İpek Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Çiçek, Suriye’deki Türk toprağı üzerinde bulunan ‘Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun askeri bir operasyonla Türkiye’nin sınırına yakın bir bölgeye taşınmasıyla “yasadışı güçleri meşru hale getiriyoruz” uyarısı yaptı.

Prof. Dr. Kemal Çiçek, ‘Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun askeri bir operasyonla Türkiye sınırına yakın bir noktaya taşınmasını değerlendirdi. Çiçek’in değerlendirmeleri şöyle:

'TÜRBENİN MENSUBİYETİYLE İLGİLİ TARTIŞMALARI BOŞ '

“Birincisi Süleyman Şah Türbesinin olduğu alan bizim milli olarak toprağımız, Türkiye topraklarının bir parçası olarak telakki ediliyor. Dolayısıyla vatanın her karışı bizim için çok önemlidir, kutsaldır. Hiçbir şekilde bu toprağım kutsallığından ve vatan toprağı olmasından taviz verilmemesi gerekir. İkinci bir şey tabi ki bu türbenin tarihi ile ilgili, mensubiyetiyle ilgili çeşitli tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmaların hepsinin ben boş olduğunu düşünüyorum. Süleyman Şah kim olursa olsun Kutalmışoğlu Süleyman Şah olsun veya Ertuğrul Beyin babası Süleyman Şah olsun hiçbir şey fark etmez. Önemli olan bu türbenin bulunduğu alanın uluslararası anlaşmalarla Fransa ile Türkiye arasında yapılan itilafname ile 1921 tarihinden itibaren yapılan ve daha sonra Suriye’nin tanıdığı anlaşmalarla Türkiye’ye devredilmiş olmasıdır. Falkland adaları nasıl ki İngiltere’nin, İngiltere’den binlerce mil, kilometrelerce uzaklıkta toprağıysa, burası da bizim sınırlarımızla bitişik olmayan ama Türkiye Cumhuriyetinin dışarıda kalmış son toprağıdır. Biz tartışmalarımızı bu zeminde yürütmeliyiz. Dolayısıyla Süleyman Şah türbesinin şu ya da bu şekilde tarihi olup olmadığı veya sanal bir türbe mi olduğu yönündeki tartışmalar bu bakımdan bence alakasızdır.

'TOPRAĞIN HİÇBİR ŞEKİLDE TERK EDİLMEMESİ GEREKİR'

Ben İngiltere’de bulunduğum sürede İngiltere’de yapılan Falkland adaları tartışmalarına şahit olmuştum. Şimdi Falkland adaları Arjantin’in hemen doğusunda İngiltere’ye ait adalar topluluğuydu biliyorsunuz. Arjantin ele geçirmeye çalıştı. İngiltere ne yaptı, bütün donanması ve Amerika’nın yardımıyla gitti, Falkland adalarına gitti bayrağını dikti. ‘Burası İngiltere’nin toprağıdır’ dedi. Şimdi bizimki de benzer bir durum söz konusu. Bizim Suriye’de uluslararası anlaşmalarla kabul edilen bir yer orası ve o toprağın hiçbir şekilde terk edilmemesi gerekir.

'CABER KALESİNDEN TÜRBEYİ TAŞIMAK DA HATAYDI'

Şimdi Hükümetimizin yaptığı açıklamalardan bu çekilmelerin geçici bir geri çekilme olduğunu şartlar düzeldiğinde tekrar döneceğimizi ifade ediyor. İnşallah böyledir diyorum bu bizim en büyük temennimiz. Bu vesile ile bunu de ifade etmek lazım tabi ki oradaki askerlerimizin güvenliği bizim için çok önemli. Onların burnunun kanamadan getirilmesi bizim için çok önemli. Onların İŞİD tehdidi altında yaşamalarına hiçbir şekilde müsaade edilmemeliydi. Ama bir tarihçi olarak tarihi eserlere saygı gösteren biri olarak türbemizin bizzat kendimizin yıkması da beni derinden etkiledi üzdü. Keşke Türkiye kendi gücünü gösterseydi de türbeyi yıkmadan topraklarına ayak basan kim olursa olsun veya oraya namlusunu çeviren güç nereden gelirse gelsin şiddetle cezalandırsaydı. Biz bu kadar savaş uçağını bu kadar orduyu niçin besliyoruz. Eğer basit bir terör örgütü bizi çıkmaya mecbur edecekse değil mi efendim. Yani bugün Amerika’nın veya Fransa’nın okyanusun çeşitli yerlerinde adaları var. Şimdi hangimiz gidip oralara bir şey yapabiliriz? Şimdi bir tarihçi olarak Hükümetimizin yapmış olduğu hatta devletimizin yapmış olduğu çünkü devlet sahiplendi artık. Şimdi bu Süleyman Şah Operasyonundan önce de hatalar yapılmış şimdi olduğu gibi. Şimdi Suriye bir baraj yapıyor 1973’te bize bir çağrı da bulunarak türbe sular altında kalıyor türbenizi alın şuraya götürün diyor. Bunları o zaman da kabul etmememiz lazımdı. Mademki biz 1921 yılında Caber Kalesi’nin etrafındaki araziyi toprak olarak aldık. Oradan hiçbir şekilde taviz vermeden kalmalıydık. Şimdi Türkiye bir baraj yapsaydı toplanan sular Suriye topraklarının bir kısmını işgal etseydi. Suriye bu baraja müsaade eder miydi? Bizim o zamanda bir hata yapmışız toprağımızı taşımışız. Şimdi Bu şekilde bir terör örgütü bize bu dayatmayı yapıyor. Biz bu hatayı ikinci defa yaparak toprağımızdan çekilmeye razı oluyoruz.”

