12 Eylül döneminde Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan, yargının bugün içine düştüğü durumun 12 Eylül döneminde bile böyle olmadığını söyledi.

'MUHALİF SESLERİN KISILMASININ YANINDA ASLINDA BİR İNTİKAM VAR'

Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirinin sorularını cevaplayan Kayacan, Ko­za İpek Hol­ding ve şir­ket­le­ri­ne kay­yum atan­ma­sıyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: "Hukukla ilgisi olmayan bir konuyu, hukukçu olarak izah etmek o kadar zor ki. Bunun hukukla ilgisi yok. Muhalif seslerin kısılmasının yanında aslında bir intikam var, geçmişe dayalı kızgınlık var. Birilerinin bir kesime bir kızgınlığı var. Bu onun intikamının alınması. Bu, başka kesimler için de var. Sulh Ceza Hakimlikleri getirildiği dönemde kimse bunun vahametini tam olarak anlayamadı. Bu tam bir kısır döngü. Bu aslında Cin Ali'lik, hukuk cinliği; aynen onun gibi yapılan bir yasa. Bu güç devam ederse; emareleri var, Aydın Doğan'ı da bırakmaz. Bu bir kızgınlık, 'sen bana nasıl posta koyarsın'. Aynı şeyi Samanyolu'na da yapacaklar."

12 Eylül döneminde yargıladığı kişilerle halen görüştüğünü dile getiren Kayacan, "O dönem hatalı kararlar vardır elbette. Ben imzası olan kararların sorumlusuyum. Onun da halen arkasındayım. Türkiye'de kendisi hakkında suç duyurusu yapan hakim oldu mu? Ben yaptım Anayasa referandumundan sonra." ifadelerini kullandı.

'PSİKOLOJİK OLARAK KİMSE BU KADAR TEDİRGİNLİK DUYMUYORDU'

12 Eylül dönemini bugünkü dönemle karşılaştıran Kayacan, şöyle konuştu: "İnanın o devirde dahi yargı böyle değildi, gerçekten böyle değildi. Sene 1980 Kasım'ı, ihtilalden 2 ay sonra. Bizim başımızdaki mahkemenin başkanını Sıkıyönetim Konseyi işten attılar. Kanun çıkardılar, 'hizmetinde yarar görülmeyen kamu personelinin hepsini, sadece onu değil bir sürü profesörleri, bilmem neyi, 1402'likler dedikleri dolu insanı attılar; sıkıyönetim komutanlarının imzasıyla. İtiraz hakkı da yoktu. Biz 6 hakimdik, başımızdaki adamı attılar, bundan büyük gözdağı olur mu? Bu 6 hakimin geri kalan 5 hakimin 2 tanesini emekliliğini almamıştı, 1'isi de bendim. Bizler dilekçe verdik konseye, Anayasa, baba yasa, hakim bağımsızlığı falan, sonunda da 'kınıyoruz' dedik. Hangi baba yiğit yapar? Bize de bir şey olmadı. Şimdi Cumhurbaşkanı'na hakaretten hani adam atıyorlar ya içeriye. Düşünün ihtilal olmuş, adam darbe yapmış, dediği kanun. Vallahi, billahi kimse bize bir şey yapmadı. Şimdi bak millet ağzını açamıyor, askeri idare de yok. Psikolojik olarak kimse bu kadar tedirginlik duymuyordu inanın. 12 Eylül'le ilgili başka bir sürü şeyler oldu; onlar ayrı mesele. Ama ben özellikle yargı anlamında söylüyorum, biz hakim olarak Kenan Evren'den falan filan çekinmezdik, aklımıza gelmezdi; en azından bizim Ankara Mahkemesi için söyleyeyim, bizzat o dilekçeyi verebildiğimiz için. Bize de bir şey olmadı."

'NUH METE YÜKSEL SOKAĞA ÇIKABİLİYOR MU?'

28 Şubat sürecinde de benzer hadiselerin yaşandığını o dönemin savcılarının sokağa çıkamadığını vurgulayan Kayacan, "Ben onu söylüyorum, bak ben sokağa çıkıp oturabiliyorum, çıkabiliyorum. Nuh Mete Yüksel çıkabiliyor mu? Çıkamıyor. İşte önemli olan bu. Hakimin, savcının mutlaka bir taraf beğenmeyecektir; o doğaldır ama önemli olan daha sonra sokağa rahatça çıkıp; adam 'Allah kahretsin, Allah belanı versin senin'; yüzüne tükürülecek duruma geliyor musun gelmiyor musun? Mesele orada. Biz Allah'a şükür gelmedik, çünkü öyle bir görev yapmadık." dedi.

'ŞU ANDA TOPLUM İKİYE AYRILMIŞ VAZİYETTE, BIÇAK GİBİ'

2013 yılında meydana gelen o olaydan sonra toplumun kutuplaştırıldığını belirten Kayacan, şunları kaydetti: "Sorun zaten orada. 12 Eylül'de böyle değildi. Şu anda toplum ikiye ayrılmış vaziyette, bıçak gibi. Yargı içinde de şu anda durum öyle. Balyoz'daki şikayetimiz sebebiyle bizi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na çağırdılar. Müfettişe anlattık. Müfettiş, 'peki bu hakimlerin Fethullah terör örgütüyle ilişkileri hakkında ne diyebilirsin?' dedi. Bunu bana diyen kim? Hakim, müfettiş. 'Hakim Bey' dedim, 'biz zamanında bağırıyorduk, cemaatin yayın organlarında ETÖ dedikleri zaman mahkeme kararı olmadan böyle denmez' diye. 'Şimdi ben bunu diyen bir kişi olarak nasıl bunu benim ağzımdan deyip oraya geçireceksiniz?' Hemen lafı çevirdi, 'paralel yapı' diyelim dedi. Bizim somut bir şeyimiz yok, adamın alnında yazmıyor dedik; ben onu bilemem."

'EN BÜYÜK ENDİŞEM İÇ ÇATIŞMA'

Kendisinin bundan sonraki süreç için en büyük endişesinin iç çatışma olduğunun altını çizen Kayacan, bunu 12 Eylül öncesi olayları bilen biri olarak söylediğini ifade etti. Hukukla önce hukukçuların oynamaması gerektiğini, ondan sonra da medyanın oynamaması gerektiğini belirten Kayacan, son olaylarda sevindirici olanın biraz daha aklı selimin olması olduğunu vurguladı. Kayacan, yarın söz konusu uygulamaların başkalarına da yapılabileceğine dikkat çekti.