Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, yargının siyaset dilini bırakıp yargı dilini kullanması gerektiğini söyledi. "Herkes kendi alanına çekilmeli, yargı da kendi alanına çekilmeli." diyen Selçuk, "Hukukta 'paralel' diye bir şey yok. Bunlar siyasetçinin uydurduğu laf." ifadesini kullandı.

Bugün gazetesine konuşan Sami Selçuk, Hüseyin Keleş'in sorularına özetle şu cevapları verdi:

- Türkiye'de adaletin sağlanması noktasında büyük sıkıntıların olduğu görülüyor.

- Türkiye'de yapılan duruşma, en ilkel topluluklarda bile yoktur. Yargılamanın en önemli evresidir duruşma. Öyle ki yargılama yasalarında bütün maddeler duruşmanın sağlıklı olması için adeta seferber olmuştur. Türkiye'de ise bir yargıç sanığı dinler. Sonraki oturumda başka bir yargıç, tanıkları dinler. Yeni bir yargıç gelir ve dosya üzerinden karar verir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir karar geçerli değildir. Demek ki Türkiye'de her gün verilen milyonlarca kararın yüzde 99'u geçersiz. Dünyanın her ülkesinde yargıç değiştiği zaman o dava A'dan Z'ye yeniden görülür.

'PARALEL' SÖZÜ SİYASETÇİNİN UYDURMASI

- Herkesin bir adalet arayışı var. Ancak adalet dağıtan devletin memurlarının bağımsız olmadığı yönünde görüşler var. Ne dersiniz bu görüşe?

- Türkiye ilk kez -ki belki yeryüzünde başka bir örneği yok- yargıçları ve savcıları tutuklayan bir ülke oldu. Gerisini sormanıza bile gerek yok. Yargıç yanlış yapmaz mı? Elbette yapar. Yargıçları biz de Yargıtay olarak çok yargıladık. Çok hükümlülük kararı da vermişizdir. Bunların içerisinde Yargıtay'da üye olup da oğlunun mahkûm olduğunu gören arkadaşlarımız oldu. Şimdi bir şey tutturdular 'Paralel yapı'. Hukukta böyle bir kavram yok. Deniyor ki, 'Paralel yapı ile mücadele edeceğiz'. Böylesine sınırları ve içeriği belirsiz bir deyişe gerek yok. Hukuka aykırı ve suç oluşturan bir durum varsa zaten devletin savcısı ona el koymak zorunda. Bu konuda takdir yetkisi yok. Bu türden deyişler yargıyı tedirgin eder. Hukukta 'Paralel yapı' diye bir kavram yok. Siyasetçinin uydurduğu bir laf bu.

YARGITAY BAŞKANI HUKUKUN SÖZCÜSÜ OLMALI

- Hâkimlerin tutuklanmasıyla ilgili karar siyasi miydi?

- Amaçlar üzerinde durmam. İşin talihsizliği bunun yargının içine doğru da bir veba salgını gibi yaygınlaşmasıdır. Dikkat edin, Yargıtay Başkanı da dolaylı olarak buna değiniyor. Bu deyişten yola çıkarak Yargıtay Başkanının hâkim tutuklamalarıyla ilgili açıklaması üzücü. Yargıtay Başkanı, sadece ve sadece hukukun sözcüsüdür. Hukuk kavramlarıyla konuşmak zorundadır. Manipülasyona, ideolojik analizlere ve yargılara açık siyasal deyişlerle konuşursanız, adaleti kirletirsiniz, karartırsınız. Hem adaletten söz edecek, hem de böyle bir deyişe yer vereceksiniz. Adalet yüzde bir yabancı maddeyle yüzde yüz kirlenen biricik değerdir. Benzer bir konuşmayı yargıç kökenli müsteşar da yapmıştı. Bugünün Adalet Bakanı. Tüylerim diken diken oluyor bu tür sözleri dinlerken. Herkesin kendi alanına çekilmesi gerekir.

YARGI SİYASETİN DİLİNİ KULLANMAMALI

- Yargı kendi alanına mı çekilmeli?

- Elbette. Yargı kullandığı sözcüklere dikkat edecek. Kendi kavramlarıyla, kendi diliyle konuşacak, siyasetin kavramları ve diliyle değil. Çünkü hukuk kavramları yüz binlerce beynin imbiğinden geçen süzme kavramlardır. Bir çırpıda onlara kıyamazsınız. Bu kavramlar üzerinde kimsenin mülkiyet hakkı yoktur. Sadece yararlanma hakkı vardır. O kadar. Siz yargıçsınız, ancak hukukun diliyle konuşabilirsiniz.

KARACA TAHLİYE EDİLMEYEREK YASA ÇİĞNENDi

- Geçtiğimiz aylarda gazeteci Hidayet Karaca ve tutuklu polisler hakkında tahliye kararı verildi. Bu karar uygulanmadı. Kararı veren hâkim tutuklandı. Değerlendirmeniz nasıl olur?

- Yargıcın verdiği karar yanlış olabilir. O yanlış ceza yargılaması içerisinde düzeltilebilir. O bir yorum biçimidir. Söz konusu salıverme kararlarını incelediğimde gerekçeleri doyurucu buldum. Ne dediler? 'O kararlar 'yokluk' yaptırımıyla sakattır.' Hayır, kesinlikle söylüyorum. Bir sakatlık varsa sadece 'butlan' yaptırımı söz konusu olabilir ve karar ortadan kaldırılıncaya dek geçerlidir ve uygulanmak zorundadır. Çünkü o kararları kaymakam, vali, emniyet müdürü değil bir yargıç verdi. Bu kararlarda yokluk yoktur, olsa olsa butlan söz konusu olabilir. Butlan yaptırımı ile o karar sakat olsa bile bu durum ortadan kaldırılıncaya kadar o salıverme kararı geçerlidir; uygulanmak gerekir. Gazeteci ve polisleri salıvermemekle Türk Ceza Yasası'nın 109/3-d maddesi çiğnenmiştir.

Makul şüphe ve 'paralel' denilen kavramlar soyuttur ve sınırları belirsizdir. Türkiye bunlardan vazgeçmeli. Ne yazık ki, MGK bile bu tür deyişlere yer veriyor. Bunlar iktidara da yaramaz. Eninde sonunda çok insanı yaralar.

Röportajın tamamı