Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Adana milletvekili adayı Prof. Dr. Abdulkadir Yuvalı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa önünde yemin ettiği halde 'bir siyasi partinin lehine görüntü sergilediğini' savunarak, bir aday olarak 'hakkını helal etmediğini' söyledi. Yuvalı, Cumhurbaşkanı’ndan seçimden bir hafta önce Adana’da yapacağı mitingi seçim sonrasına ertelemesini istedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesi halkla buluşma adıyla düzenlediği mitinglere tepki gösteren Yuvalı, seçim ortamında bir 'adaletsizlik yaşandığını' iddia etti. Yuvalı, en çok adaletsizliğin de 'Cumhurbaşka'nın Anayasa önünde yemin ettiği halde tarafsız olmasını beklerken, bir siyasi partinin lehine görüntü sergilemesi' olduğunu savundu. Bir aday olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 'hakkını helal etmediğini' ifade eden Yuvalı, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ben genel Türk tarihçisiyim. Türk devlet geleneğinde devlet adamının sıfatlarını Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde şöyle sıralar: Birinci olmazsa olmaz görevi adil olmaktır. Biz bu ülkenin yönetimine talip olan siyasi partiler ve onların adayları olarak bu adaleti bekliyoruz. Seçimlere 1 hafta kala Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bu gezisini ertelemesi bizleri memnun edecektir. Çünkü buraya geldiklerinde ilin valisi, çevre illerin valisi, kamu görevlileri, on binlerce güvenlik görevlisi gelecek ve bizim buradaki o gün seçim çalışmalarımızı olumsuz yönde etkileyecektir. Ben bir aday olarak kendilerinden istirhamım şudur, lütfen Adana'mızı şereflendirmelerini bir şeref kabul ederiz ama bunu seçimden bir hafta önce bir seçim propagandasına dönüşmesi eminim ki kendilerini de rahatsız etmesi lazım. Çünkü devlet adamımızdan beklenen bu olmalıdır. O yüzden ben kurumların yıpranmasını, kurumlarının birbirlerine güvenlerinin sarsılmamasını önemsiyorum ve bu manada fazla ısrarcı olunmamasından yanayım.”

“HER SEÇİM BÜROSU SIKINTIYA MARUZ KALABİLİR”
Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte çeşitli partilere yönelik saldırılara da değinen Prof. Dr. Yuvalı, Mersin ve Adana’da HDP’nin seçim bürolarına, AKP’nin değişik yerlerdeki seçim bürolarına, İstanbul’da Ülkü Ocakları’na yönelik saldırıların, suikastların seçimi sabote etmek, seçim güvenliğinin ihlal etmek amacını taşıdığını ifade etti. Güvenlik kuvvetlerinden tez zamanda bu fiillerin faillerini bulması gerektiğini vurgulayan Yuvalı, “Ama şu ana kadar sayın başbakanın seçim konuşmalarında şüpheliler bulundu, DHKP-C adlı terör örgütü ifadelerini kullandılar, onun dışında yüreğimizi ferahlatacak, seçim güvenliğini bozucu eylemlerin olmaması yönünde atılmış adımlar bekliyoruz. Yani şuan her seçim bürosu, diğer seçim büroları gibi böyle bir sıkıntıya maruz kalabilir.”

HAVUZ MEDYASI’NDAKİ YORUMCULARIN KALEMLERİNİ KIRMASI LAZIM

Türkiye’de 'her konuyu aynı manada yorumlayan, haber yapan haberciler ve yorumcular' bulunduğunu dile getiren Yuvalı, buna da tepki gösterdi. Bu televizyon kanallarının yorumcularının, son iki yıl içerisinde kaleme aldıkları yazılardan, yaptıkları yorumlardan dolayı 'kalemlerini kırmaları' gerektiğini savunan Yuvalı, “Bu yorumcular ceplerine konan para kadar konuşan baykuşlardan farkı yoktur benim için. Biz onlardan çıkıp özür dilemelerini, yazarların da kalemlerini kırmalarını bekleriz.” diye konuştu. ‘Alo Fatih’lerin olduğu bir yönetim anlayışında medyanın özgür olması, medyanın doğruları özgürce yorumlaması, yazmasının mümkün olmadığını öne süren Yuvalı, “Yasama, yürütme, yargı nasıl bir olmazsa olmazımızsa medyanın da özgür olması ve yorumun ve haberin yayıncılık ilkesine sadık kalmak, kişisel hak ve hukuka saygılı olmak kaydıyla en geniş manada medya mensuplarının yazması lazım, batı böyle yapıyor, ABD böyle yapıyor ama biz ne yapıyoruz, emir nereden gelirse geldiği şekilde yazıyoruz, geldiği şekilde yorumluyoruz. Bu yanlıştır. Son yıllarda, son günlerde, basın mensuplarına yönelik uygulamalar, bizim değil, dünyanın belli başlı basın kuruluşlarının, uluslararası örgütlerin gündemine düşmüştür. Siz bunu yapabilirsiniz, ama Türkiye’ye böyle bir imaj oluşuyor, bu imajı müspet manada müspet bir konuma götürmek için acaba ne kadar çalışmamız lazım?” diye sordu.

