Paköz, “Bu günün insanı ayakkabısızlığın, açlığın, çıplaklığın, silahsızlığın ne olduğunu bilmez.  O dönemde yokluğa, fakirliğe ve hatta soğuğa rağmen Kuvay-i Milliye’ nin gayretleri ve insanların, namus için, din için ortaya koydukları çaba ile düşmanı Maraş’tan kovdu. Fransız devriyeleri aramalarda çoğu yerde tüfek bile bulamadılar, buldukları tahraları, kürekleri, nacakları silah olarak zabıtlara geçtiler.” dedi.
Dr. PAKÖZ, konuşmasında özellikle Maraş’ta kadın-erkek, köylü-şehirli, zengin-fakir, Alevi-Sünni, Türk-Kürt demeden herkesin düşmana karşı birlikte canını ortaya koyduğunu ve bu birliktelik sayesinde mücadelenin kazanıldığını ifade etti. 

Milli Mücadelenin başarısının detaylarda saklı olduğu vurgusuyla mücadele sırasında yaşanan olaylardan anekdotlar anlattı. 

Milli mücadele döneminde Kenti teftişe çıkan Fransız komutanın Nakıp Camiinin önünde rastladığı  Aşıklıoğlu Hüseyin’ e konuşma sırasında, “sen neyine güvenirsin?... Sen kimsin? Sözlerine karşılık Onun,  “-Ben, işte benim... Her köşe başında benim gibi bir Hüseyin nöbet beklemektedir. Hem sen bana bak kumandan Efendi... Ben anamdan bu bayrağın altında doğdum. Şimdiye değin de canımdan çok sevdiğim şanlı bayrağımı kale burcunda gururla doya doya seyretmeye alıştım. Senin bir bez parçası dediğin bu bayrak yok mu o benim canım, şerefim, namusum, hürriyetimin simgesi ve her şeyimdir. Onu görmemek için ya kör olmalı, ya ölmeliyim. Kör olursam, onun taa yanına gider kulaklarımla göklerimize coşkunluk veren dedelerimin kahramanlık destanını fısıldayan çırpıntısını dinlerim. Yok... Yolunda öleceksem, gene benden sonraya kalanların, onu dünya durdukça şerefle dalgalandıracağına îman ederek onun için seve seve kanımı akıtırım. Ölüm... onu görmemek yanında bir hiçtir. Hem sen bizi bilmezsin, bizim için dünyada bayrak uğrunda can vermekten daha büyük bir rütbe ve bir şeref yoktur.” Dediğini, yine kuşağından çıra çıkararak “. Bak kumandan efendi, sizi yenmek, güzel yurdumuzdan kovmak için gerekirse kendi evlerimizi, kendi ellerimizle biz yakacağız. Bu şehirde taş üstünde taş bırakmayacağız. O zaman, size bırakılacak tek çatı kalmayacak. O zaman bir daha görecek ve öğreneceksiniz ki Türkler nasıl cenk edermiş. Bizim için evlerin çatılarının bir kıymeti yoktur. Hepsini bir günde yerle bir etmeye hazırız. Bize bayrağımızın gölgesinden daha sıcak bir yuva olamaz. Bizim âşık olduğumuz bu yurdun mübarek toprağı ve hür havasıdır. İşte namusumuzu, topraklarımızı yabancılara çiğnetmemek için dövüşeceğiz. Onun bir karışını düşmana bırakmayacağız.” Dediğini söyledi. Ayrıca Avukat M. Ali Kısakürek, Rıdvan Hoca, Aslan Bey, Ali Sezai Efendi, Sütçü İmam, Senem Ayşe, Mıllış Nuri, Muallim Hayrullah, Dr. Karakız, ile ilgili anekdotları paylaştı. Mıllış Nuri ile Muallim Hayrullah Efendi’nin şahadetlerinden bahsederken katılımcılar duygusal anlar yaşadılar. 

Bir soru üzerine, o dönemde Maraş’ta yaşayan Ermeniler ve göçleri ile ilgili de bilgiler veren Dr. PAKÖZ, “Biz Ermeniler ile ilgili hesabı Lozan’da gördük. Bu defterin bir daha açılmasına gerek yok” dedi. 

Karşısına çok cazip fırsatlar çıkmasına rağmen bu güzel coğrafyadan başka yerde yaşamayı aklının köşesinden bile geçirmediğini söyleyen PAKÖZ, vatanımıza mutlaka sahip çıkmamız, bunun için birliğimize önem vermemiz gerektiğini, düşmanlarımızın hala fırsat kollamaya devam ettiğini, kurtuluş ruhunun devam etmesi için bu dönemi unutmamamız gerektiğini  söyledi.
Program, Dernek Başkanı Abdulgaffar POLAT’ın teşekkür konuşması ve Dr. Oğuz PAKÖZ’ün kitaplarını imzalamasıyla sona erdi.