İşte o yazı:

Aslında ne oluyor biliyor musunuz?

İnsanlar söylemek istemediklerini söylüyorlar, yapmak istemediklerini yapıyorlar.
Şu "Ben neymişim" olayında bunu bir kere daha gördüm.

Mesela benim, sözünden bir cümleyi aldığım insan "Benim bir cümlemden yola çıkıp değerlendirme yapmışsınız" diye yazıyordu sonraki mailinde. Oysa bir cümlem diye nitelediği sözü beni "pirincin içindeki taş" şeklinde niteliyordu, yani çok nazikçe "aynı renge bürünüp kendini gizleyen, yani münafık" demek istiyordu. Tabii ki, eminim ki, bunu hiç düşünmemişti, belki de çok nazik bir uyarı yapmış olmaktaydı. Ama ben bu arada pirincin içindeki taş oluyordum.

Hükümet cenahında ya da Sayın Başbakan'ın yanında duruyor gözüküp, Hizmet camiasının sevgi odaklarına ok atanlar, acaba attıkları okun kalplere saplandığını bizatihi görseler, yine de o okları heyecanla fırlatırlar mı? Sanmıyorum. Bu "sanmıyorum"u, onlarda var olduğuna inandığım"mümin ahlakı"na dayanarak söylüyorum.
 
"İyi biliriz"den önce
 
Kardeşler arasında da sıkıntı olur.
"Kardeş kardeşi atmış, yar başında tutmuş" diye bir söz vardır bizim Maraş taraflarında.

Kardeşim Mahmut, genç yaşta Van'ın Gevaş ilçesine görev yerine giderken dağda donarak vefat etti. Onu oradan getirip, Maraş'ta toprağa verdik. Göreve gitmeden önce bazı burukluklar olmuştu evde. Gece, evde kardeşlerimle aynı odada birbirimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Bir ara dedim ki: Şimdi Mahmud'a ilişkin içinizde en küçük bir burukluk var mı? Tabii ki yoktu.

Sağlığında tartışıp eleştirdiğimiz, bu davaların içinde yaşamış pek çok insan, ebedi aleme göç ettiğinde kaçımız tabutunun önünde saf tutup "İyi biliriz" demedik ve sağlığındaki tartışmalarımızı içimize gömmedik?

Hep diyorum, Hocaefendi'ye bir şey olsa, eminim Tayyip Bey'in içi yanar ya da Tayyip Bey'e bir şey olsa, Hocaefendi, en yanık duygularla anar onu.Oruçların belki de en zoru "susma orucu"dur.
Ben, "mümin ahlakı"nda en önemli disiplinin "dil disiplini" olduğunu düşünürüm.

Dilden gelen oklar öyle "dil yaraları" oluşturur ki, tedavisini Lokman hekim yapamayabilir.
 
Besmele çekin
 
Buradan seslensem, herkes şu bir ay içinde söylediklerinin bir envanterini çıkarsa, hayat kitabının artılarına eksilerine baksa...

"Söylemek istemedikleri" dediğim şey, aslında "Hayat kitabı"na eksi olarak yansıyan şeylerdir ve biz belki de onu ancak o kitaba bakabildiğimiz zaman görebileceğiz. "Ne oluyor bu kitaba ki, büyük küçük bir şey bırakmamış, hepsini teker teker yazmış" denileceği zaman. Acaba küçükler ne büyükler ne? Söyleyip yazdıklarımızda, yarın ebedi hayatta önümüze çıkacak eksilerden arındırmaya ne dersiniz?

Bazen derim ben: Birisine hakaret edeceğiniz zaman bir besmele çekin önce. İnanıyorum ki besmele çekerek birisine hakaret edilmez. Eşinize bir olumsuz söz söyleyeceğiniz zaman besmele çekin. Söyleyemezsiniz. Bir mümini içimizde yıkarken, yola besmele çekerek çıkmalıyız, eminim bizi süzecektir besmele.

"Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz."

Sanıyorum sınavımız, savaşı durduracak sözü bulmak.
Sevgili dostlar, bize din ne zaman lazım?