Saadet Partisi (SP) Genel İdare Kurulu Üyesi Necmettin Çalışkan, AKP’nin dış politika anlamında Irak savaşı ile geldiğini, gidişinin de Suriye ile olacağını söyledi.

SP Genel Merkezi tarafından Osmaniye’de düzenlenen ‘Halkla Kucaklaşma Programı’na katılan Çalışkan, hükümetin dış politikasını eleştirdi. Irak savaşı sırasında 1 Mart tezkeresi ret edilmesine rağmen meclis iradesinin gasp edildiğini belirten Çalışkan, "AKP iktidarı meclisinin iradesini adeta gasp ederek Irak’ı yerle bir eden uçakların Türkiye’den kalkmasına izin vermiştir. İncirlik ve mersin limanını tamamen işgalci güçlere vererek askeri malzeme ve mühimmatların Türkiye üzerinden Irak’a taşındı. AKP’nin en büyük vebali iş başına gelir gelmez Irak'taki bir buçuk milyon insanın katline ortak olmaktır.”

Hükümet ve yöneticileri tarafından ‘Ey Beşar sen yürüyen ölüsün. Beşar defol, sen orada oturamazsın. Suriye bizim iç işlerimizdir. Humus bizim kırmızı çizgimizdir.’ dediğini hatırlatan Çalışkan, “ Bu sözlerle komşu ülkenin halkı başkanına karşı kışkırtıldı. Halka da meydanlarda ‘haydi aslanlarım arkanızdayız’ denildi. Bu gün ise gelinen durum ortadadır. SP olarak ‘her ne pahasına olursa olsun Suriye'de kan dökülmesin derhal ön koşulsuz barış sağlanmalıdır’ dedik. Şu kadar zaman geçti ve ortadaki acı faturayı hep birlikte görüyoruz." diye konuştu.

12 yıldır Müslümanların katledilmesine sessiz kalanların bugün Paris'teki ölülere sahip çıktığını belirten Çalışkan, "12 yıl boyunca dünyanın 4 bir yerinde öldürülen Müslümanlar için bir şey yapmayanlar Paris'te provokatif bir şekilde öldürülen 12 kişiye sahip çıktı. Elbette masum insanların katlini dinimiz caiz görmez. Paris’te ölen 12 kişinin canı canda katledilen Müslümanların değil mi?" ifadelerini kullandı.

AKP hükümetinin çıkardığı makul şüphe yasasını aşacak şekilde dört eski bakan hakkında açık delilleri olan yolsuzluk iddiaları bulunduğunu belirten Çalışkan şunları söyledi: "AKP kendi atadıkları üyelere bile güvenmeyerek bakanları Yüce Divana göndermeme kararı aldı. Burada yapılması gereken en ufak bir şüpheye mahal bırakmadan bu dört eski bakanın Anayasa Mahkemesi’nin huzuruna çıkarılmasıdır. Eğer suçlu değillerse yüksek mahkemenin huzuruna giderek aklanma mecburiyeti vardır. Bu süreç yaşanmayacak olursa şüpheler devam edecek ve toplum vicdanında bir leke olarak kalacaktır. Özellikle dört bakandan bir tanesi hakkındaki iddialar çok daha vahim. Türkiye Cumhuriyeti Devletini zan altına bırakacak bir durum. Rüşvet alarak bir başka ülkenin vatandaşına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını satmıştır. Başka bir şey söylemeye gerek yoktur."