Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, çözüm sürecinin basında yer alan haberlere göre iyi gittiğini ancak, sahada böyle bir yansıma olmadığını söyledi. Elçi, “Süreç Ankara’da beyaz, sahada siyah yürürse bunun başarıya ulaşması mümkün değildir. Ankara’da olsam deseler ki yarın Selahattin Demirtaş’la Başbakan oturacaklar barış sürecini imzalayıp bitirecekler. Vallahi ben o gün ne Kızılay’a ne de Ulus’a giderim. Kalabalık hiçbir ortama da gitmem. Çünkü o gün yüzlerce kişiyi katledecek bir provokatif eylem beklerim.” dedi.

Türkiye Barış Meclisi, barış süreci ve Şırnak’ın Cizre ilçesinde meydana gelen olaylarla ilgili değerlendirme toplantısı yaptı. Toplantıya Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi, Necmiye Alpay ve akademisyen Levent Korkut katıldı.

Nuşirevan Elçi, Cizre’de yaşanan olayların provokasyon olduğunu söyledi. Elçi, “Son bir ayda birileri tarafından bir şeylerin dizayn edildiğine, açık bir organizasyon yapıldığına inanıyoruz. 27 Aralık’ta, gençlik ve HÜDAPAR çatışması olarak lanse edilen bir çatışma yaşandı. Yaptığımız incelemelerde olayın iki taraf arasında yaşanan bir çatışma değil de birilerinin geçmişte PKK – Hizbullah çelişkisinde kullanılarak karşı karşıya rahatlıkla getirilebilecek iki çevre olarak düşündüğü için, bu geçmişteki sıkıntılar da kullanılarak karşı karşıya getirme çalışması olduğunu düşünüyoruz. Kandil’in bir açıklaması oldu. ‘Yüzünü örtecek, molotof kullanacak gençlerin bizden olmadığı’, hain, ajan olarak lanse edileceği yönünde bir açıklama geldi. Bu açıklamadan sonra bunun olması gerçekten düşündürücü.” diye konuştu.

Olayların başlangıcındaki iddiaları hatırlatan Elçi, şöyle devam etti: “İddiaya göre, gençliğin çadırına iki tane HÜDAPAR’lının gelip sökmeye çalıştığı. HÜDAPAR’ın da iki kişinin de gidip o çadırı kaldırma gücü yok. Ölenlerin öldürülme şekline de baktığımızda gelişi güzel bir çatışma olursa otomatik silahlarla bedende 5 tane mermi izi olur. Ölenlerin hepsi de ya alnının ortasından vurulmuştur ya da kalbinden tek mermiyle vurulmuştur.”

‘BEN BU PROVOKASYONU BEKLİYORDUM’

Cizre’de olayları değerlendiren Elçi, “Kendi adıma söyleyeyim ben bu provokasyonu bekliyordum. Hatip Dicle bölgeye gelmeden önceki gece öyle bir tedirginlik vardı bende. O gece olmadı da Hatip Bey’in konuşmasından bir saat sonra olması da provokasyon görüşümüzü güçlendiriyor. Hayatını kaybeden Nihat zafer işareti yapıyor. O zafer işareti kin edilerek önce gaz sıkılıyor sonra nişan alarak taranıyor. Başta söylediğimiz yerine getirilseydi, 27 Aralık’taki personeller değiştirilseydi ve ilk olaydaki failler tespit edilip yargı önüne çıkarılsaydı eminim ki diğer olaylar yaşanmayacaktı. Kolluk her zaman hukuk çerçevesin içerisinden çıkmaya meyillidir. Üzerinde bir korku ve endişesi olmasa her zaman hukuk çerçevesi içerisinden çıkmak ister. Yanına kar kaldığı zaman da daha büyük eylemleri beklemek olağan.” ifadelerini kullandı.

‘ÇÖZÜM SÜRECİ İÇİN İMZA ATILACAK OLSA O GÜN KALABALIĞA GİRMEM’

