek emniyet gerek medya mensuplarını için tebrik etmek mi lazım. Çünkü zulmün doruğa çıktığı bir yerde, dışarıdakiler mi daha hürriyette, içeridekiler mi daha hürriyette bu tartışılabilir. Fakat Mehmet Baransu, benim gözümde son birkaç senedir gerçekten kahramanca davranan medya mensupları gibi önemli kahramanlardan birisiydi. Yine öyledir. Zaten tutuklanmadan önce 5-6 kez gözaltına alınmıştı. Tutuklanmasının tamamen mizansen olduğu çok açık ortada. Bir gerçek vardır, “Hakikat hiçbir zaman tersine dönmez.” 5 sene 6 sene önce hukuk karşısında hakikat olan bugün de hakikattir. 5-6 yıl önce onun bir şekilde eline geçen veya elde ettiği deliller ile Ergenekon ve Balyoz operasyonları yapılmıştı. O zaman bu operasyonlara destek verenlerin ve arkasında duran iktidarın bugün Baransu'yu tutuklatması kendilerinin sadece hangi safta olduklarını gösterir.

CAFER SOLGUN: Demokrasi olduğunu bildiğimiz hiçbir ülkede devletin gizli kalması gereken bilgileri yayınlamak diye bir suç yoktur. Bunun çok sayıda örneği olduğunu biliyoruz. Watergate skandalı, Wikileaks belgelerini biliyoruz. Alman Cumhurbaşkanının kredi kartı borcuyla ilgili gelişmeleri kendisinin istifası ile sonuçlandı bu gelişmeleri biliyoruz. Devletin gizli kalması gereken belgelerini yayınlamak diye bir suç yoktur. Gizli kalması gereken belgeler bir şekilde bir gazetecinin önüne gelmişse bunu haberleştirmek, gazetesinde yayınlamak onun fıtratı ve gazetecilik gereğidir. Eğer burada bir suçlu aranacaksa gizli kalması gereken belgeler nasıl bir gazetenin ya da gazetecinin eline geçti bunu devletin ilgili birimlerinin kendi bünyesinde soruşturması gerekiyor. Eğer bir suç var ise. B unu yayınlamak, bunu haberleştirmek diye bir suç dünyanın hiçbir demokrasisinde yoktur. Böyle bir suç olamaz fakat ülkemiz ilginç bir dönemden geçiyoruz bir medya grubunun başkanı terör örgütü yöneticisi olmaktan suçlanıyor. Bir gazeteci darbe planlarını teşhir eden haberler yapmaktan dolayı suçlanıyor, tutuklanıyor ve yargılanıyor. Fakat bugünler inanıyorum ki gerçek, sahici işleyen ve sağlıklı bir demokrasiye giden yolda ödememiz gereken, göğüslememiz gereken bedellerdir. Çünkü hiçbir yalan devranı sonsuza kadar yaşamamıştır.

HALİT ESENDİR: Bu yapılanların kanunsuz, hukuksuz ve adaletsiz bir uygulama olduğunu açıkça biliyoruz. Medyanın etik durumunun kalmamasını bir alameti olarak görüyoruz. Tüm medyanın Mehmet Baransu'nun yanında olması gerekirken, bugün birçok medyanın karşısında durması ne kadar etik durumumuzun değer kaybettiğini, düştüğünü görüyoruz. Zaten anketlerde gösteriyor ki medyanın etik değeri toplumdaki en düşük seviyeye düşmüş durumda. Bu bizim acınacak halimizdir. Öncellikle kendimizi eleştirip medya olarak daha doğru daha dürüst habercilikte tüm medyanın bu işe sahip çıkması icap ederdi. Maalesef bunu bugün yapamadık. Balyoz belgeleri çıkmış, mahkemeler kesinleşmiş, soruşturma bitmiş. Bunu yapmış bir gazetecinin soruşturma bittikten sonra yeniden alınmasının ne kadar kanunsuz olduğunu açıkça görüyoruz.