BU YAPILANLAR TARİH SAYFALARINA YAZILIR

Türkiye’deki son uygulamaların halkın yargıya olan güvenini sarstığını öne süren Yuvalı, şu ifadeleri kullandı: “Osmanlı’nın 17. ve 18. yüzyılda tebaa devletin yargısına güveniyordu, kendi kilise ve havra mahkemesine gitmiyordu, bugün beni üzen ne biliyor musunuz, Türkiye Cumhuriyeti devletinde yargının verdiği kararların son merci olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülmesi beni üzüyor. Bir bilim adamı, bir münevver olarak, yarabbi biz bu duruma mı düşecektik, halkın yargıya olan güveni azalırsa, güvenin aşağıya çekildiği bir toplum, bugün Türkiye’de güven buhranı var. Yargıya olan güven bitmiş, eğitime olan güven bitmiş, güvenlik kuvvetlerine güvenmem lazım ama güvenlik kuvvetleri üzerinde bu oyunların oynanmaması lazım, güvenlik kuvvetleri içerisinde suç işleyen varsa bireysel manada cezasını çeksin ama siz bir güvenlik kurumunu toplum içerisinde güvensizliğe indirgemeyin, tarih bunu yazacaktır, biz tarihçiyiz, bu yapılanlar tarih düşer, birgün sayfalara yazılır, o zaman hangi sayfaya yazılır onu bu yanlışı yapanlar düşünsünler.” 'Hakimlere müdahale edilmesini' bütün dünyanın gördüğünü iddia eden Yuvalı, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Devlet adamının sözü namludan çıkan kurşundur, gitti mi bir daha gelmez. Kanun yapan, her kademede görev yapan kamu görevlilerine uzmanlar müşavirler verilmiştir, ne olur uzmanlarınız bunu araştırsın, müşavirleriniz danışsın ve bir defada doğru veya doğruya en yakın bir söylem olsun. Aksi halde, dünyanın nazarında Türkiye itibar kaybeder. Basının üzerindeki sansür, yargının üzerindeki baskı, ötekileştirme hiçbir topluma hayır getirmemiştir. Bir bilim insanı olarak, bir araştırmacı düşünür olarak, 2 yıl Fransa’da, 5 yıl Kazakistan’da, değişik zamanlarda Avrupa’yı, Ortadoğu’yu, Türk Cumhuriyetlerini, Kafkasyayı görmüş, bilimsel toplantılara katılmış, kanaatini beyan etmiş bir kişi olarak diyorum ki, attığımız her adım, verdiğimiz her talimat, söylediğimiz her söz kayda geçiyor, bu kayıt Türkiye’nin imajıdır, hiçbirimiz Türkiye’nin imajına gölge düşürme hakkımız yoktur. Ben son aylarda, son günlerde bu tür müdahaleleri, kişiselleştirmek istemiyorum, zira bir tane olsaydı bunu söyleyebilirdik, örneğin, geçmiş iktidarlarda bir sayın Süleyman Demirel beyefendinin bir yeğeni vardı Yahya, Yahya’nın yolsuzluğu Türkiye’de bir yankı yapmıştı. Bugün her ilimizde, her ilçemizde onlarca, yüzlerce Yahya var. Artık kişiselleştiremiyoruz ama yolsuzluk deyince Türkiye gündeme geliyor, nerede dış dünyada. Siz bunun imajını nasıl zedelersiniz.”

Prof. Dr. Yuvalı ayrıca, kendisinin her zaman yurt dışındaki Türk okulları konusunda verilmiş hizmetleri takdir ettiğini, bu okulların Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcisi konumu ve özelliğinde olması gerektiğini anlattı. Bu konuda varsa eksikliklerin giderilmesini isteyen Yuvalı, bu okulları ‘kapattım’ demenin yanlış olduğunu sözlerine ekledi.