Siverek Demokrasi Platformu, Eğitim Sen Genel Merkezi'ne yapılan baskın ve son günlerdeki olaylara ilişkin basın açıklamasında bulundu. Aralarında bazı sendika, dernek ve siyasi parti temsilcilerinin yer aldığı Siverek Demokrasi Platformu, polis baskınları ve askeri harekatlara tepki gösterdi.

Kanlıkuyu Meydanı'nda bir araya gelen platform bileşenleri, Eğitim Sen Genel Merkezi'ne yapılan baskın ve son günlerdeki olaylara ilişkin basın açıklamasında bulundu. Sendika baskını ve sınır ötesi operasyonlar ile ülke genelinde gerçekleşen operasyonlardan kaygı duyduklarını belirten platform üyeleri, hükümeti eleştirdi.
Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İlçe Başkanı İbrahim Ayyıldız tarafından yapılan basın açıklamasında, ülkenin kaosa sürüklendiği belirtildi.

Ayyıldız, açıklamada şunları dile getirdi: “7 Haziran seçimlerine girerken Cumhurbaşkanı'na ‘seni başkan yaptırmayacağız’ dedik ve yaptırmadık. Geçtiğimiz günlerde müstafi başbakan 'HDP tercihini yapsın' demişti. Yapmamızı istediği tercihi yaptık. Bildiriyoruz; ‘size savaş yaptırmayacağız’.

Türkiye, Tayyip Erdoğan’ın özel örgütünce yönetilen bir darbeyle karşı karşıyadır. Müstafi hükümet, Erdoğan tarafından bir ‘ara rejim’ ve savaş kabinesine dönüştürülmüştür. 7 Haziran itibariyle halk tarafından görevden uzaklaştırılan AKP hükümeti yönetme ehliyetine dahi sahip değilken ülkeyi içerde ve dışarda savaşın eşiğine getirmiştir. Savaşa giden yol, bu özel örgütün düzenlediği, Adana, Mersin Diyarbakır, Ardahan ve en son olarak Suruç’taki katliamlarla açılmış, Erdoğan’ın başkanlık rejimi hayalleri önünde engel olarak gördüğü başta Kürt halkı olmak üzere yakın tarihimizin en büyük demokrasi, barış ve emek bloku hedef alınmıştır. IŞİD Suruç’ta yaptığı gibi demokrasi güçlerini hedef alarak katlederken AKP darbe yönetimi de IŞİD ile ittifakını siyasi soykırım operasyonlarıyla sürdürmektedir. AKP hükümeti Suruç katliamından birinci derece sorumlu olduğu halde katliamı demokrasi güçlerine yönelik saldırıların gerekçesi haline getirmiş. Yüzlerce tutuklamayla devam eden operasyon ve infazlarla IŞİD'e karşı aktif mücadele yürüten kesimler hedef alınmıştır.

