MHP Ankara Milletvekili Mustafa Erdem, “17-25 Aralık operasyonlarından sonra Diyanet teşkilatları ve din görevlileri, hükümeti toplum nezdinde aklamak için özel bir misyon üstlenmiş gibi görünüyor” dedi.

MHP Milletvekili, İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Erdem, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili tartışmaları Bugün gazetesine değerlendirdi. "Diyanet İşleri Başkanlığı hiçbir dönemde günümüzdeki kadar siyasi iradenin emrine girmemişti." diyen Erdem, “17-25 Aralık’tan sonra Diyanet ve din görevlileri, hükümeti aklamak için özel misyon üstlenmiş gibi görünüyor... AKP’ye oy verenler yarın ‘Oyuna gelmişiz’ deyince günahlardan kurtulmalarına bu ne kadar yetecek?" ifadelerini kullandı.

Bugün gazetesinden Seda Şimşek'in Erdem'le yaptığı söyleşi şöyle:

Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslâm dünyası içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı kadar geçmişi olan köklü bir başka kuruluş yok. Osmanlı döneminde Şeyhülislamlık makamı neyse meşihat makamı olarak Diyanet İşleri Başkanlığı da aynı görevi üstlenmiş durumda. Cumhuriyet tarihimizin Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte en saygın ikinci kurumu.

SİYASİ İRADENİN EMRİNDE

Seçim kampanyalarında siyasi tartışmaların odağında yer alması Diyanet’in saygınlığını zedeliyor mu?

Tarihi geçmişindeki birikimine ve kazanımlarına, ülkemiz içerisindeki yapmış olduğu hizmetlere rağmen günümüzdeki kadar hiçbir dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı siyasallaşmamış, siyasi iradenin emrine girmemişti. Gerek yurtiçi gerekse yurt dışı teşkilat görevlileri ile sanki bir siyasi partinin yan kuruluşu durumuna getirildi, sahip oldukları saygınlığı bir siyasi parti lehine kullanmaya başladı. Bazı din görevlilerimizin, çeşitli vesilelerle kürsüyü, mihrabı ve minberi maalesef siyasi çalışmalarda bir araç olarak kullanması üzüntü verici.

Nitekim 17 -25 Aralık operasyonlarından sonra Diyanet teşkilatları ve din görevlileri, hükümeti toplum nezdinde aklamak için özel bir misyon üstlenmiş gibi görülüyor. Diyanet İşleri Başkanı’nın oturduğu evden kullandığı arabaya, devlet televizyonunda açılan kanalla ilgili yapılan harcamalara kadar eleştiri konusu yapılması, kurumun saygınlığına gölge düşürdü.

SESİNİ ÇIKARAMADI

Sizce din istismarı mı yapılıyor?

Diyanet İşleri Başkanlığı, ülkemizdeki din istismarlarına sesini çıkaramadı. Bu konuda niçin bir açıklama yapmadığı sorulduğunda, Hz. Peygamber’in , “Böyle durumlarda ya hayır söyle ya da sus” hadisini hatırlattılar ama ne hikmetse hayırı söylemekten imtina ettiler, susma hakkını kullandılar. Hırsızlığın, yolsuzluğun, kul hakkının, devlet malının, yetim hakkının yenilmesi konusunda bir uyarı ihtiyacı hissetmediler.

DÜNYEVİ ÇIKARLAR İÇİN...

Cami içlerinde yapılan siyasi çalışmalara veya cami önlerinde verilen siyasi mesajlara duyarsız kalmaları, yurtdışı teşkilatlarını siyasi çalışmalara zemin hazırlayacak şekilde dizayn etmeleri Diyanet’in siyasallaştığı yönündeki imaja haklılık kazandırdı.

Diyanet İşleri Başkanı’nın makam arabası çok tartışıldı.