'BUNLAR ACİZLİK POLİTİKASIDIR'

Musul konsolosluğunu da aynı şekilde bunlara terk ettik. Bunlar büyük devlet olmanın belirtileri değildir. Bunlar bir acizlik politikasıdır. Bu operasyonun başarıymış gibi gösterilmesi hiç kimseye haber vermeden kaçtık gibi açıklamalar büyük Türkiye Cumhuriyetinin vizyonuna ve Türkiye’nin bölgesel güç olma yönündeki iddialarına tamamen ters açıklamalar diye düşünüyorum.”

'TÜRBENİN YENİ YERİYLE YASADIŞI GÜÇLERİ MEŞRU HALE GETİRİYORUZ'

Bu manevraların çok büyük sakıncaları var. Bunun geçici de olduğunu söylesek Uluslararası anlaşmalarla bize verilen bir toprağı biz terk ettik. Bunun geçici olmasını başta da söylediğim gibi şiddetle umuyorum. İkincisi çekildiğimiz bölge terörist gruplar olarak ilan ettiğimiz PYD-YPG her neyse bölgesine denk geldiği ifade ediliyor. Dolayısıyla sınırın diğer tarafında meşruiyet mücadelesi veren yasadışı güçleri biz meşru hale getiriyoruz. Bu da kesinlikle yanlış bir manevra ve Suriye ile ilerde görüşmeler başladığında bu geri çekilme manevrası bizim aleyhimize kesinlikle kullanılacaktır. Yani Suriye’nin bunu atlaması mümkün değildir. Dolayısıyla oradaki askerlerin İŞİD tehdidinden kurtarılması gerekiyordu buna kesinlikle katılıyoruz. Tamam, kutsal emanetlerin herhangi bir terörist saldırıda tahrip olmaması için getirilmesi gerekiyordu bunu da kabul ediyoruz. Ama vatan toprağının hiçbir şekilde terkine dâhil ne açıklama yapılması lazım ne de gecekondu vari Suriye sınırları içerisinde toprak parçaları çevirerek kendi kendimize yine uluslararası açısından meşruiyetimizi sorgulanmaya vesile olacak adımlar atmamış lazım bunlar son derece yanlış ve bizim taşındığımız yerde kalıcı olmamıza darbe vuruyor. İlerdeki yıllar görüşmeler yapıldığı zaman ayağımıza dolanacaktır.

'ORTADOĞU POLİTİKASI İFLAS ETMİŞTİR'

Türkiye Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş bir devlet olarak uluslararası ilişkilerini düzenlerken muhatap olarak devletleri ve o devletlerin halklarını bir bütün olarak almak zorundadır. AK Parti hükümeti maalesef uluslararası ilişkilerde devletleri ve devletlerin içersin de mensubu olan kişileri muhatap almak yerine oradaki belirli grupları mesela Filistin’de Filistin halkını muhatap almıyoruz Hamas’ı muhatap alıyoruz. Hamas’ın muhalifleri Filistin’de var. Peki, onlarda bizim muhatabımız değil mi. Yine aynı şekilde Libya’da çeşitli gruplar var. Bir grupla temasa geçiyoruz öbürünü muhatap almıyoruz. Hâlbuki bizim için önemli olan oradaki iç siyasi çatışmalar değildir. Bizim için hiçbir şekilde oradaki çatışmalar bizi ilgilendirmez. Bizim için ölçü Filistin halkıdır, Libya halkıdır, Suriye halkıdır. Biz bu şekilde politika yapmayıp mezhepçilik yaptığımız için birçok ülkeden dışlandık. Ve Türkiye’nin Ortadoğu politikası şuan benim kanaatime göre tamamen iflas etmiştir. Yani Ortadoğu’da doğru dürüst ilişki kurabildiğimiz birkaç tane devlet kalmıştır. Onun dışındaki bütün devletlerdeki varlığımız sona ermiştir veya sona ermek üzeredir. Bakın en sonda Yemen’den bütün elçilik mensuplarını toplayarak çıktı. Hâlbuki Yemen eskiden Amerika düşmanlığı vardı, İngiliz düşmanlığı vardı, Avrupa veya Hristiyan düşmanlığı vardı.

