Evren'in GATA'daki tedavisi sürerken Milliyet Gazetesi yazarı Ece Temelkuran çok sert bir yazı yazdı. Temelkuran [B]“Ve eğer ölüp gitmiş arkadaşlarınıza, bu ülkenin yok edilmiş bir nesline, düşündüğü için kafası kesilen onca insana... Yani bu memlekete birazcık saygınız, azıcık sevginiz varsa siz de hakkınızı helal etmezsiniz. Etmemeli. Hem de üç kere! Onu üç kere helallik vermeden göndermelisiniz...”[/B] diye bitiriyor hırs ve öfke dolu yazısını. Kendimi yokluyorum kaç gündür. Evren'e hakkımı helal edip etmeyeceğimi düşünüyorum. Lise çağlarında yükselen öfkemin dinip dinmediğini yokluyorum. En çok [B]“İhtilâl olgunlaşsın diye 1 yıl bekledik”[/B] sözleri tırmalıyor zihnimi. 12 Eylül sabahı anarşinin bıçak gibi kesilmesine bir anlam vermeye çalışıyorum, olmuyor. Siyasiler zerre kadar ilgilendirmiyor beni. Ne o zamanın ateşli demokratı, şimdinin ihtilâl şakşakçısı Demirel, ne merhum Türkeş ve Ecevit ne de Erbakan umurumda bile değil. Kimin gittiğinden, kimin geldiğinden bana ne? Ben ölen 5000 gencimize acıyorum. Ülkeyi saran düşmanlıklara, kardeşi kardeşe kırdıran kahpe oyunlara kızıyorum. [B]Sokakta kol kola yürümesi gerekenlerin birbirlerine kurşun sıkmasına bir anlam vermeye çalışıyorum. Olmuyor.[/B] Çocuk yaşımızda köyde yakaladığımız solcu çocukları nasıl da dövdüğümüz geliyor aklıma. [B]Biz o dönemde nasıl ülkücü olduysak ve onlar ne biçim solcularsa onu da anlamış değilim ya”¦[/B] Şimdi pek çoğuyla karşılaştığımızda kardeşçe sarılıyoruz, kucaklaşıyoruz. Gariptir hiç biri düşmanlık kokmuyor 30 sene önce kavgalı olduğumuz köylülerimizin. Ne de güzel kardeş olabiliyormuşuz meğer”¦ Ve ne uzun yılları kaybetmişiz dostça sarılmadan. [B]En çok Omar Ağa'nın torunu Ömer'e yanıyorum şimdi. Devrilen traktörün altında kalıp öldüğünde 10 yaşında kadardı herhalde Ömer”¦[/B] Yaşasaydı onunla da Trabzon Caddesi'nde kolkola yürüyecektik muhtemelen. Çocuk yaşımızdaki ideolojik (!) düşmanlığa nispet edercesine ne de iyi dost olacaktık. Andırın Çayı'nın iki yakasındaki taşları birbirimize attığımız günlere inat belki çiçek bile verecektik birbirimize. Ama olmadı. Ömer (Ömer Ağa) öldü. Ömer'i biz öldürmedik, devrilen traktörün altında kalarak öldü. Hatta emin olun, çayın beri yakasından attığımız taşların bir tanesi bile öte yakadaki Ömer'e isabet etmemişti. [B]Ama aynı taşlar şimdi tek tek gelip benim yüreğimi yaralıyor.[/B] "Bir fırsat olsa ve ben Omar Ağa'dan helallik dileyebilsem" ne iyi olur ama geçti ne yazık ki.. Geriye dönüp baktığımızda birbirini kurşunlayan, bıçaklayan binlerce gencin hazin sonlarını görüyorum. Ölenlerin de öldürenlerin de hazin sonlarını”¦ Aslında kimsenin o dönemde ülkeyi bölmeye çalışmadığını, ne faşist ne de kominist düzenin gelme ihtimalinin bulunmadığını görüyorum. Daha da ileri gidersem, aslında faşistler(!) de, koministler(!) de daha güçlü, daha bağımsız, daha modern, daha çağdaş bir ülke için çırpınıyorlardı. İki tarafında ülkeyi satmak gibi bir emeli yoktu. Birilerinin başka emelleri vardı belli. İşte o emellerine ulaşmak isteyenlerin körüklediği belli oluyor 12 Eylül öncesi düşmanlıkları”¦ Vakıa mı değil mi bilmem, ama çok anlatılır. [B]Aynı köyden İstanbul'a giden iki amcaoğlundan otobüsün ön kapısından ineni solcular, arka kapısından ineni sağcılar kapar. Kısa sürede amcaoğullarından biri solcu biri sağcı olur. [/B]Sonrası malum. Bütün bunlarla Kenan Evren'in ve diğer 4 arkadaşının ne kadar ilgisi var bilmiyorum. İhtilâl olgunlaşsın diye bir sene beklemenin dışında Evren paşa'nın ve arkadaşlarının bu olaylarda dahli ne kadar onu da bilmiyorum. Ama ne darbeden önce ölen binlerce gencimizi, ne de darbe sonrası çekilen eziyetleri görmezden gelemiyorum. Bu yüzden Evren'e [B]“Allah belanı versin”[/B] diyemiyorum. Ama ne yalan söyleyeyim [B]“Allah şifa versin”[/B] de demiyorum. [B]“Allah müstehakını versin.”[/B] Tüm söyleyebildiğim bu. Son söz olarak şunu söylemek istiyorum. Yıllar ve yıllar içinde yaşanan olaylar bana şunu öğretti. Bu ülkeyi ben ve benim gibiler çok seviyoruz. Ama bu ülkeyi sadece ben ve benim gibiler sevmiyoruz. Hiçbir fikrimize katılmayan, hiçbir görüşümüz uyuşmayan, hiçbir çözüm önerimizi desteklemeyenler de seviyor bu ülkeyi. Her tartışmaya hakkımız var. Ama sövmeye, vurmaya, kırmaya asla ama asla hakkımız yok.