Balyoz darbe planı belgelerini ortaya çıkarıp yargıya teslim eden gazeteci Mehmet Baransu’nun tutuklanmasına, çeşitli kesimlerden tepkiler devam ediyor. Hukukçu ve köşe yazarı Orhan Kemal Cengiz, gazetecilerin haber kaynaklarını açıklamak zorunda olmadığını belirterek, gazeteciler devletin sırlarını saklamakla yükümlendirildiğinde, onların devletin aygıtı haline getirileceğini söyledi. Cengiz, "O darbe planlarının yayınlanması suçtur mu demek isteniyor. Bir darbe planı devlet sırrıdır mı demek istiyorlar. Biz bu noktaya kadar mı geri geldik." ifadelerini kullandı.

Konuyla ilgili Aktifhaber.com’a konuşan Orhan Kemal Cengiz, Baransu’ya yöneltilen suçlamalara ilişkin ‘Bir darbe planı devlet sırrı mıdır?'sorusunu soran Cengiz, "Bir gazeteciye, sen eline geçen belgeleri niye yayınladın diyorsanız bu gazeteciliğin ölümü demektir." ifadesini kullandı.

Aktifhaber.com’da yer alan açıklamar şöyle:

"GAZETECİLER KAYNAKLARINI AÇIKLAMAK ZORUNDA DEĞİLLER

Baransu’ya ilişkin suçlamalara baktığımda sırasıyla şunları görüyorum.
Deniliyor ki, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hileyle alma, çalma. Öyle bir izlenim ediniyorsunuz ki buradan sanki Genelkurmay’ın içine girmiş Baransu, kendisi bu evrakları bir şekilde elde etmiş. Halbuki sorulan sorulara baktığınızda hiç böyle bir şey olmadığını, tam tersine Baransu’dan aslında ona veren kaynağa ilişkin bilgi alınmaya çalışıldığını görüyoruz. Gazeteciler kaynaklarını açıklamak zorunda değildirler. Gazeteciler kaynaklarını açıklamak zorunda bırakıldıklarında gazetecilik faaliyetlerini yapamazlar.

GAZETECİLERİ DEVLETİN SIRLARINI SAKLAMAKLA YÜKÜMLENDİRDİĞİNİZDE, ONLARI DEVLETİN AYGITI HALİNE GETİRİRSİNİZ

Baransu’ya getirilen suçlamalara baktığımızda, o etrafındaki dumanı dağıtıp da ne görüyoruz diye baktığımızda, sen aslında bizim hoşumuza gitmeyen belge ve bilgileri elde ettin ve bununla ilgili haber yaptığını anlıyoruz bütün o laf kalabalığını çıkarttığımızda... Gazeteciler devlet sırlarını saklamak zorunda değildirler, devletler kendi sırlarını saklamak zorundadır. Gazetecilerin görevi haber değeri olan şeyleri yaymak, basmaktır. Gazetecileri devlet sırlarını saklamakla yükümlendirdiğinizde gazetecileri devletin bir aygıtı haline getirsiniz.Halbuki gazeteciler kamuoyunu bilgilendirmek zorundadır. Ve bazen o devlet sırrı denen şeyin ifşası kamuya çok yararlı olabilir. Devlet kendi sırlarını koruyamadığı için gazetecileri suçlayamaz.

BİR DARBE PLANI DEVLET SIRRIDIR MI DENİLMEK İSTENİYOR

Yine burada Baransu’nun ifadesine baktığımızda şunu anlayamıyoruz; hangi devlet sırrı kastediliyor. Çünkü bizim bilebildiğimiz, görebildiğimiz kadarıyla Baransu, Balyoz Darbe Planıyla ilgili belgeleri yayınladı. O darbe planlarının yayınlanması suçtur mu demek isteniyor. Bir darbe planı devlet sırrıdır mı demek istiyorlar. Biz bu noktaya kadar mı geri geldik. Yok eğer başka belge, bilgiyse Baransu diyor ki, ‘Askerin hareket planlarına ilişkin şeyleri zaten biz ayırdık, onları yayınlamadık.’

Biz de takip ettiğimiz kadarıyla Taraf Gazetesi’nin o tür yayınları olmadı. Askerlerin darbe dışında şöyle harekat planları var, orduyu şurada konuşlandıracaklar gibi bir belge, bilgi görmedik. Bütün gördüğümüz Balyoz darbe planıyla ilgili olduğu iddia edilen belge ve bilgileri yayınlamalarıydı. Şunu görüyoruz; bir gazetecilik faaliyetinin suç olarak gösterildiğini görüyoruz.

