Toplumun gündemdeki olayların yansımasını da toplu taşıma araçlarında seyahat edenlerin sohbetlerinden anlayabiliyorsunuz. Geçen gün, toplu taşıma aracında, (daha açık söylemek gerekirse bir dolmuşta) seyahat ediyorum. İki kişi konuşuyor. Mecburen dinlemek zorundasınız. Herkes dip dibe oturuyor. Duymamak mümkün değil. Duyduk bir kere. Duyduklarımızdan bir makale çıktı. Faydası oldu. Dolmuştaki adam, arkadaşına; “Osmanlı Hayranlığı aldı başını gidiyor. Dün akşam yine TV'de Osmanlı Hayranlığını anlatan program ve konuşmalar vardı. Osmanlı Hayranlığına tahammül edemiyorum. Hemen TV'yi kapattım. Başka kanala geçtim” dedi. Dolmuştaki o adam belli ki Osmanlı'yı bilmiyor ve bilmek de istemiyor. Neyse, Osmanlı'yı seven sever, sevmeyen sevmez. Herkesi düşünceleri ile baş başa bırakıyorum. Ancak, o gün dolmuştaki o konuşmaları duyduktan sonra, aklımdan bazı sorular geçti. İşte o sorular: “Hayranlık niye vardır? Niye hayran olunur? Durup dururken hayran olunur mu? Yıkılalı ve yerine bir Devlet kurulalı üzerinden 90 yıl geçtiği hâlde, Osmanlı'ya özlem ve sevgi varsa, bunun ana nedir acaba?” İşte asıl bu sorular üzerinde düşünmek gerek. Hayranlık, başta olumlu ve güzel bir durum için duyulan saygı ve sevgi karışımı bir duygudur. Yani, bir insan bir insana hayran ise, o insanda olumlu ve güzel hasletler var demektir. Başka hayranlık nedenleri var mıdır? Olmaz olur mu? Bir kişi, kendisinde bulunmayan ve başkasında bulunan bir olumlu ve güzel haslet görürse, ona da hayranlık duyar. Başka, başka nedenler var mıdır? Evet, vardır? Bir insan, geçmişte yaşadıkları ve şu an yaşayamadıkları hususlar için de hayranlık duyar. Bu hayranlık, aynı zamanda, bir hasrettir, bir bekleyiştir. Başka, gerekçeler, sebepler var mıdır? Vardır, elbet. Zayıf güçlüye, fakir zengine, ahlaksız ahlaklıya, kötüler iyiye, eğriler doğruya, çirkinler güzele hayrandır. Başka gerekçeler saymaya gerek var mı? Soruları ve cevapları uzatmaya gerek yok. Boş yere ve sırf laf olsun diye hayranlık duyulmaz. Kimse durup durduğu yerde de, elindeki bir değeri bırakıp da başka bir değere bakmaz. Öyleyse, artık şunu belirleyelim, “Osmanlı Hayranlığı boş bir hayranlık değildir.” Yukarıdaki cevaplardan da anlaşılmıştır ki, Osmanlı kendisini hayranlıkla ve hayırla yâd etmemize sebep olacak nice özellikleri olan bir Devletti. Bırakın da hayran olalım ve hayırla yad edelim. Bu da mı yasak! Burada size tüm Osmanlı tarihini anlatacak değilim. 600 yıllık destanının tamamını anlatacak değilim. Osmanlı'nın ben de hayranlık uyandıran özelliklerinden, bir anda aklıma gelenleri burada sıralayacağım. 1-Dünya'ya hükmetmiş bir Bizans ile diğer Anadolu Beylikleri arasında sıkışmış küçük bir Beylikten, klasik söylemle ifade edecek olursak, 400 Çadırdan bir Dünya Devleti çıkartmak, kime nasip olabilir! 2-Dünya'ya hükmetmiş bir Bizans'ı yok ederek, İstanbul'a sahip olmak, Türk Tarihinin en önemli zaferi değil midir! 3-Avrupa'yı asırlarca titretmek ve Viyana'ya kadar zafer üstüne zaferler kazanmak az mıdır! 4-Bir Devlet ki, tek hedefi İla-yı Kelimetullah ve İslam'ı hakim kılmaktır, bundan daha yüksek bir maksat olabilir mi! (Bilmeyenler bilsin, duymayanlar duysun, unutanlar hatırlasın Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey şöyle haykırıyor: “Maksadımız Allah'ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir.”) 5- Osmanlı Devleti'ni yıkanların hepsi varlığını Osmanlı'ya borçlu Paşalar değil midir! (Bandırma Gemisinin nasıl görevlendirildiği, O gemide olanların ne için görevlendirildiği bir bir açığa çıktıkça, Osmanlı'nın büyüklüğü bir kez daha anlaşılmaktadır) Yukarıda Osmanlı'ya hayranlık duyulacak 5 maddeyi sıraladım. Hiçbir ayrıntıya girmedim. 600 yıllık şanlı geçmişin ayrıntılarını yazmaya kalksak ciltler dolusu kitaplar meydana çıkar. Evet, bir Devlet'e hayranlık duyuluyorsa, nedeni vardır. Osmanlı Devletine hayranlık duyuluyorsa nedenleri vardır. Bu nedenleri araştırmak ve ona göre davranmak gerekir. Kızmanın ve hayıflanmanın kimseye faydası yok. Gerçekçi olalım ve tarihimizi bilelim. Ecdadının büyüklüğünü görelim.