Bağımsız İzmir Milletvekili İlhan İşbilen, Soma maden faciasının yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Acının rengi kömür karası.” dedi. Soma’da olanların, son yüzyılda yaşanmaması gereken büyük bir ihmalin sonucu olduğunu kaydeden İşbilen, “Şili'de 33 madenci, yerin yaklaşık 700 metre altından 69 gün sonra yeryüzüne çıkarıldı. Orada insanlar, NASA'nın da devreye girmesiyle güneşi gördüler, ailelerine kavuştular. Ya bizimkiler? Maden yasaları gözden geçirilip yeniden düzenlenmeli, .öyle bir acının tekrar yaşanmasını istemiyorsak.” şeklinde konuştu.

Facianın Akhisar’da görülen davasının ilkine katıldığını ve dramı yerinde gözlemlediğini belirten Milletvekili İşbilen, mahkeme başkanının bile zaman zaman gözlerinin dolduğunu ve acısını belli etmemek için su içme bahanesiyle gözyaşlarını sildiğini gözlemlediğini aktardı. İşbilen, “Çocukların, ‘Anne, babam ne zaman gelecek?’ diye sorduğu, gözyaşlarının sel olduğu, yüreklerin dayanamadığı bir ortamda ne söylenebilir ki? Mahkemede öyle bir ortam oluştu ki nöbet tutan jandarma kardeşlerim, teker teker lavobaya gidip gözyaşlarını sildiler, yüzlerini yıkadılar. Polis kardeşlerim de aynı. Burada yaşanan tam bir dramdı. Bu dramı iliklerimize kadar yaşadık. Her duruşmada bu dram yaşanıyor. Bu insanların dramları nasıl hafifletilir bilmiyorum ama mutlaka bir çare bulunmalı. Devlet, şefkat elini uzatıp bu insanların buruk kalplerini kazanmalı, sahip çıkmalı.” dedi.

'BU ACIYLA SİYASET YAPILMAMALI'

Soma’da yaşanan bu acının üzerinden siyaset yapılmaması gerektiğini ifade eden İlhan İşbilen, yürekleri dağlanmış insanlara hoşgörüyle yaklaşılması ve yaralarının sarılması gerektiğini söyledi. İşbilen, “İşin tabiatında bu var denerek olaylar örtülmemeli. Sorumlular hakkında en ağır cezaların verilmesi gerekiyor. İşte o zaman bu acıların önüne geçeriz. Tabii bu olaylarda bizim insan olarak da bazı görevlerimiz var. Bütün her şeyi devletten beklememeliyiz. Bazı yardım kuruluşlarımız var, Kimse Yok Mu gibi. Paralel paranoyası ile başlayan süreçte birçok sivil toplum kuruluşu sindirilmeye, hatta kapatılmaya kadar gitti. Tamamen sivil, sosyal ve insana yardım amacı taşıyan bu hareketlerin kuruluşlarının kapatılması, vakıfları kapatmak gibi bir şey. Osmanlı’da vakıflar vardı. Bu vakıfların en büyük görevi, muhtaç olan insanlarla hayvanlara yardım amacı güdüyordu. Bunun üzerine vakfedilmişti. Bugünkü bu kuruluşlar da insanımız tarafından kimsesizlere ve darda kalmış insanımıza yardımcı olmak, dini, dili ve rengi ne olursa olsun. Aslında bu kuruluşlara baktığımızda, Osmanlı’daki vakıfların uzantısı olarak görebiliriz.” diye konuştu.