ASKERİ VESAYET DÖNEMİNDE ASKERLERİ RAHATSIZ EDECEK YAYINLAR YAPMAK SUÇTU, BUGÜN DE HÜKÜMETİ RAHATSIZ EDECEK YAYINLAR SUÇ

Kim ki hükümeti rahatsız edecek birtakım yayınlar yapıyor onların hedefe alındıklarını görüyoruz. Ben gazeteciler suç işlemez demiyorum, şimdi öyle zannediyor insanlar. Yani iddia, Balyoz’da birtakım delillerin uydurulduğu, bunları Baransu’nun uydurduğu ise, bu başka bir suçlama. Ama biz böyle bir suçlama görmüyoruz. Bizim gördüğümüz sen devlete ait birtakım belge ve bilgileri elinde bulundurdun, bunları haber yaptın. Tamam da bunlara zaten medeni ülkelerde gazetecilik deniliyor.
Gazeteciler kime ait olursa olsun, ellerine geçen belgeleri alırlar ve kamuoyunu ilgilendirenleri yayınlarlar buna da habercilik ve gazetecilik denir. Burada getirilen suçlama nedir? Ya da Can Dündar’a getirilen suçlama nedir? 17-25 Aralık’ın haber yapılamaması düşünülebilir mi? Hükümete ait çok ciddi bir yolsuzluk iddiası olacak ve gazeteciler bunu haber yapmayacaklar. Burada gazeteciliği devletin ve hükümetin izin verdiği oranda bir şey olarak anlayan bir anlayış var. Güç kullanan insanları rahatsız edecek yayınları yapmayın deniyor. Biz bu anlayışı daha önce askeri vesayet döneminden biliyoruz. O dönem askerleri rahatsız edecek yayınları yapmak suçtu. Bugün de hükümeti rahatsız edecek yayınları yapmak suç olarak görülüyor.

'BEN HERŞEYİ SÖYLEYEBİLİRİM, KİMSE BENDEN TUTARLILIK BEKLEMESİN' DİYORLAR, BU TÜR ÖZGÜRLÜK ANCAK DİKTATÖRLÜKTE OLUR

Neresinden tutacaksınız Balyoz’da Ergenekon’da bugün bulundukları pozisyonları. Bir de siz nerede yaşıyordunuz, uzayda mı yaşıyordunuz. Siz iktidardasınız. Bu davalarda birtakım hukuksuzluklar, insan hakları ihlalleri olmuştu ise, bunları en başta eleştirmek, gidermek, önlemek sizin görevinizdi. O gün hiçbir şeye sesiniz çıkmadı. O gün sizi destekleyen medya, canhıraş şekilde bu davalarda yapılan herşeyi destekledi. En küçük eleştiri getirmediler. Bugün de bu davalarda her şeyin yanlış olduğunu, uydurulduğunu iddia ediyorlar. Neresinden bunu tutacaksın. Bu kadar apaçık bir tutarsızlık ortadayken neyini eleştireceksiniz bunun. Bu şu demek; ben her dakika, her istediğimi söyleyebilirim ve kimse de benden tutarlılık beklemesin diyorlar aslında. İstedikleri şey bu. Bu tür bir özgürlük ancak diktatörlüklerde olabilir. Ancak diktatörlerin böyle bir özgürlüğü olabilir. Demokratik ülkelerde siyasal iktidarlara tutarlılık sorulur. Siz dün bunu söylüyordunuz bugün bunu söylüyorsunuz. Dün niye onu yaptınız bugün niye bunu yapıyorsunuz, açıklayın denir. Ama burada da çocukça bir şekilde yok paralel bizi kandırdı, yok bilmem ne yaptı. Gazetecilere de baktığınızda inanılmaz trajikomik bir durum var ortada.

TÜRKİYE’DE ARTIK UTANMA, YÜZ KIZARMASI DİYE BİR DUYGU YOK

Ben dün de Ergenekon davalarını eleştiren bir insandım, özüne sahip çıkarak, birtakım haksızlıklar yapılıyor dedim. Bugün komedi olan şey şu; ben o gün onları dile getirirken, bugün bu davalar uydurma diyen hükümet, havuz medyasındaki kişiler bize kızıyorlardı, bu şekilde eleştirerek davalara zarar veriyorsunuz diye. Şimdi saçımızı başımızı yolsak o bile yeterli değil Türkiye’de. Utanma, yüz kızarması diye bir duygu yok Türkiye’de artık. O yok olmuş durumda. Ben dün bunu söyledim, bugün bunu söylüyorum, bunlar benim yüzüme vurulur ya da vuruluyor yok böyle bir şey, ortadan kalktı. En korkuncu da bu herhalde.

BİR GAZETECİYE SEN ELİNE GEÇEN BELGELERİ NİYE YAYINLADIN DİYORSANIZ BU GAZETECİLİĞİN ÖLÜMÜ DEMEKTİR

Bir gazeteciye, sen eline geçen belgeleri niye yayınladın diyorsanız bu gazeteciliğin ölümü demektir. Bu şunun gibi, bir avukata sen bu sanığı niye savundun diye sormak gibidir, bir doktora sen bu hastayı niye iyileştirdin demek gibidir. Bir gazeteciye sen eline geçen belgeyi niye haber yaptın, niye bu belgeleri eline geçirdin demek.. Bizatihi gazeteciye sen bu mesleği niye yapıyorsun diye soruyorsunuz."