Kendilerine emanet edilen mali kaynakları dünyevi ve şahsi çıkarları için kullanıyor olmaları dinimiz ve diyanetimiz adına oldukça üzücü. Milyonlarca insanın makarna, bulgur paketine muhtaç olduğu bir dönemde, hangi gerekçe ile olursa olsun Diyanet İşleri Başkanı’nın böyle bir lüks özentisi içinde olmaması gerekirdi.

Aracı iade edeceğini açıkladı.

Toplumsal baskılara dayanamayarak, bu aracı kendisi için bir “mezar” gibi nitelemesinin ve iade edeceğini söylemesinin bu aşamada hiçbir değeri ve anlamı olmaz. İnsanlara hakkı, hakikati öğretmek zorunda olan birisinin daha baştan böyle bir yola tevessül etmemesi gerekirdi. Kaldı ki devlet imkânlarıyla alınan bu aracın bundan sonra nereye, kime iade edileceği, harcanan paraların topluma tekrar nasıl kazandırılacağı ayrı bir konu.

İbret-i âlem için iade ediyor ama…

Yoruma muhtaç bir ifade. Nefsi zaaf içinde olmanın pişmanlığı ile hatadan dönme şeklinde anlaşılmasını mı istiyor veya gırtlağa kadar lüks ve sefahate dalmış iktidar mensuplarına bu vesile ile bir göndermede bulunup, onları da bu yanlıştan vazgeçmeye mi davet ediyor, bilmiyoruz.

HARAM HER YERDE HARAMDIR

Haram ile helal birbirine mi karıştı?

Haramın bütün sınırlarını Allah belirler, kulların yetkisi yok. Haram olmayan her şey helaldir, mubahtır. Kulların bunu haram haline dönüştürmesi dinen doğru değil. Haram her yerde haram, her zaman için haram ve herkes için haramdır. Dolayısıyla göreceli olmaktan çok öte dini bir kavram. Örneğin hırsızlık hangi ad altında, kimler tarafından yapılırsa yapılsın haramdır.

MHP dindar kesimlerle iletişim kurabiliyor mu?

MHP, toplumun merkez partisidir. AKP’nin Türklük'le problemi var, toplumun bir kesimini dışlamak durumunda kalıyor, CHP’nin dinle problemi var, toplumun bir kesimini dışlamak durumunda kalıyor. MHP ise toplumun bütün kesimlerini kuşatıyor. MHP, bu toplumun yüzde 99’unun Müslüman olduğunu bilerek, düşünerek zaten Müslüman olanlara dini bir siyasi araç veya olta olarak kullanmaktan hayâ ediyor.

"AKP İKTİDARI DÖNEMİNDE DİNİMİZİN İÇİN BOŞALTILDI"

AKP iktidarı döneminde Müslümanlar sekülerleşmiş, dünyevileşmiş, dinimizin içi boşaltılmış, Müslümanlık büyük ölçüde şekle indirgenmiştir.

Siyasetin din haline getirildiğini mi düşünüyorsunuz?

Dinin siyasallaşması veya siyasetin dinleşmesi tarihin hiçbir döneminde bu seviyede olmadı. Toplum, AKP’ye siyasi destek vermesi durumunda bütünüyle dini ihtiyaçlarının karşılanacağı, dini sorumluluk ve görevlerinin yerine getirilebileceği şeklinde yönlendiriliyor ve şartlandırılıyor.

ŞEKLE İNDİRGENDİ

Pek çok kesim AKP’ye siyasi destek verme karşılığında Allah’ın rızasını kazanabileceği, dünyadaki kulluk görevini başarıyla yapabileceği, ahirette de mutlu sona ulaşılabileceği şeklinde ikna ediliyor. Yarın, bu kesimler sadece dünya çıkarlarına hizmet için istismar edildiğini anlarlarsa o zaman ahiretle ilgili beklentilerinin karşılığı ne olacak? Sonradan “biz oyuna gelmişiz, bunlara Müslüman olduğu için destek vermiş ve Allah rızası için oy vermişiz” demeleri ne kadar işlenen günahlardan kurtulmalarına yetecek? AKP iktidarını dini bir kurum gibi görmek ve oradan gelen her siyasi talebi dini bir fetva olarak nitelemek oldukça yanlış. Müslümanlar’ı bu konuda uyaracak olan yegâne kurum Diyanet İşleri Başkanlığımız olmalıydı.

