Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde 14 Temmuz 2011 tarihinde PKK terör örgütü tarafından yapılan saldırıda şehit düşen Zonguldak Ereğlili Noyan Aydın'ın annesi Ayşe Aydın, mahkeme süresince gerçeklerin ortaya çıkarılmasını temenni ettiğini ancak bunun olmadığını söyledi. Davanın kapanmasından dolayı son derece üzgün olduğunu kaydeden anne Ayşe Aydın, konuyu bir üst mahkemeye taşıyarak temyize gönderdiklerini anlattı. Anne Ayşe Aydın, "Adalet terazisi olması gereken hakim ve savcılar, kusurlu olarak şehit düşen askerleri buldular. Şehit düşen yavrularımız gerçekten kusurlu diyelim, pekala onların başlarında bulunan komutanların ve onlara sahip çıkması gereken devletin sorumluluğu nedir?" diye konuştu.

Canı kadar sevdiği, biricik evladı Noyan ve onunla beraber hayatlarını yitiren 12 genç delikanlının mahkemesini elinden geldiğince takip etmeye çalıştığını anlatan Ayşe Aydın, "Yaklaşık 4 yıldan bu yana birçok insanın bilirkişiliğine, tanıklığına başvuruldu, herkes bildiklerini anlatmaya çalıştı. Bir ana olarak bu süreçte yaşananların ortaya çıkartılmasını, gerçeklerin kamuoyuyla paylaşılmasını temenni ediyordum. Maalesef olmadı. Hep ateş düştüğü yeri yaktı. Bizim ciğerlerimiz dağlandı. Kırgınlığım kararı veren hâkime değil, kırgınlığım görevlerini yapmayan ya da yapmaktan korkan askeri savcılara." ifadelerine yer verdi.

Askeri savcıların sorması gereken ancak bir türlü sorulmayan soruları da sıralayan anne Ayşe Aydın, şöyle konuştu: "Biri memur, ikisi askeri personel olmak üzere 3 kişinin kaçırılması üzerine, Diyarbakır Bölge Komutanlığı tarafından arama, tarama ve kurtarma operasyonu planlaması yapıldı. Bu harekât planı esnasında Jandarma Taktik Alay Komutanı Albay Murat Tosun tarafından bölgeye bu kadar kalabalık gidilmemesi gerektiği ısrarla vurgulandı. Buna rağmen Bölge Komutanı Sayın Ünal Karaosmanoğlu bu emrin 7. Kolordu'dan geldiğini ve harekâtın bu şekilde icra edileceğini bildirdi. Sayın Ünal Karaosmanoğlu’na bu emri veren komutan kimdi? O tarihte bölgede arama, tarama ve kurtarma faaliyetlerinde bulunmak için açık arazide çok sayıda askeri personel bulunmasına rağmen ve bölgenin hassas konumu da göz önünde bulundurularak; Bölge Komutanlığı bu faaliyetlerde bulunan askerlerin can güvenliği için ne gibi önlemler aldı? 14 Temmuz 2011 tarihinde saat 11.00 sıralarında bölgedeki terörist faaliyetlerinin sıklaştığı istihbaratını alan Bölge Komutanlığı açık arazideki askerleri telsizle uyarmanın ötesinde ne gibi aktivitelerde bulundu? Keşif için helikopter ya da bir jet uçuşu talebinde bulundu mu? 14 Temmuz 2011 tarihinde saat 13.00 sıralarında alınan ikinci telsiz kestirmesinin detayları kamuoyunun vicdanlarına yansıdı ve o konuşmalarda; askerin susuz, yorgun olduğu ve 'vurmak için neyi bekliyoruz' sözleri kamuoyunu oldukça rahatsız etti. Çatışmanın 14.27 gibi başladığı düşünülürse 87 dakikalık zaman içinde Bölge Komutanlığı telsizle bilgi vermenin ötesinde ne gibi önlemlerde bulundu? Günlerden pazar mıydı ki Bölge Komutanlığında yeterli personel yoktu? Saat 13.00'deki telsiz kestirmesinden sonra dikkatli olmaları konusunda uyarı alan Tabur Komutanı Sayın Milbay Şahin hiçbir askerin saat 15.00'ten sonra dağınık ve disiplinsiz olmaması gerektiği emrini verdi. Ama ne acıdır ki saat 15.00 olduğunda 13 tane gencecik delikanlı şehadet şerbetini içmişti. Bu kadar önemli istihbarata rağmen askeri neden 15.00 diye şartlandırdı? Ve bu askerlerin dağınık, disiplinsiz davranmalarına ve mevzilerini terk etmelerine neden göz yumdu?"

Önceki duruşmalarda Diyarbakır Bölge Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü Ömer Guni'nin ifadesinin okunduğunu aktaran Aydın şöyle devam etti: "Sayın Guni o günü telsiz kestirmelerine rağmen İnsansız Hava Araçlarının kaldırılmadığını söyledi. 13 şehit ve 2 gazi verdikten iki saat sonra İHA'ların uçurduğunu beyan etti. Bu kadar önemli telsiz kestirmelerine rağmen Bölge Komutanlığı İHA talebinde bulundu mu? Bulunduysa kaldırmayışının nedenleri nelerdir? Olay günü askeri personeli bölgeye konuşlandıran Milbay Şahin askerin planlanan bölgeye çıkartmadığı ve zayiatın bu yüzden çok olduğu kamuoyuna yansıdı. Buna mukabil olaydan hemen sonra Sayın Ünal Karaosmanoğlu tarafından çatışmaya giren askerler olay yerine götürülüp ön incelemede bulunuldu mu? Olay yerinde Sayın Ünal Karaosmanoğlu, Tabur Komutanı Sayın Milbay Şahin'e dönerek 'Ben sana nereye çıkmanı emrettim, sen askeri nereye çıkarttın? Sen demedin mi bana emrettiğiniz tepedeyim diye' sözünü söyledi mi söylemedi mi? Silvan'da yaşayan sivil halkın olaylardan bir yıl sonra bile ısrarla 'Türk askerini helikopterle vurdu' sözü savcılar tarafından araştırıldı mı? Yoksa bu saldırı ihanet içerisinde olması muhtemel kişi veya kişilerin planlarıyla mı gerçekleşti? Şimdi adalet terazisi olması gereken hakim ve savcılar kusurlu olarak şehit düşen askerleri buldular. Peki şehit düşen yavrularımız gerçekten kusurlu diyelim. Pekala onların başlarında bulunan komutanların ve onlara sahip çıkması gereken devletin sorumluluğu nedir?"