Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (GÜSAM) Başkanı ve emekli Emniyet Müdürü Ercan Taştekin, son bir yılda yapılan operasyonlarının tam bir 'hukuk katliamı' olduğunu savunarak, “Operasyonları yürütenler, böylesine bir hukuksuzluk için itirafçı adı altında iftiracıları kullanıyorlar.” dedi.

Taştekin, yaptığı açıklamada, normal hukuk düzeninde ceza adalet sisteminin delilden sanığa giderek, suçlunun tespit ettiğini kaydeden, şu ifadeleri kullandı: “Son bir yıldaki operasyonlara bakın hepsinin ortak özelliği var. Önce bir suç istinadıyla insanlar gözaltına alınıyor sonra da o suça uygun sahte deliller üretilmeye çalışılıyor. Bunu yaparken de kimi zaman ‘gizli tanık’ görünümlü iftiracılar kullanılıyor. Bu insanları tehdit, şantaj veya vaatlerle suçlu diye gözaltına aldıkları insanlara iftira atmaları isteniyor. Bunun kamuoyuna yansımış örnekleri var.”

İFTİRACININ İTİRAF MEKTUBU

Taştekin, 8 Ağustos 2014 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nce yapılan operasyondaki gizli tanığın 'iftirasını' itiraf eden mektubunu hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: “O tarihte nitelikli hırsızlık ve görevi kötüye kullanmaktan gözaltına alınan polis memuru S.A. savcıya mektup yazdı. Mektupta 'paralel yapı' senaryolarını destekleyen ifade vermesi karşılığında, hakkındaki suçlamaların kapatılarak, meslekten atılmayacağı vaadi verildiğini anlatmış, bu konu kamuoyunda ve medyada skandal gündem konusu olmuştu. S.A., istenilen ifadeyi verdi ama hakkındaki suçlamalar kapatılamadı ve tutuklandı. Bunun üzerine vaatlerle gizli tanık yapılan S. A., savcılığa 3 sayfalık mektup yazarak, ifadesinde geçen beyanları, tehdit ve baskı altında verdiğini itiraf etti ve kendisine baskı uygulayan emniyet personelinden şikâyetçi oldu. Sizce savcılık, bu şikâyeti işleme koydu mu?”

GİZLİ YALANCI TANIKLIK ZEHİR GİBİDİR İÇENE DE İÇİRENE DE ZARAR VERİR

İzmir’de de yaşanan benzer bir olaya dikkat çeken Taştekin, şu değerlendirmelerde bulundu: “İzmir’de bir gazete haberi ile başlatılan örgütlü suç davasının görüldüğü 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade veren sanık polislerden T.K., 18 Ağustos 2014 gecesi kendisinin de aralarında bulunduğu bir grup polisin istihbarat şubeye çağrılarak, kendilerine sabah operasyon yapılacağını, istenenleri söylemeleri haline endişelenecek bir durum olmadığını, avukat dahi tutmalarına gerek kalmayacağını, savcıyla görüşüldüğünü, buna karşılık, ‘amirlerimiz bize usulsüz dinleme yapmamız için emir verdi, baskı yaptı’ şeklinde ifade vermelerinin istendiğini beyan ettiği kamuoyuna yansıdı. Bu olay da, basın aracılığıyla oluşturulan adalet skandalları arasında yerini aldı. Bu ve benzeri uygulamalar da gösteriyor ki; hedefe konulan polisler hakkında başlatılan sözde örgütlü suç iddialarının içi, hukuki olmayan uydurma delillerle doldurulmak istenmiştir. Bu 'yalancı gizli tanık' girişimi de deşifre olmuştur. Yalancı gizli tanık iksiri, aslında hem içene hem de içirene zarar veren bir zehirdir.”

İFTİRANIN CEZASI 4 YILDAN BAŞLAR

Taştekin, suçun ortaya çıkarılmasında ‘tanıklık’ müessesesinin çok önemli olduğunu ancak bunun kötüye kullanılması durumunda Türk Ceza Kanunu'nun 'iftira' başlılığında bu kişilere hapis cezaları gibi ağır hükümler içerdiğini hatırlattı. Taştekin, 'itirafçı adıyla iftira atanların' 4 yıldan başlayan ve iftiranın mahiyetine göre bu cezanın katlanarak arttığına dikkat çekti.

GİZLİ TANIKLIĞA, DEVLET GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN ZORUNLU HALLERDE BAŞVURULUR

Taştekin, gizli tanıklığın her durumda kullanılan bir olgu değil özel durumlarda öngörülmüş bir müessese olduğunu belirterek, şunları kaydetti: “Gizli tanıklığa, özellikle devlet güvenliğine ilişkin zorunlu hallerde başvurulur. Mevcut uygulanma şekli itibariyle mahkemelerin araştırma yetkisini kısıtlayarak, gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemekte, sanıkların kişilik ve onurunu zedeleyecek iftiralara karşı savunma haklarından mahrum kalmalarına neden olmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında gizli tanıklık geçerli bir sistem olarak kabul edilmekle birlikte, bu sistemin uygulanması belirli şekil şartlarına bağlanmıştır. Tanığın kimliğinin gizli tutulması ile savunma hakkının kısıtlanmaması arasında dengenin kurulması önem verilmiştir. AİHM, sanığa istediği soruları gizli tanıklık yapan kişiye yöneltmesine imkân verilmesini ister. Ancak CMK 47. maddesinde uygulama alanı bulan gizli tanıklıkta, 'tanık, sadece mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından zabıt kâtibi dahi olmaksızın dinlenir' hükmü vardır. Bu durumda savunma, mahkeme tutanaklarında yazılanlar dışında gizli tanığın hakkında neler anlattığını bilemeyecek ve hakkındaki iddiaları çürütme fırsatı olmayacaktır. Yani, CMK 47 ile düzenlenen gizli tanıklık, kimlikleri gizlenen kişilere, sanık hakkında istediği iftirayı atabilme serbestisi tanımakta, mahkemelere ifadelerin doğruluğunu araştırma imkânı vermemektedir.”