AK Parti döneminde toplum daha fazla dindarlaştı mı?

AKP iktidarı bitmeli, toplum da inanç, ibadet ve ahlâk noktasında kurtuluşa ermeli. AKP iktidarı döneminde dini alanda şeklen bazı gelişmeler gözlense bile bunun ruhen, manen aynı olmadığı gerçeği ile iç içeyiz. Müslümanlar sekülerleşmiş, dünyevileşmiş, dinimizin içi boşaltılmış, Müslümanlık büyük ölçüde şekle indirgenmiştir.

DİNDARLAŞMAYLA AÇIKLANAMAZ

Burada samimi Müslüman kardeşlerimizi bu eleştirinin dışında tutuyoruz. Müslümanların her yaptığı ibadetin, onda bir değişim ve dönüşüm sebebi olması lazım. Bu değişim Müslüman’da birebir gözlenemiyorsa, o zaman dinimizin şekle indirgendiği hususunun bir gerçeklik payı var. Hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, devlet malını talan, kul hakkı gibi konulara duyarsız kalınabiliyorsa bu dindarlaşma ile açıklanamaz. AKP, bir taraftan “muhafazakârız” derken, öbür taraftan muhafazakârlığımıza delil teşkil edecek ne varsa hepsini tahrip ediyor.

SÖMÜRÜLEN DİNDARLAR SÖMÜREN İSLAMCILAR

İslâmcılık ile dindarlık aynı şey mi?

İslâmcılık bir siyasi ifade, dindarlık ise Müslümanlar’ın manevi hayatını ifade için kullanılmaktadır. Dindarların sömürülen, istismar edilen Müslüman Türk Milleti, sömürenlerin de İslamcılar olduğunu düşünebilirsiniz.

İslâm dünyasında yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Günümüzde Müslümanlar’ın bir kısmı inandıkları gibi yaşamadıklarından dolayı, yaşadıklarını dinleştirdi. Bu ise, geçmişle günümüz arasındaki dini otoritenin farklılaşma sebebi oldu. Geçmiştekiler bütün hayatlarını din eksenli tanzim ederken, günümüzdekiler bütün yaşadıklarını, dinin bizatihi kendisi olduğu şeklinde ifade ediyor. Bundan dolayı da her kesim kendisinin en dindar olduğu kanaatinde.

SİYASET DİNLEŞTİRİLİYOR

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş gayesi dini tebliğ mi dindarları kontrol etme mi?

Kuruluş amacı itibariyle Hz. Peygamber’in emanet etmiş olduğu bu dini insanlara tebliğ etmekle yükümlü fakat İslâm’da bir ruhban sınıfının olmaması ve bu tebliğ sorumluluğunu yerine getiren misyoner teşkilatlarının bulunmaması onu diğer dinlerden ayıran bir özellik. İnsanları dinsizlikten ve diğer dinlerin tasallutundan korumak, Müslümanlar’ı siyasi partilerin tasallutundan korumaktan farksız. Her siyasi partinin demokrasi çerçevesinde beşeri ideolojileri ön plana çıkardığı düşünülürse, o ideolojilerin bir din olmadığı gerçeği herkes tarafından bilinmeli. Diyanetin, özellikle AKP iktidarını bir din haline getirenlerden etkilenmeme sorumluluğu da var. İktidarın “Süt Bankası” projesine fetva kabilinden bir mütalaa vererek, bu sorumluluğunu da yerine getiremedi.