Çözüm süreci, 28 Şubat'ta Dolmabahçe mutabakatıyla yeni bir aşamaya girmişti. Hükümet ve İmralı heyeti ortak açıklama yapmış, 10 madde üzerinde anlaştıklarını kamuoyuna açıklamışlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamaya ilk tepkisi olumluydu. Yalnız aradan bir hafta geçince anketlerde AKP oylarının düştüğü, HDP oylarında artış görülünce bunun üzerine Erdoğan, 'Dolmabahçe mutabakatı yanlış, masa yok, Kürt sorunu yok' demiştir. Hükümet ise İmralı heyetiyle yaptığı ortak açıklamaya sahip çıkamamış daha sonra Erdoğan’ın söylemleri doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır. Oysa Dolmabahçe mutabakatından sonra oluşacak izleme heyeti ve demokratikleşmeyle ilgili adımların atılmasıyla birlikte PKK kongre toplayarak Türkiye’de silahlı mücadeleyi sonlandırma noktasında karar alacaktı. Silah devreden çıkacaktı. Cumhurbaşkanı, başkanlık hesaplarına Türkiye barışını heba etmiştir. Bugün de AKP hükümetinin 13 yıldaki yolsuzluklarının, hırsızlıklarının hesabının sorulmaması için Türkiye halkını savaşa sokarak halklarımıza onarılmaz bedeller ödetmek istiyor. Bu girdiği macerada kendi çocukları, sarayları, saltanatları zarar görmeyecek. Yoksul halkın çocukları canlarıyla bu bedeli ödeyecekler. Onlar da bayrak, vatan, şehit edebiyatıyla kendi pisliklerini örtmeye çalışacaklardır. HDP Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş’ın ‘saraylarımız, makamlarımız, koltuklarımız, bizim kaybetmekten korkacağımız çalıp çırptığımız ayakkabı kutularına doldurduğumuz milyarlarca dolarlarımız yok. Üryan geldik üryan gideceğiz. Ama ülkeyi adım adım iç savaşa ve bölgesel savaşa sürüklemenize izin vermeyeceğiz’ söylemi savaş çığırtkanlarına en güzel yanıttır.

Son bir haftada HDP ve DBP üyelerine ve eğitim-sen genel merkezine demokratik kuruluşlara ve basına yönelik operasyonları kınıyoruz. Bu Türkiye halklarına barış ve huzur getirmeyecektir. Toplumu kutuplaştırıp onarılmaz yaralara neden olacaktır. Sarayın saltanatı için genç insanlarımızın, polisin, askerin, gerillanın, sivil vatandaşların, siyasi görüşü ne olursa olsun insanlarımızın ölümüne izin vermeyeceğiz. Tüm halkımızı savaşa karşı birleşip sesini yükseltmeye, barışı savunmaya, zalime karşı dik durmaya çağırıyoruz. Siverek halkını savaşa karşı bu onurlu direnişte saf tutmaya çağırıyoruz. Savaşa karşı kararlı duruşumuz barışı ve huzuru getirecektir. Savaş vampirlerinden birlikte hesap soracağız.

Toplantı ve gösteri yasakları, basın ve sosyal medya üzerindeki sansür ve benzeri uygulamalar darbenin halkın muhalefetini önlemek üzere değil aldığı tedbirler arasındadır. Erdoğan ve özel örgütü, tek parti iktidarının sona ermesiyle yolsuzluk ve cinayetlerinin hesabını vermek zorunda olduklarının bilincindedirler. Sırf iktidarı sürdürmek ve pekiştirmek için sonunda kurtarıcı rolü oynamayı umdukları bir güvenlik krizini binlerce gencimizin yaşamları pahasına kasten yaratmaktadırlar. Kürt siyasal hareketine karşı açılan savaşın anlamı budur. Bu ara rejim kabinesinin saldırıları karşısında başta TBMM olmak üzere, siyasetin ve yaşamın her alanında geliştirilen darbe ve savaş politikalarına karşı barış ve demokrasi mücadelesini yükseltme kararlılığındayız. Katliamların, savaşın ve soygunların sorumluların adil ve tarafsız bir yargı önüne çıkarılmasını sağlayacağız. Müstafi Başbakan Davutoğlu’nun yapmamızı istediği tercihi yaptığımızı bildiriyoruz; ‘size savaş yaptırmayacağız’. Bütün bu gelişmeler ışığında, ülkeyi savaş ve şiddet sarmalından çıkarmak için, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasını sağlayarak, müzakereleri derhal başlatmak üzere bütün demokrasi güçlerini barış ve demokratik siyaset yolunda seferber olmaya çağırıyoruz. Barışı bizler inşa edeceğiz. Yaşasın barış, yaşasın özgürlük. Kahrolsun ülkemizi çıkarları uğruna savaşa ve kaosa sürükleyenler.”

Basın açıklamasının ardından bir süre slogan atan grup olaysız bir şekilde dağıldı.