KEMAL GÜLEN: Yasama yürütme yargı diye üç ana kaide var Türkiye'de. Yasamanın yaptığı yasama işlemini millet adına yaptığını biliyoruz. Kanun, Millet Meclisi'ne, ‘sen bu işi millet adına yapıyorsun’ diyor. Yargıya da, sen bunu hakim ve savcı olarak kendi adına yapmıyorsun millet adına yapıyorsun diyor. Bir de basın mensuplarına, kanunlarında var bu. ‘Gazeteci, gazetecilik işini millet namına yapar’ diyor. diyor. Bu kanunun gazeteciye verdiği çok önemli bir görevdir. Eğer eline geçen bir belgeyi, bilgiyi kamuoyu ile milletiyle paylaşmazsa zaten kanunen suç işlemiş olur. Mehmet Baransu ve Hidayet Karaca kendi üzerine düşen vazifeyi yapmaktan dolayı medya mensupları olarak bugün içerideler. Bir gazeteci birileri bizi götürecek mi ya da şunu söylersem polisler, siyasetçiler yanlış anlar mı diye endişe duyuyorsa orada basın özgürlüğünden bahsetmek mümkün değil.

ERHAN BAŞYURT: Gerek Mehmet Baransu'ya gerekse 86 gündür hapis cezası çekmekte olan hürriyetinden mahrum bırakılmış Hidayet Karaca Bey'e geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum bir anda kurtulmalarını, salıverilmelerini diliyorum. Türkiye'de medya özgürlüğü konusunda ciddi sıkıntılı bir dönem yaşıyoruz. Ortadoğu ülkelerinde geri kalmış ülkelerde olduğu gibi antidemokratik uygulamalar ile karşı karşıyayız. twitt atan bir gazeteci için 5 yıl hapis isteniyorsa Sedef Kabaş, savcıyla röportaj yaptı diye Can Dündar'ın 13 yıl hapsi isteniyor. Kitap yazdığı için Soner Yalçın hakaretten yargılanıyor. Bir dizi senaryoda geçen hayali bir kurgudan dolayı Hidayet Karaca Bey halihazırda içeride. Mehmet Baransu gazetecilik yaptığı için, darbeyi deşifre ettiği için, darbenin belgelerini ortaya çıkarıp yayınlama cesareti gösterdiği için içeride, ama o darbeciler dışarıda. İlginç olan bu.

TARIK TOROS: Mehmet Baransu bir gazeteciydi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 2009 Sedat Simavi büyük ödülünü almış bir gazeteciydi. O haber neydi biliyor musunuz? Taraf gazetesinin, ‘Pimi çekip bombayı verdi" haberiydi. Elazığ'da bir TİM komutanı nöbette uyudu diye bir erin eline pimini çekip el bombası vermişti. Elin takati kalmayınca o bomba patlamış ve 4 asker de şehit olmuştu. İşte bu haberden dolayı Baransu Sedat Simavi ödülünü almıştı. Baransu devletin gizli belgelerini temin ve yaymaktan tutuklu. Eğer böyle bakarsak geriye doğru, kitap yazan, gazetede haber yapan tüm gazeteci muhabir arkadaşlarımızın tamamını toplayıp Silivri'ye koymak icap eder. O dönemde bu haberlerle ve bu haberlerin oluşturduğu etkiyle davalar açıldı ve bu davaların ardından çok ciddi bir siyasi rahatlama oldu. Takip edilirse Türkiye'de 2006 - 2007'den itibaren faili meçhul cinayetler kesildi. Bir parti kapatma davası vardı, o da direkten döndü. Tüm bunların hepsi Baransu ve temsil ettiği gazeteciliğin açtığı yoldan gidilmesidir. Bugün görülüyor ki el ele vermişler, kol kola girmişler. Bir dönemin intikamını başka bir şekilde almaya çalışıyorlar.