Çözüm sürecini birçok kesimin istemediğini ileri süren Elçi, “Ankara’da olsam deseler ki yarın Selahattin Demirtaş’la Başbakan oturacaklar barış sürecini imzalayıp bitirecekler. Vallahi ben o gün ne Kızılay’a giderim ne de Ulus’a giderim. Kalabalık hiçbir ortama da gitmem. Çünkü o gün yüzlerce kişiyi katledecek bir provokatif eylem beklerim. Bunu istemeyen çevrelerin çok yoğunlukta olduğunu biliyoruz. Ergenekon’u da, Gladyo’yu da paraleli de biliyoruz. 30 yıldır hem bölgede hem Türkiye tarafından bu barış rantında palazlanan çevreleri de biliyoruz. Son dönemde Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinin çok iyi gitmediğini biliyoruz. Çevresindeki çoğu ülkeyle sıkıntılı olduğunu da biliyoruz. Bunların da Türkiye’ye karşı sesiz sedasız kalacağını da tahmin etmiyoruz. Özellikle bu barış sürecinin kıymetini herkesin bilmesi gerekiyor. Türkiye ‘de beraber yaşama koşulları gittikçe azalmaktadır. Ve böyle devam ederse iki taraf istese bile bu sürecin sona gitmeyeceği açık ortadadır. Çünkü insanlar arasındaki hatlar gittikçe kalınlaşıyor. Son dönemdeki olaylarla beraber insanlar artık beyinlerinde ayrılığı kabul etmiş duruma gelmişler. Beraber yaşamanın koşulları kalmıyor.” dedi.

Basında çözüm süreciyle ilgili çıkan haberleri hatırlatan Elçi, şunların altını çizdi: “Basına baktığımızda iki tarafın görüşmelerine, topluma yansımaların, görüşmelerin, müzakerelerin iyi gittiği, olumlu gittiği. Ama sahaya baktığımızda bölgeye baktığımızda maalesef böyle bir yansıma yok. Bölgede yaşayan vatandaşların çoğunun barış sürecinin başarıya ulaşması yönünde kanaatleri, beklentileri, umutları azalıyor. Bunu da söylemekte yarar var. Süreç Ankara’da beyaz, sahada siyah yürürse bunun başarıya ulaşması mümkün değildir.”

LEVENT KORKUT: DEVLET GÖREVLİLERİ BİZE YARDIMCI OLMADI

Çözüm sürecinde ilişkin hükümetin oluşturduğu akil insanlar heyeti Marmara Bölgesi’nde görev alan Anayasa hukukçusu ve akademisyen Levent Korkut, “Şu an için Cizre’de yaşananlar bir örnek fakat olumsuz olması bizi tedirgin eden asıl nokta. Dolayısıyla bu aşamada müdahil olmak sivil toplum, süreci ve barışı destekleyenler adına müdahil olmak gerektiğini düşündük. Ve bu toplantıyı düzenledik. Sivil toplum desteği açısından sürece baktığımızda yeterli bir desteğin olduğunu söylemek güç. Akil insanlar döneminde de böyleydi. Bir çok bölgeden yeterli talebin gelmediğini gözlemledik. Bir çok merkezde güçlü kuruluşlar süreci izlemeyi tercih ettiler. Bu devam ediyor. Geniş kesimlerin sürece destek vermediğini görmekteyiz.” diye konuştu.

Türkiye’de güvenlik zihniyetinin değişmesi gerektiğini söyleyen Korkut, şöyle devam etti: “Akil insanlar döneminde de biz bunları çok rahatlıkla gözlemledik. Akil insanlar Marmara grubuna Kocaeli’nde resmen tuzak kurdular. Bunu yapan devlet görevlileriydi. Bir yerde arabamızı sıkıştırdılar, oradan bir grup saldırdı arabaya. Yani bunlar hep düzenlenmiş şeylerdi. Birçok bölgede devlet görevlileri yardımcı olmadı. Tam tersine köstek olmaya çalıştılar.”

Türkiye Barış Meclisi’nin düzenlediği toplantı için hazırlanan basın açıklamasını Necmiye Alpay okudu. Alpay, “Son dönemde meydana gelen ölümleri ve olayları, çözüm sürecinin her iki tarafı provokasyon olarak tanımlıyor. Cizre’de olduğu gibi gençlerimizin öldürülmesinin provokasyon türü açıklamalarla geçiştirilmesi var olan güvensizliği derinleştirmekte ve kaygıları artırmaktadır. Bu tutum cinayetlerin geçmişte olduğu gibi karanlık dehlizlere terk edilmesi korkusunun doğmasına yol açıyor. Türkiye’nin bugün güven arttırıcı toplumsal bir ortamın yaratılmasına her zamankinden daha çok ihtiyacı var. bu nedenle çözüm sürecini yürüten siyasal taraflar medya kanalıyla birbirini suçlamaya ve mesaj göndermeye bir an önce son vermeliler. Gerçeklerin açığa kavuşması ve bilinmesi için birlikte çözüm üretmeliler.” dedi.