'MEZHEPÇİLİKTEN DERHAL VAZGEÇMEMİZ LAZIM'

Türklere karşı herhangi bir eylemin yaşanmadığı Türk halkının dost olarak görüldüğü yerdir. Ama siz orada da bir mezhep politikası güttüğünüz için tabi ki şimdi Şia’lar ülkenin yönetiminde söz sahibi oldular. Onlar sizi Sünni bir politika güttüğünüz için oradan uzaklaştırıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, Yemen’de Türkiye Cumhuriyeti olarak ilişkilerini yürütseydi hiç kimse bizim elçilik çalışanlarımıza zarar vermeyi akıllarından geçirmezdi. Çünkü geçmişte de böyle dönemler yaşanmıştır Ortadoğu devletlerinde. Darbeler olmuştur ama tüm bu darbeler sonrasında bile Türkiye ile ilişkilerini başarılı bir şekilde yürütmeyi başarmıştır. Bu mezhepçilikten bizim derhal vazgeçmemiz lazım. Türkiye anayasasında da belirtildiği gibi laik demokratik bir ulus devletidir. Herhangi bir mezhebin devleti değildir. O mezhebin himayesini üzerine alan bir devlet değildir. Biz halkları muhatap almayız. Çeşitli örgütleri, mezhepleri ve grupları değil. Aynı politika Mısır’da da yanlış yapılıyor. Şimdi diyecekler ki efendim biz darbeci Sisi’yi mi destekleyelim. Pakistan’da da yıllarca darbe oldu. Pakistan bizim yıllarca dostumuz müttefikimiz olmayı başardı. Hatta darbelerden sonra generaller ilk defa Türkiye’yi ziyaret ettiler. Hiç kimse bu politikayı sorguladı mı? Darbecilerle ilişki kuruyorsun dedi mi. Bu darbe kötüdür, demokrasiye aykırıdır. Bunları uluslararası arenada seslendiririz ama bu ne olursa olsun onların iç meselesidir. Yani bizim konuşmaya ve bunun üzerinden politika yürütmeye hakkımız yoktur.

'OLDUĞUMUZDAN DAHA BÜYÜK BİR DEVLETMİŞ GİBİ BİR HAVAYA GİRİYORUZ'

Türkiye hem doğuda hem batıda yalnız kaldı. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç olmak için yola çıkmış ve dış politikasını buna göre şekillendiriyor. Ama henüz elimizde bu politikaları gerçekleştirebilecek bir enstrüman yok. Bu bir güruh içerisinde yapılması gerekir. Bugün ABD Irak’ta hedeflerini gerçekleştirebildi mi gerçekleştiremedi. Kendisi süper güç olduğu halde bir koalisyon içerisinde bunu yapmaya çalıştı. Ama biz Ortadoğu’da bunu koalisyon içerisinde bile bunu yapmıyoruz tek başımıza yapmaya çalışıyoruz. Olduğumuzdan daha büyük bir devletmiş gibi bir havaya giriyoruz. Şartları zorluyoruz ve her defasında elimiz boş dönüyoruz. Bugün bizim Libya’dan atılmamız gerçekte çok acı. Sadece maddi kayıplardan bahsetmiyorum. Şöyle düşünün Türkiye’nin kurucuları da dâhil olmak üzere bizim insanımız 1911’de Libya’ya çıkarma yaptıkları zaman yaya olarak Mısır’dan bu toprakları savunmaya gitti. Ve Libya halkı bunu biliyor. Sömürgecilere karşı işgalcilere karşı Libya’yı biz savunduk. Kanımızı canımız verdik orada. Ne oldu bütün Avrupa’nın Hristiyan güçleri orada duruyor. Müslüman Türkiye oradan sınır dışı ediliyor. Hatta bırakın toprakları bütün hava sahamızdan uçaklar geçmesin mertebesine geliyor. Türkiye’nin izlediği halkları değil partileri, mezhepleri muhatap alma politikasının bir sonucudur. Bu politika yanlıştır. Bundan derhal vazgeçmemiz gerekir. Bizim başka ülkelerin iç işlerine karışmaya hakkımız yoktur. Karışırsanız işte böyle pılınızı pırtını toplar gitmek zorunda kalırsınız.”